|
|
Hayata dair incelikler
"Hikaye merhemdir. Usul, usul geçer yaraların üstünden" diyen Fatma Karabıyık Barbarosoğlu'nun yeni öykü kitabı "Senin Hikayen" İz Yayıncılık tarafından yayımlandı. Daha önce yayımlanan "Gün Akşamsızdır" adlı hikaye kitabıyla Türkiye Yazarlar Birliği 2000 Yılı En İyi Hikaye Ödülü'nü alan yazar onüç hikayesinin bulunduğu yeni kitabını "... duymadığın her hikaye sana uzak. Duyduğun, duyup ta gönlünde taşıdığın her hikaye senin bir parçan. Dünyayı ikiye ayırmalı mıdır yeniden? Hikayesi olanlar, hikayesi olmayanlar. Gördün ve dokundun. Eline aldın yavaşça, İz sürdün satırlarda. Artık hepsi senin hikayen... " diyerek paylaşıyor okuyucuyla. Aynı yayınevi tarafından basılan "Acı Deniz" ile "Sözün ve Sükûtun Renkleri" adlı iki hikaye kitabı daha bulunan yazar aynı zamanda sosyoloji doktoru. "Modernleşme Sürecinde Moda-Zihniyet İlişkisi" başlıklı teziyle doktorasını alan Barbarosoğlu'nun söz konusu tezi "Moda ve Zihniyet" adıyla kitaplaştı. Nazife Şişman'ın kendisiyle yaptığı söyleşilerden oluşan "Kamusal Alanda Başörtülüler" adlı bir kitabı daha bulunan yazar için hikaye; "hayata bağlanmak" demek. Barbarosoğlu'na göre hikayecinin hayat ile bağları sağlam değildir ve hikaye bu bağların tazelenmesine yarar. İşte bu yüzden hikayeci kağıdı, kalemi ve okuyucuyu yardıma çağırır. Durmadan değişen hayatla, toplumla, başkalarıyla kendisi arasında ikilemlere düşen, çatışmalar yaşayan kişilerin ruh hallerini kendine dert edinen ve keskin gözlem gücüyle elde ettiklerini sade ve samimi bir dille öykülerine aktaran Barbarosoğlu'nun 'hikayesi'ni açmak için hikayecileri, hikayenin derdine düşenleri yardıma çağırdık biz de. Çağrıyı yaptığımızda yazarın TYB hikaye ödülüne layık görüldüğü açıklanmış ama son kitabı 'Senin Hikayen' yayınlanmamıştı henüz. Görüşüne başvurduğumuz isimler bize "Acı Deniz", "Sözün ve Sükutun Renkleri" ve "Gün Akşamsızdır"ın üzerinden Fatma Karabıyık Barbarosoğlu'nun hikayesini anlattılar. Toplumla bireyin fotoğrafını çekiyor FATMA Karabıyık Barbarosoğlu, görsel olana endekslenmiş duyuş ve anlatış biçimi olarak değerlendirebileceğimiz imgesel-plastik öykücülüğün temsilcilerindendir. Bireyin iç yaşantısına hakim olan görüntü, duyum ve durumlardan hareketle mevcut toplumun fotoğrafını çekmeye çalışan Barbarosoğlu, gelenek ve naaslara göre şekillenen iç yaşantı ile sosyal değişme sürecine tabii olarak şekillenen farklı dış yaşantının doğal çatışmasından devşirmektedir öykü konularını. Kısa öykünün hakim tarzındaki kimi unsurlarını orjinal bir şekilde dönüştürerek; klasik fabula gereklerini izlemeksizin ve olay örgüsünün kimi unsurlarını başka bir öyküye (hatta öykülere) yayarak, olay zamanı ile öyküleme zamanını ayrıştırmaksızın vermektedir. Dil konusunda da titiz davranan yazar, kendi kuşağındaki diğer öykücülere nazaran, yenilik beklentilerine net karşılıklar verebilecek yetkinlikte görünmektedir. Gösterişsiz, sessiz