YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan
Spor'dan
Dizi...

  Arşivden Arama

  I Explorer Kullanıcıları, TIKLAYIN.

 

Osmanlı misyonu veya Batı yörüngesi

Şu an dünyada, Osmanlı'nın hem bizim, hem bölgemiz, hem de dünya (tarihi) için ne anlam ifade ettiğini bilmeyen tek ülke ve toplumuz. Osmanlı, tarihe karışmıştı ama Osmanlı'nın tarihe karışmasıyla birlikte bölgemizde oluşan vakum (boşluk) henüz bölgeye ait bir güç tarafından doldurulabilmiş değil. Bu vakumu, bölge dışındaki güçler dolduruyor. Bu vakumu ilkin Avrupalı güçler doldurdu; ikinci dünya savaşından sonra ise ABD dolduruyor.

Türkiye'de güçlü bir tarih bilinci olmadığı ve Türkiye 20. yüzyılın ilk çeyreğinden itibaren kesintisiz Batı yörüngesine girdiği için biz olan bitenleri anlamakta zorlanıyoruz.

"Türkiye Batılı yörüngeden çıkamaz" denmiyor; "Türkiye laiktir, laik kalacaktır" deniyor. Türkiye'nin en temel varlık nedeninin laiklik olduğu, laiklikten asla ödün verilemeyeceği söyleniyor. Yani laiklik, Türkiye'nin Batı yörüngesinde kalmasının garanti altına alınması gibi bir işlev görüyor.

Oysa laiklik, farklı dinlere ve mezheplere mensup kitlelerin birarada yaşayamayacak kadar birbirleriyle kavgalı ve sorunlu oldukları bir ortamda, sulh ve sükunet içinde (birarada) yaşamalarını garanti altına almayı amaçlar.

"Devlet'in dinden bağımsızlaşması" şeklindeki laiklik tanımı, laikliği benimseyen ülkelerde sistemin dinden el etek çekmesi, hatta dine karşı "hasmane" bir tavır takınması gibi bir sonucu doğurmamıştır. Bugün laikliğin en bariz şekillerde uygulandığı ülkelerde bile devletin, ülkeyi yönetenlerin dine karşı olumsuz/layıcı bir tavır takındığı, dini sembollerin, anlam haritalarının kamusal hayattan uzaklaştırılmaya çalışıldığı tek bir ülke yok yeryüzünde.

Batıda laikliğin geliştirilmesine ihtiyaç duyulmasının en önemli nedeni, bir ülkede, birbirleriyle kavgalı, kanlı-bıçaklı ve düşmanca ilişkiler içinde olan birden çok dinin ve mezhebin varolmasıdır. Böylesi bir durum, bu ülkelerde ve toplumlarda huzur ve sükunetin, toplumsal barışın sağlanmasını imkansızlaştırdığı için devlet, dinlere ve mezheplere karşı "tarafsız" olmak zorunda kalmıştır. Kaldı ki, Batı ülkelerinde birbirleriyle kavgalı olan mezheplerin hemen tümü temelde aynı dinsel gelenekten gelmektedir. Dolayısıyla din, Batı'da siyasi, ekonomik, kültürel iktidar aygıtlarını tanımlayan tek aktör olmasa bile, iktidar aygıtlarına anlamını veren, nüfuz eden, elitlerin de, toplumun da kimliklerinin belirleyicisi olan en önemli ortak paydadır. Soruna medeniyet perspektifi açısından yaklaşıldığında din'in Batılı hegemonik güçlerin hattı harekatlarını belirleyen en belirleyici itici güç olduğunu görmek daha da kolaylaşır.

Batı ülkelerinin hemen her birinde birbiriyle kavgalı birkaç mezhep var. Oysa Türkiye'de birbiriyle kavgalı mezhepler ve dinler yok. Dolayısıyla devletin dinle ilişkisini olumsuz bir şekilde kurmasının ve kurgulamasının; müslümanlığın anlam ve sembol haritalarını kamusal alandan uzaklaştırma çabası içinde olmasının hiçbir meşru anlamı ve gerekçesi kalmıyor. Geriye tek gerekçe kalıyor: Türkiye'deki siyasi, ekonomik ve kültürel iktidar aygıtlarının müslümanlığa göre değil de, laikliğe göre tanımlanması, Türkiye'nin bağımsızlığını korumasının garantisi olarak görülüyor: Bizim elitlerimiz, laiklik tanımlamasının dışında kalan söylemleri, Türkiye'nin bağımsızlığına, ulusal güvenliğine yönelmiş en büyük tehlike olarak algılıyorlar. Oysa Batılılar elitlerimizin laiklik üzerinde gösterdikleri bu hassasiyeti bizim elitlerimizin algıladıkları gibi mi algılıyorlar; yoksa Türkiye'nin Batı yörüngesinden çıkmamasının; her şeyden önce Batılıların çıkarlarını gözeten projelerin hayata geçirilmesinin garantisi olarak mı algılıyorlar?

Bu sorunun cevabını siz verin. Size iki "küçük" ipucu vereyim:

Birinci İpucu: ABD'de yeni yayımlanmaya başlanan Georgetown Journal of International Affairs dergisinde John Esposito'nun kaleme aldığı Amerikan dış politikası ile ilgili bir yazı var. Esposito'nun yazısının ilk cümlesi aynen şöyle: "Amerika'nın dış politikasının birinci gündem maddesini, son on yıldan bu yana 'İslam sorunu' teşkil ediyor."

İkinci İpucu: Bugün Osmanlı'nın bulunduğu coğrafya'da 45 devlet; Osmanlı hinterlandında ise 31 devlet bulunuyor. Soru: Türkiye, "Batı yörüngesi"nde kaldığı sürece Osmanlı'dan boşalan boşluğu doldurabilmenin hayallerini (bile) kurabilir mi?


18.EYLÜL.2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Yusuf KAPLAN

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar | Spor | Bilişim | Dizi
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...