T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Söyleyecek söz kalmadı ki..

İnsan ancak, hem şair, hem de aşık olursa, "kelimeler kifayetsiz kalabilir" diye düşünürdüm hep..

Ama şu anda, siyasi ve ekonomik rezilliği anlatmak için de, kelimelerin kifayetsiz kaldığını görmekteyim..

İnanabiliyor musunuz?

Şu anda piyasada mazot yok, çimento yok, alüminyum yok..

Bunca yıldan sonra, "yoklar" var piyasada..

Hangi kelimeyle, bunlara ne diyebilirim ki?..

-Özal kadar başınıza taş düşsün!..

Konuşun işadamları ile, hukuk büroları ile.. Konkordatoya gitmeyi planlayan ünlü ve itibarlı isimleri duysanız, dudağınız uçuklar..

Kaç işletmede, kaç işçi çıkartıldı, bir araştırın bakalım..

Şu "medya sektörü" denilen garip yaratığa bakın.. Gazetelerin temel direği isimler, kapı-dışarı ediliyor..

Bu yıl, yazılı basının ve televizyon kanallarının, reklam geliri tahminlerini, bir inceleyin..

"Bunlar", Türkiye'yi iflas ettirdi..

Ama o gazeteler, o televizyonlar, çıt bile çıkartamıyor bu iktidara karşı..

Sanki "Ecevit-Özkan-Yılmaz-Bahçeli" dörtlüsü, ülkeyi zaten mükemmel yönetiyordu..

Kemal Derviş de sanki "ihtiyaten", yedek parça veya stepne olarak getirildi..

İnsan kendi işletmesinin ve içinde bulunduğu sektörün düştüğü duruma bakıp, o manşetleri atmaya, o sayfaları yapmaya utanır..

Türk toplumunun, "sözde iktidar"a karşı beslediği duyguları, sadece "Yeni Şafak"ın yansıtması mı gerekirdi?

28 Şubat döneminde, ısmarlama başlıklarla, Tansu Çiller'e, Necmettin Erbakan'a, Tayyip Erdoğan'a, Hasan Celal Güzel'e karşı inanılmaz yıpratma ve iftira kampanyaları açanların, Hüsamettin Özkan'ın, Mesut Yılmaz'ın karşısındaki özenli ve suskun teslimiyeti, gazeteciliğe yakışır mı?

Şu Ecevit'e bakın..

1970'lerden kalma, uyduruk kelimelerle bir gün dediğinin tersini ertesi gün söyleyerek, "esenliğe çıktık", "dışsatım gelişiyor" şeklinde demeçler vermesini ciddiye alacaklarına, "baba bana top al-al Atay bu top" söylemini manşete taşısalar, daha güvenilir olmazlar mı?

Ya "dalgalı kurun erdemleri" üzerinde başlatılan geyik muhabbetlerine ne demeli?

Be adamlar.. Türk parasının, 1989 Ağustos'undaki "32 Sayılı Karar"dan beri konvertibl olduğunu nasıl unuttunuz?

Bu parayı, döviz kuru karşısında sabitlemek, koyun çobanlarının denizciliğe heves edip, çapa atmasından çok mu farklıydı?

Şimdi de yetmezmiş gibi, "dalgalı kur"u icat(!) edip, gevezelikler yapmaktalar..

Hani "Şu gelen atlı mıdır" diye başlayan, Hicaz bir türkü vardır..

Nakaratında da şöyle söylenir..

"Coştum yine dalgalanıyorum ben,

Yeni moda sevdalanıyorum ben."

Bunlar da, coştular ve dalgalanıyorlar kurla beraber..

Gerçekten, kelimeler kifayetsiz kalıyor durumu ve duyguları anlatmaya..

Hani yeteneksiz olurlar da, temizlik ve namus anlayışları, yeteneksizliği unutturur..

Hukukun üstünlüğünü ve herkesin kanunlar önündeki eşitliğini öylesine gözetirler ki, "ne yapalım.. Hukuk ve adalet uğruna iflas ettik toplum olarak" dersiniz..

Adam, herkesin, bütün Türkiye'nin başbakanı olmuş..

Ama basınla sohbetine, "Etibank medyası"nın temsilcilerini çağırıyor, "Yeni Şafak"ı çağırmıyor..

Murat Demirel, Hayyam Garipoğlu, Ali Balkaner cezaevinde..

"Sabah"ın ev sahibi Nevzat Ak da cezaevinde..

Ama "Etibankçılar", gazete ve televizyon yayıncılığı yapıyor hala..

Şu Ecevit de "ceketini alıp çıksa", ama geri dönmese..

ŞAKA

Ah bu hataların gözü..

"Hürriyet"te Muharrem Sarıkaya'nın haberine göre, Ecevit, Mesut Yılmaz'a dert yanmış..

-Sezer'i Cumhurbaşkanı seçtirmekle, hayatımın en büyük hatasını yaptım, demiş..

Rahmetli İsmet İnönü de Ecevit'i CHP genel sekreteri seçtirmesini ve rahmetli Özal da Mesut Yılmaz'ı ANAP Genel Başkanı seçtirmesini, hayatlarının en büyük hatası olarak görürlerdi..

Demek ki, "ömür biter-hata bitmez."

ETİBANK

"Hukuk Devleti" içi boş slogan mı?

Soruyoruz.. "Etibank" da, el koyulan diğer bankalar gibi, Türk kanunlarına tabi bir finans kuruluşu değil miydi?

"Etibank"ı yönetenlerin Bankalar Kanunu'nu çiğnedikleri, yapmamaları gereken işlemleri yaptıkları, kredileri kendi şirketlerine aktardıkları, Devletin murakıpları tarafından saptandı mı, saptanmadı mı?

"Etibank"a el koyulmasından başlayarak, bu bankayı iflasa götüren yasa dışı işlemler incelenip, raporlar hazırlandı mı, hazırlanmadı mı?

Bu raporlara dayalı olarak, bankanın sorumlu yöneticilerinin yurt dışına çıkışları yasaklandı mı? Mallarına tedbir koyuldu mu?

Hazırlanan dosyalar mahkemeye gönderildi ve savcılar, "Etibank olayı"nın sorumluları hakkında, suç duyurusunda bulundu mu, bulunmadı mı?

"Bilmem-ne operasyonu" adı verilip, elleri kelepçeli, basına teşhir edilen ve sorgulanmaları için günlerce gözaltında tutulan zanlı vatandaşlarla, Etibank sanıkları arasında ne fark vardır?

Etibankçılar sorgulandı mı?

Murat Demirel neden cezaevinde ve Dinç Bilgin-Zafer Mutlu ikilisi neden "Sabah"ın yönetiminde?

"Hukuk Devleti"nde, herkes kanunlar önünde eşit değil midir?

Soruyoruz.. Bu sorularımız, sorulmaması gereken sorular mı?


12 Mart 2001
Pazartesi
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED