T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Güle oynaya ölüme gittiler

Ömer Çelik "11 Eylül'e takılmayalım, bundan sonrasına bakalım" diyor, ama şu anda yaşadığımız herşey ve bundan sonra yaşayacaklarımız 11 Eylül'e düğümlü. Düne kadar "Aman dezenformasyona gelmeyelim, komplo teorilerine kulaklarımızı tıkayalım" uyarısında bulunan Haluk Şahin bile, bazı ABD yetkililerinin 11 Eylül öncesi konuşmalarından bir demet sunarak, "11 Eylül sürpriz miydi?" diye sormaktan kendini alamıyorsa ben ne yapayım?

Sadece "Bundan sonra ne olacak?" hayati sorusu üzerinde kafa yormaya devam eden etsin; ancak ara sıra da olsa yazdıklarımıza göz atarlarsa, soruya daha sağlıklı cevap verebilirler... 11 Eylül'ün esrarı iyice anlaşılmadan bundan sonra neler olacağı hakkında akıl yürütmeler sağlıklı sonuç vermez...

Benim aklıma takılan ilk soru şu: "O gün dört ayrı hedefe kilitlenmiş uçaklara binenler sonucun ne olduğunu biliyorlar mıydı?"

Sorunun aklıma takılmasının sebebi, seçtiği konukları ve sorularıyla bir çok gerçeği anlamamıza yol açmış Neşe Düzel'in Prof. Hüseyin Hatemi ile konuşurken sergilediği tavır oldu. Konuşmanın bir yerinde, Prof. Hatemi şu cümleleri sarf ediyor: "Araplardan seçilen pilotlar uçaklar otomatiğe bağlanmış bir şekilde kulelere gittiler ve durumu belki ancak ölürken anladılar." O cümlede yatan fikir ters gelmemiş olmalı ki, Neşe Düzel üzerine gitmiyor...

Prof. Hatemi'nin tespiti, yetkililerin inanmamızı istedikleri senaryodan çok farklı. FBI ve CIA, olayın başından beri şu iddiada: Uçaklar daha önce havacılık eğitimi almış, Arap asıllı ekipler tarafından kaçırıldı; bunlar uçuş sırasında yönetimi ele geçirerek istikameti önceden belirlenmiş hedeflere intihar saldırısı düzenlediler... 'Resmi tez' bu... Şimdi, aklına mukayyet olduğunu bildiğimiz bir hukuk profesörü, "Uçaklar otomatik pilota bağlıydı, Araplardan seçilen pilotlar durumu ancak ölürken anladılar" diyor ve hiçbir ayrıntıyı kaçırmayan gazeteci bu tespitte bir gariplik bulmuyor...

Her 'resmi tez' karşısında şapka çıkartmaya alışmışların bile uçaklar hakkında inanmamız istenilene gönüllerini yatırdıklarını sanmıyorum ben... Hele, "Saldırganlar arkalarında Arapça uçak tâlimâtnâmesi ile cesetlerinin nasıl yıkanacağına dair bir vasiyetname bıraktılar" veya "Dört uçağın kara kutuları okunamaz halde, ancak teröristlerden birinin pasaportu ikiz kulelerden üç blok sonra sapasağlam bulundu" türü FBI kaynaklı garip haberler kuşkuları daha da artırmış olmalı...

Hele, 'terörist timi' olarak tanıtılan gençlerin televizyon kameraları tarafından da kaydedilmiş son geceleri kuşkuları daha da artırıyor... Gençler, felekten bir gece çalmak üzere kumarhane kenti Las Vegas'a gitmişler... Bir eğlence kulübünde kafayı bulmuş, porno film seyretmişler... Uçağa binmeden önce biri bankomattan para çekmiş, bir başkası havaalanındaki mağazadan alışveriş etmiş... Resmi teze göre, "Allah uğruna canlarını feda etmeye hazırlanan" insanlar bunlar... Bir yabancı gazeteci, "Şehit olmaya giden, eylemi öncesinde İslâm'ın büyük günah saydıklarından ikisini işler mi?" diye sormadan edememiş...

"Komplocu" diye üzerinize gelineceğini düşünerek çekinmeyin... ABD'de de, hatta yönetimde önemli görevlerde bulunan, geçmişte istihbarat örgütleriyle irtibatlı insanlar da, bugünden geriye bakıp "Bu işte bir yanlışlık var" diye düşünmeye başladılar. Haberlerde, bazı mülâkatlarda, zihni en açık insanların bile, kafalarının içinde sorular dolaştığı hemen belli oluyor...

J. Edgar Hoover'dan sonra en uzun süreyle (1978-1987) FBI başkanlığı yapmış bulunan William Webster sözgelimi... Geçtiğimiz hafta başında Christian Science Monitor gazetesi yönetici ve yazarlarıyla yaptığı kahvaltıda 'resmi tezi' kenarından delen bir cümle sarfetti Webster: "Ben hâlâ uçaklardaki bazılarının (teröristlerin) hedefin ne olduğunu bilmedikleri görüşündeyim." (CSM, 26 Ekim 2001) FBI'ın eski direktörünün görüşü ile Prof. Hatemi'nin "Uçaktakiler durumu belki ölürken anladılar" tespiti arasında bir akrabalık bulunduğu kesin...

Her uçakta dört Arap asıllı genç vardı. 'İntihar komandosu' olarak ilân edilmeleri bir ortak özellikleri yüzünden: Havacılık eğitimi almış olmaları... Hemen hepsi Venice/Florida'daki Rudi Dekkers'e ait okulda eğitim gördüler bu gençlerin... Bu bilgiden hareketle, "El-Kaide örgütünün görevlendirdiği gençler 11 Eylül eylemini gerçekleştirmek için uçuş okuluna gittiler" deniliyor...

Oysa bir süre önce burada kayda geçirmiştim: Mafya konularında uzmanlaşmış bir yazar olan Daniel Hopsicker, "Uçuşa meraklı Arap gençlerinin Florida'ya gelip okula yazılmadıklarını, tam tersine Rudi'nin Almanya, Belçika ve Fransa'ya gidip pilot olmaya hevesli Araplar'ı bizzat kendisinin bulduğunu" yazdı. Mafya irtibatlı biriymiş Rudi Dekkers...

Gençlerin hedeften habersiz olduğunu söyleyen Webster'e de, "Ölürken durumun farkına vardılar" diyen Prof. Hatemi'ye de katılıyorum... Bir adım daha atıyorum ve "Başarılı oldunuz ve mükâfatınız Los Angeles'a birer first class bilet" denilerek gençlerin o uçaklara bindirildiklerine inanıyorum... Kameralarla tespit edilmiş son geceleri, şehit olmaya değil, okul başarılarını kutlamaya gittiklerini gösteriyor çünkü.

11 Eylül günkü uçuşlar konusunda yazacaklarım bitmedi.


30 Ekim 2001
Salı
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED