YeniSafak.com “ Türkiye'nin birikimi... ” Yazarlar

 
Ana Sayfa...
Gündem'den...
Politika'dan...
Ekonomiden...
Dünya'dan...
Kültür'den...
Yazarlar'dan

  Arşivden Arama

 

 

Üç hamal öyküsü

Sanıyorum lise 2. sınıfa devam ediyorduk. Okulumuzun binası kışlaya yakındı. Bir gün, sınıfımızdan üç arkadaşın (biri bendim) yolu, okulun arka taraflarında bir yere düştü. Burası, kışlanın da yan tarafında bulunan bir dereydi. Orada, hiç de ummadığımız bir manzarayla karşılaştık: giysileri paçavralardan ibaret olan birkaç çocukla birkaç kadın, kışladan atılan kömür ve yiyecek artıklarını topluyorlar, topladıklarını da paçavradan çuvallarına yerleştiriyorlardı. Manzaradan üçümüz de etkilendik. Birbirimize diyecek bir şeyler bulmakta zorlanıyorduk. İtiraf edemiyorduk ki, burnumuzun dibinde böylesi sefaletler yaşanıyor ve biz bu sefaletten habersiz olarak günümüzü gün edebiliyorduk! Bir süre, biraz uzakça bir mesafeden o çocukları ve o kadınları seyrettik. Oradan ayrılma zamanımız geldiğinde, bu manzaradan nasıl etkilendiğimizi birer öykü yazarak belirtelim, dedik. Öykümüzü bir sonraki günde hazırlamış olacaktık.

Ertesi gün, üçümüzün öyküsü de hazırdı. Ben, Hamal başlığını taşıyan bir öykü yazmıştım. Ali'nin öyküsü de hamal üstüneydi ve Helaya Bir Hamal Girdi başlığını taşıyordu. Diğer arkadaşımızın öyküsü de bir polisiye idi. Güya üçümüz de, artık toplayan çocukların öyküsünü yazmak üzere yola çıkmıştık.

Nasıl olmuştu da, somut bir olaydan yola çıkmış olmakla birlikte, o somut olaya, gerçekte uzaktan bile göndermede bulunmayan üç farklı öyküye ulaşmıştık? Ortada ne hamal vardı, ne polisiyeyi çağrıştırabilecek bir vukuat. Gördüğümüz sefalet tablosunun öyküsünü yazmak üzere birbirimize vaatte bulunarak ayrıldığımızda, aslında üçümüz de, en azından konumuzun benzer bir noktada birleşeceğini umuyorduk. Nitekim beklentimizin bu doğrultuda bulunduğunu öğrenmiştik. Ancak ben, kendi öykümü yazmaya başladığımda, önemli olanın gördüğümüz tablo değil, fakat o tablonun üzerimizde bıraktığı etki ve izlenim olduğunu düşünerek o etkinin ve izlenimin nasıl ifade edilirse gerçeği daha "gerçekçi" biçimde dile getireceğini tasarladığımda, doğrudan bir hamalın öyküsüne yönelmiştim. Yaşadığımız küçük kentin pazar yerinde, sabahın erken saatlerinde iş arayan hamalların bulunduğunu biliyordum. Onlardan biriyle de, bir münasebetle görüşme imkânımız olmuştu. Geçim zorluğu içinde bulunduklarını gözlemlemeye fırsatımız olmuştu. Ali'nin de benzer bir tecrübesi varmış. Öteki arkadaşımıza gelince, o, o sırada bir Mayk Hammer romanı okuyormuş ve onun etkisi altında bulunuyormuş.

İmdi, başlangıçta, yazmayı tasarladığımız olay, üçümüz için de somut bir tabloya göndermede bulunuyordu: artık toplayan çocuklar. Ama sıra onların öyküsünü yazmaya gelince, bu somut olayı hepimizin farklı "okuduğu" ortaya çıkıyordu/çıkmıştı. Her birimiz, bu somut olayı kendi birikimimize göre okumuştuk. Zaten başka türlüsü de mümkün değildi. Öte yandan, kendimize göre okuduğumuz bu somut olayı, ayrıca kendimize göre ifade etmek "zorunda bulunuyorduk." Durum, tıpkı parmak izi gibi bir şeydi. Dıştan bakıldığında birbirine benzer gibi görünen şeyler (yazılar: yorumlar) aslında, birbirinden farklı ıralar taşıyordu. Biçimlerin ve biçemlerin ırası kişiden kişiye değiştikçe, ortaya konulan ürünler de farklılaşıyordu. Yönlendirici faktör, herkesin kişisel birikimi oluyordu.


20 Nisan 2000


Kağıda basmak için tıklayın.

Rasim Özdenören

 


Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Yazarlar
İnteraktif: Mesaj Formu | ABONE FORMU | İNTERNET TARAMA FORMU | KÜNYE | ARŞİV

Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED

Bu sitenin tasarım ve inşası, İNTERNET yayını ve tanıtımı, TALLANDTHIN Web tarafından yapılmaktadır. İçerik ve güncelleme Yeni Şafak Gazetesi İnternet Servisi tarafından gerçekleştirilmektir. Lütfen siteyle ilgili problemleri webmaster@tallandthin.com adresine bildiriniz...