T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
İyi ki komünist falan olmadık!.

Sovyet İmparatorluğu bütün gücü ve Kızıl Ordu'su ile varken, Sovyet Bloku'nun ortak pazarı "COMECON"du..

Komünist Ortak Pazar COMECON'a üye ülkeler (Sovyetler Birliği, Arnavutluk, Bulgaristan, Çekoslovakya, Macaristan, Polonya, Romanya, Doğu Almanya), Moskova'da hazırlanan bir "merkezi plan"la ekonomik işbirliği yaparlardı..

Amacımız COMECON'un ne olduğunu hatırlatmak değil..

Ama yine de bilelim..

COMECON'u 1949'da Stalin kurdurdu.. Moskova'ya karşı başkaldıran Arnavutluk, 1961'de COMECON'dan ihraç edildi. 1962'de Moğolistan, 1972'de Küba, örgüte alındı..

Moskova'nın planlarına göre, Romanya ve Bulgaristan "tarım ülkeleri", Çekoslovakya ve Doğu Almanya da, "sanayi ülkeleri" olacaktı..

Şimdi ne COMECON var, ne de NATO'nun karşıtı olan "Varşova Paktı" kaldı..

COMECON üyesi ülkeler, şimdi Avrupa Birliği'nin kapısında ve NATO'nun da içindeler..

Neyse..

Doğu Avrupa'da, herşeyin ve her ülkenin merkezi planla kaderinin belirlendiği "soğuk savaş" yıllarında, Çekoslovakya'da bir "Deniz Ticaret Bakanlığı" kurulmuş..

Hemen, COMECON Genel Sekreteri Çekoslovakya'yı uyarmış:

- Çekoslovakya'da deniz olmadığı halde, nasıl Deniz Ticaret Bakanlığı kurarsınız?

Çekler de, bu uyarıya şu cevabı vermişler:

- Sovyetler'de de Adalet Bakanlığı, Bulgaristan'da da Kültür Bakanlığı var!.

Yakın tarihi böyle gözden geçirirken, Türkiye'nin yaşadığı serüveni ve 2'nci Dünya Savaşı ertesinde, Sovyetler Birliği'nin nasıl Türkiye'yi tehdit ettiğini de hatırlıyoruz..

Bereket, rahmetli İsmet İnönü'nün usta dış politikasına ve Amerika'nın "Truman Doktrini" ile Türkiye'nin yanında yer almasına..

Ya Türkiye de, Sovyet Bloku içine ve COMECON'a girmek zorunda kalsaydı?.

Belki şu anda, Macaristan ve Polonya kadar yakın olurduk Avrupa Birliği üyeliğine..

Ama "o dönem"de, ne "Adalet", ne "Kültür" kalırdı sözlüklerimizde..

Oysa "Adalet" her zaman, hem mülkün, hem de mülkiyetin temeli oldu Türkiye'de..

Baksanıza.. Şu anda "Etibank Boşaltılması"nın sanıkları, adaletin teminatı altında gazetecilik yapıyor..

Eğer adalet olmasa, Murat Demirel Egebank'ı boşalttığı suçlamasıyla, hapse girer miydi?

Eski komünist ülkeler, bu hassas adalet anlayışını kavramadıkları için, çöktüler, dağıldılar..

İsterseniz, Türkiye'yi bırakıp, yine "Soğuk Savaş" yıllarına ve COMECON'a dönelim..

O dönemde COMECON'un planları gereği, belirli ülkeler, belirli malların üretimini yaparlardı..

Elle itilen çocuk arabalarının (puset) üretimi ile de, Çekoslovakya görevlendirilmiş.. Prag yakınlarında, dünyanın en büyük çocuk arabası fabrikası kurulmuş.. Kayışlar üzerinde akan parçalar, değişik noktalarda monte edilir ve sonunda, kimsenin görmediği nihai aşamada, çocuk arabaları çıkarmış..

Bir genç işçi kız ve bir delikanlı, bu fabrikada çalışırken, birbirlerine aşık olup, evlenmeye karar vermişler..

Sonra aralarında konuşup, bir plan yapmışlar.. Demişler ki..

- Nasıl olsa bir çocuğumuz olacak.. Bu çocuğa da, bir araba gerekecek.. İyisi mi, şimdiden, hergün bir parça çalıp, eve götürelim.. Parçalar tamamlanınca, bunu monte ederiz.. Bir çocuk arabasına sahip oluruz..

Hergün bir parça çalmışlar çocuk arabası üreten fabrikadan.. 5-6 ay sonra bütün parçalar tamam olmuş..

Sonra bir pazar günü, bu parçaları monte etmişler.. Ortaya bir ağır-makinalı tüfek çıkmış..

Evet.. COMECON'da herşey böyle gizliydi..

Herşey bir "devlet sırrı"ydı eski Komünist rejimlerde..

O dönemde, bir Macar gazeteci, Komünist Başbakan için, "o bir aptaldır" demiş..

Gazeteciyi "devlet sırrını açıkladığı için" mahkûm etmişler..

Bereket biz "Hür Dünya" içinde kaldık..

Hiçbirşey "devlet sırrı" değil burada..

Herkes kimin neyi hortumladığını, kimin elinin kimin cebinde olduğunu biliyor..

Gazete basan matbaa makinalarından, ne çıktığı da biliniyor..

Ve bizde, deniz de var, adalet de var, kültür de.. Üstelik, "tele-vole kültürü" bile var bizde..

ŞAKA

Bilmem kaçıncı bilmem ne?

Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin "57'nci" Hükûmeti, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin İMF ile imzaladığı "18'inci" ekonomik istikrar programını tamamladı..

Tarihteki "18'inci" Türk Devleti'nin son hükûmetinin "35'inci" Bakanı Derviş "80'inci" defa açıklanan enflasyonla mücadele programına kaynak aramak için, "2'nci" defa Washington'a gidecek..

Bakalım bu gelişmeleri, "9'uncu" Cumhurbaşkanı Demirel, nasıl yorumlayacak?

TEBESSÜM

Slogan slogandır, iş iştir!.

Hristiyan papazların eğitim verdiği bir okulda, felsefe hocası olan rahip, öğrencilerine şöyle der:

- İnsanlığa en büyük katkısı olan kişiyi bilene 100 dolar vereceğim..

Öğrencilerin arasındaki Yahudi çocuk Salamon, elini kaldırır, hocanın sorusunu cevaplar:

- İnsanlığa en büyük katkıda bulunan kişi, Hazreti İsa'dır, der..

Rahip hoca, şaşkındır.. Cebinden 100 doları çıkartıp, Salamon'a verir..

Sonra sorar:

- Bravo Salamon.. Peki ama Yahudi olmana rağmen, neden insanlığa en büyük katkıda bulunan kişinin Hazreti Musa olduğunu söylemedin? Onun yerine neden Hazreti İsa, dedin?.

Salamon elinde tuttuğu 100 doları sallayarak cevap verir:

- Hazreti Musa, Hazreti Musa'dır.. Ama iş de, iştir!.

Bu öykü, hayatın gerçeklerini yansıtıyor..

Hatırlayın sloganlarımızı:

- Bir Türk dünyaya bedeldir..

- Türk'ün Türk'ten başka dostu yoktur..

Şimdi gündemde yeni bir İMF programı ve "dış borç" beklentisi var ya..

Değiştirin sloganları:

- Dolarla verilen dış borç, dünyaya bedeldir..

- Türk'ün Türk'ten daha büyük dostu, İMF ve Amerika'dır..

Yani "slogan slogandır, iş iştir!."


21 Mart 2001
Çarşamba
 
MEHMET BARLAS


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED