T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Saddam'a güvence: Türkiye'de Ecevit…

Saddam Hüseyin, Bülent Ecevit'e ne demiş biliyor musunuz?

"Savaştan önce sizi iktidarda görmek isterdik."

Peki, Ecevit buna ne karşılık vermiş?

"İlk defa iktidarda olmadığıma çok üzüldüm. İktidarda olsaydım, Körfez Krizi'nde çok farklı bir tutum izlerdik."

Görüldüğü gibi bu bir 'hayali diyalog' değil. Yaklaşık 10 yıl önce Saddam ile Bülent Ecevit'in 'gerçek diyalogu'ndan. 26 Mayıs 1991 tarihli Milliyet gazetesinin 10. sayfasında, Ecevit'in mutlu bir tebessümle Saddam'la el sıkıştığı fotoğrafın altında 'Görüşmeden Notlar' bölümünde yayınlanan satırlar.

Bülent Ecevit, savaştan önce 1990 yılında kriz sırasında DSP Genel Başkanı şapkasına bir de 'gazeteci' şapkası ekleyip Milliyet adına Bağdat'a gitmişti. İkinci kez, bu kez savaştan sonra Mayıs 1991'de yine Bağdat'a gitti, Saddam'la görüştü; görüşlerini ve izlenimlerini Milliyet için kaleme aldı.

29 Mayıs 1991 tarihli Milliyet gazetesinin 10. sayfasında Bülent Ecevit, 'Türkiye oyunu bozabilir' başlıklı bir yazı kaleme almış. Bu yazısında Türkiye'nin neler yapabileceğini ve yapması gerektiğini anlatıyor. Satırlarını izleyelim:

"… Irak yönetimi 'bahaneler' ortadan kalkınca Amerikalıların ve İngilizlerin Kuzey Irak'tan ayrılacaklarına gerçekten inanıyorlar mıydı, bunu anlayabilmiş değilim. Belki de, bu iyimser beklentilerinin gerçekleşmemesi durumunda uygulayacakları başka planları olabilir. Örneğin, 'Ne yapsak size yaranamıyoruz, öyleyse bundan sonra kendi bildiğimiz gibi davranacağız' derler mi, diyebilirler mi?.. O arada Kürt muhalefet gruplarıyla anlaşmaktan da vazgeçerler mi?.. Bunları önümüzdeki haftalarına gelişmeleri gösterecek.

Herhalde bu konuda Türkiye'nin yapabileceği pek çok şey var. Örneğin Türkiye, Batılılara, 'Madem ki Irak'ın sığınmacılar sorunu çözüldü, herkes evine, yurduna döndü, öyleyse artık bizim sınırlarımızdan Irak topraklarına asker ve malzeme göndermenize izin vermiyoruz; ambargo kalksın' diyebilir. Öylece Türkiye, kendi sınırlarında, Irak'ı olduğu kadar kendisini de tehdit edecek bir fiili devlet kurulmasını önleyebilir. Fakat, görünüşe göre, Özal da Türk hükümeti de oralı değil. Belli ki, Türkiye'nin, bir komşu ülkeyle ilişkileri, hala bazı bölge dışı ülkelerin ipoteğinden kurtarılabilmiş değil.

ANAP iktidarlarından ve Özal sultasından kurtulmadığı sürece de, Türkiye'nin bu onur kırıcı ipotekten kurtulabilmesi kolay değil.