akan bir ırmak BARBAROSOĞLU'NUN hikayeleri özellikle; kişilerin ruh halleri, karşı karşıya bulundukları durumlar ve açmazlar önündeki davranışları vermesi bakımından incelikler taşıyan, bunları hendine dert eden hikayeler. Bu sebeple dışa dönük olmaktan ziyade içe dönük metinler. Barbarosoğlu'nun dili; gösterişsiz, nümayişsiz, sessiz akan bir ırmak gibi. Zaman zaman bu ırmağın coştuğu, büküldüğü, kırıldığı noktalar da yok değil. "Gün Akşamsızdır"ın adından da anlaşılacağı gibi, olağan ve alâlade olmaktan ziyade harikuladeyi gözeten bir anlayışın mahsulü. Metafizik boyutu da bu kapıdan girince açılıyor. Hikaye dilini yakın buluyorum Barbarosoğlu'nun yazışında düşünür ve hikayeci olarak keskin bir gözlem gücü ve eleştirel dikkat hakim. Kadının yazışının çoğu kez iç dökmekten veya içini döküyormuş gibi yapmaktan ibaret kalan bir yazın çerçevesine daraltılarak giderek işlevsizleşmekte olduğu sisli bir kültürel ortamda, hiç bir öykünmeye kapılmadan kendisi olarak bir problematiği olan metinler yazmakta kararlı görünüyor Barbarosoğlu. Tüketim ideolojisinin ve iletişim sıkıntısının deforme ettiği ben'i kurcalayarak yenileyen ve yenilenme umuduna göndermelerde bulunan hikayeler yazıyor. Hikaye yazarı olarak görüş belirtmem gerekirse, yazarın ilk hikaye kitabı Acı Deniz'e göre ikinci kitabı Gün Akşamsızdır'daki hikaye dilini daha çok sevdiğimi ve kendime yakın bulduğumu söyleyebilirim. Hayat ve içindekiler kadar canlı bir hikaye bu
FATMA'NIN hikayesini -buna denemelerini de rahatlıkla katarak Fatma'nın yazısı diyebilirim- her okuyuşta içimdeki belirgin duygunun "hayata dair" olduğunu fark ederim. Acı Deniz'den Sözün ve Sükut'un Renkleri'ne ve nihayet Gün Akşamsızdır'a yürüyen içsel ve yazınsal serüvende Fatma'nın tecridden ziyade teşhise yaslanan hikayesi hayat ve onun içindeki insanlar kadar canlı gelir bana. Ve onun, söyleyecek sözü olanlara mahsus bir ivedilikle hayat kadar sade ve samimi bir üslupla bize hayatı gösterdigini ve sözünü söyledigini hissederim. Ve onun bu yazı ile büyük bir romanın parcalarını gösterdigini düşünürüm. Hissin gösterdiği istikamet bir yana, akademik bir disiplin ve fikri bir muhteva taşıyan eserlerinin de Fatma'nın iç disiplinini oluşturmada etkin olduğunu fark etmek mümkün. Bu manada hayat ve insan arasındaki acımasız ilişkiler serüveninde onun keskin bir dikkat ve kendine mahsus bir tahlil ve terkip yeteneği geliştirdiğinden söz etmek olası. Nostalji edebiyatı tuzağına düşmeden kaybolmuş kıymetlerin sancısını terennüm eden, beşeri kıymetleri ana eksen olarak işaret eden, sosyolojik dikkatler keskinliğinde kalbin istikametini ihmal etmeyen bir hikaye. Telaşlı ve soylu. Acısı ve tatlısıyla daima hayat. Sanırım Fatma'nın hikayesi bu".
Fadime ÖZKAN
|
|
|
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon| Hayat| Arşiv Bilişim| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © ALL RIGHTS RESERVED |