Irak'a karşı ekonomik ambargonun artık hiçbir yasal gerekçesi kalmadı. BM Güvenlik Konseyi'nce ileri sürülen tüm koşulları yerine getirmiş durumda. Fakat Amerika ve İngiltere ambargonun kalkmasını istemediği için, ambargo hala sürüyor. Yani sadece Türkiye değil, koskoca Birleşmiş Milletler de, BM Güvenlik Konseyi de, o iki devletin ipoteği altında…

Oysa Türkiye, isterse 'Artık ambargoyu sürdürmenin anlamı, gerekçesi kalmadı' diyerek, bu oyunu bozabilir. Öylelikle Birleşmiş Milletler'i de çıkmazdan ve bu onur kırıcı ipotekten kurtarabilir…"

Tüm yazılarda Ecevit'in Saddam'a ve diğer Irak yöneticilerine 'sevecen', Amerika ve İngiltere'ye ilişkin olarak ise 'kuşkucu' bir dil kullandığı dikkatlerden kaçmıyor. Körfez Savaşı'ndan önce 'iktidarda olmadığı' için 'ilk defa üzüldüğünü' Saddam'a açıklayan Ecevit'e bir 'ilahi el' yardım etmiş olmalı. Irak'ta Saddam Hüseyin rejimini hedef alan bulutların Washington'da koyulaşmaya başladığı sırada Ecevit iktidarda. Tarih, Ecevit'e içinde ukde kalmaması için cömert davranmış olmalı.

Ancak, Ecevit yıllardır iktidarda. Acaba Türkiye'nin 'oyunu bozması' düşüncesini niçin uygulamaya sokmadı? Köy-kent rüyasını ergeç gerçekleştiren Ecevit, Irak'a yönelik 'ambargo'yu 'artık ambargoyu sürdürmenin anlamı, gerekçesi kalmadı' diye ilan ederek, BM'yi 'çıkmazdan ve bu onur kırıcı (Amerikan-İngiliz) ipoteği'nden niçin kurtarmadı? Yıllardır ne bekliyor?

Belli ki, 'hayatın gerçekleri' her vakit zihinden geçen 'hayaller'e uydurulamıyor ve Ecevit de, istemeye istemeye de olsa, 'hayatın gerçekleri'ne teslim olmuş durumda. Bununla birlikte, Bülent Ecevit, (köy-kent ve diğer başka örneklerde olduğu gibi) yıllar önce edindiği görüşlere kıskançca sarılan ve bunları değiştirmek konusunda pek esnek olmayan, inatçı bir tabiata sahip.

Bu, neyi ifade ediyor?

Bülent Ecevit, Türkiye'de Başbakan kaldığı sürece, Türkiye'nin Amerikalılar'ın girişmek istediği Saddam Hüseyin'ı devirme operasyonuna dahil olmasının pek zayıf bir ihtimal olduğuna…

Bir başka 'şey'e daha işaret ediyor:

Eğer, Afganistan'daki Taliban rejimine yönelik olarak başlatılan 'terörü ve terörist barındıran ve üreten rejimler'i hedef alan 'kampanya'nın, içine -her ne pahasına olursa olsun- Irak'ı alarak genişlemesi bir 'Amerikan politikası' halini alırsa; o gün geldiğinde Bülent Ecevit, Türkiye'de Başbakan olarak bırakılmayacaktır.

Henüz o noktada bulunulmuyor. Türkiye'de sadece 'Türkiye ile birlikte; bir an önce Irak'a da' içeriği taşıyan önemli imzalardan çıkan Amerikan gazete-dergi makaleleri yansıyor. Oysa, 'şimdi bunun sırası değil' tezini işleyen ve aynı derecede ve neredeyse aynı sayıda yine Amerikan gazete ve dergilerinde yayınlanan makaleler es geçiliyor. 'Bir an önce Irak'a da' şu dönemde bir 'Amerikan politikası' haline gelmiş değil. Bu, tabii ki, gelmeyeceği anlamına gelmiyor; ama mutlaka gelecek diye de bir şart yok. Fakat, geldiği takdirde, Türkiye'deki 'iktidar konfigürasyonu'nun değişeceğinden, yukarıdaki 'Ecevit zihni'ni okuyan herkes emin olabilir.


30 Kasım 2001
Cuma
 
CENGİZ ÇANDAR


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Ramazan | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED