T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Bankayı soyanlar yandı

Mesut Yılmaz'ın Jandarma'ya karşı salvo atışlarını ilgi ile takib ediyoruz. Yakın arkadaşı Cavit Kavak da "Beyaz ve Mavi ile, Yeşil'i unutturamazsınız" diyor. Demokrasi mücadelesine, o da Yılmaz'ın yanında katılıyor.

Yolsuzluk bataklığı

Ama, bir eylemi değerlendirirken, zaman, zemin ve şahıs da önem taşır.

Şu anda beyaz enerjinin üzerine, belki yetkilerini de kısmen aşarak giden, siyasetçiye lâf yetiştiren, Adalet Bakanı Sami Türk'ü ziyaret ederek "bilirkişilerin değiştirilmemesini" isteyen kişi Jandarma Genel Komutanlığı Harekat Başkanı Tümgeneral Osman Özbek'tir. Osman Özbek, Refahyol'un başbakanı Necmettin Erbakan'a "p....k" diyen subaydır.

İşte Mesut Yılmaz, Osman Özbek'in üzerine, başbakan Erbakan'a "p....k" dediğinde yürüseydi, o zaman demokratik bir tavırdan söz edebilirdik.

Ama, Refahyol'un antidemokratik çabalar sonucunda yıkılışına seyirci kalıp, 28 Şubat taşeronu konumundaki bir hükûmete başkanlık yapmayı içine sindirdikten sonra, Jandarma, ciddi bir yolsuzluk konusunda kendisini hedef alınca, askere karşı çıkmak, kamuoyunda takdir toplamıyor.

İnsanlar, aksine, bu telâşa bakarak Yılmaz'ın tutumuna başka anlamlar yüklüyor.

Anasol-M Hükûmeti, yolsuzluk bataklığının ve basiretsizliğin içinde debelene debelene çöküyor görüntüsü var.

Derviş farklı

Kemal Derviş'in ise, hükûmetten farklı duruşu, giderek daha belirgin hale geliyor.

IMF'nin, parti liderlerinin imzasını ihtiva eden bir taahhütname talep etmesi, mevcut programın sadece Derviş'e ait olduğu görüşünü teyid ediyor.

Ecevit, Türkiye'yi zillete mahkûm etti. Hem, liderlerin IMF karşısında imzaları ile yükümlülük altına girmeleri, hem Bush'un yazdığı "ne kadar reform, o kadar para" şeklindeki incitici mektubu, ülkemizin, içine düştüğü acıklı durumu yansıtıyor.

Kemal Derviş'in aynı zamanda bir kıskançlık odağı haline geldiğini de söyleyebiliriz. Hükûmet üyelerinin bir ayağı çukurdayken, Derviş'in yıldızı parlıyor. Önümüzdeki yıllarda, Tayyip Erdoğan ile Kemal Derviş ön plana çıkacak isimler.

Derviş, hırsızların müttefiki değil. Dar görüşlü bir Kemalist, kutsal devletçi gibi de görünmüyor; aksine bireyci, hoşgörülü ve özgürlükçü bir tavır sergiliyor.

Plan Bütçe Komisyonu'nda kendisini izledim. Öyle her şeyi ben bilirim, havası yoktu. Hatta yapısal düzenlemelerin, IMF baskısıyla aceleye getirilmesini içine sindiremiyordu. "Daha iyi tartışmamız gerekir. Anayasa'ya aykırı unsurlar varsa, ayıklamamız lâzım" şeklinde konuşuyordu.

İş hükûmete kalsa, Hüsamettin Özkan, Mesut Yılmaz vs, duruma hâkim olsalar, "hortumculardan paraların" tahsilini kolaylaştıran hükümleri Bankalar Kanunu'ndan çıkarırlardı. Nitekim, Kemal Derviş, Hazine'den sorumlu bakanlığa gelmeden önce, öyle olmuştu. (29 Mart 2001 - Milliyet)

Derviş bastırdı ve dediğini yaptırttı. Burada IMF'nin müdahalesi de hayırlı oldu.

Bankalar Kanunu

Bankalar Kanunu'ndaki değişiklik, tahsilatı kolaylaştırıp, süratlendirecek hükümler getiriyor: "Fon'a devredilen bankanın alacakları, banka ortaklarından, onların şirketleri ve iştiraklerinden, bankanın Yönetim ve Denetim Kurulu üyeleri, genel müdür ve yardımcılarından, Kredi Komitesi Başkanı ve üyelerinden, bunların eş ve çocuklarından, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre tahsil edilecek." Alacaklar, banka, Fon tarafından devralındığı tarihten itibaren, amme alacağı niteliği kazanacak ve birikmiş alacak tutarına, Amme Alacakları Kanunu'nda belirtilen gecikme zammı uygulanacak. Fon'a devredilen bankanın alacağı, diğer alacakların önüne geçecek; tahsilat süratlenecek. Ayrıca Fon, batan bankaların ortaklarının diğer şirketlerinin de, yönetim ve denetimini devralabiliyor, müdürleri görevlerinden uzaklaştırabiliyor.

Kısacası bankanın içini boşaltıp batıran yandı! Bankanın içini kötü niyetle boşaltmayıp, ekonomik konjonktürün kurbanı olanların, kötü niyetli bankacılardan ayrılması doğal karşılanmalı.

Zarar

Fon'daki bankaların zararı, 30 Nisan itibariyle, 12,4 katrilyon lira. (O günün değişen kurlarına göre, 10,6 milyar dolar olarak hesaplanıyor.)

Bugüne kadar Fon'daki bankalara 6,5 katrilyon lira ve 2,5 milyar dolar aktarıldı. 6,5 katrilyon lira, -verildiği tarihlerdeki kurlara göre- 12 milyar dolar ediyor. Böylece bugüne kadar Fon'daki bankaların toplam yükü 14,5 milyar dolara ulaşıyor.

Bütün bu bilgileri, Plan Bütçe Komisyonu'nda, Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu Başkanı Engin Akçakoca verdi.

Derviş, şeffaflıktan yana. Dolayısıyla birlikte çalıştığı isimler de, sorulara açıklıkla cevap veriyorlar.

Böylece, Fon'daki bankalarda, 50 milyar liranın üzerinde kredisi bulunan müşteri sayısının 2014 olduğunu, bu müşterilerin bankalara 2,4 katrilyon tutarında ana para ve faiz borcu bulunduğunu, 7,1 katrilyon liralık temerrüt faizi ile toplam banka alacağının 9,5 katrilyon liraya ulaştığını öğrendik.

Özetle bu bankalar, 2014 müşteriden 9,5 katrilyon lira para tahsil etmek durumunda. Bu para geri alınmadıkça yük o nisbette artacak.

14/4 ve ceza

Hazine'ye böylesine büyük bir yük bırakarak bankasını batıran kişilerden paraların tahsili için sert tedbirler alınması doğal. İşte Bankalar Kanunu'ndaki değişiklik bunu getiriyor. Cezalar aynen duruyor. Tahsilat hızlanıyor. Para ödense bile, mahkûmiyet sürüyor.

Bir Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulu yetkilisine açıkça sordum: "Diyelim ki, paraları tahsil ettiniz. Ayrıca bir de ödeme planını karara bağladınız. Bu, cezaya tesir eder mi?"

Muhatabımızın verdiği cevabı aynen aktarıyorum:

"Hayır. Etmez. Cezaya ilişkin murakıp raporları tamamlandıkça, sıradaki kişiler hakkında da suç duyurusunda bulunulacağız. Ancak dava açılmadan, söz konusu kişi gelip bütün borcunu öderse, o zaman, Bankalar Kanunu'nun 22'nci maddesine göre, cezanın yarısını çekiyor. Bankalar Kanunu'un 14/4'üne göre, bankası Fon'a teslim edilen kişi (banka kaynaklarını kendi lehine kullandığı iddiasına muhatap olan kişi) parayı ödese de cezadan kurtulamıyor."

Şimdi tahsilat da hızlanacak. Üstelik, batan banka sahiplerinin şirketlerine (gazetesine, televizyonuna, fabrikasına vs) para kaçağını durdurmak için el konulabilecek; genel müdür atanabilecek.

Back to back ve depo

Bankaların içini boşaltmanın çeşitli yöntemleri vardı. Şahsi şirketlerine veyahut bankanın iştiraklerine açılan krediler, şahıslar veyahut başka şirketler üzerinden banka sahibine aktarılan kaynaklar; bir başka bankada depo yaparak, (para tutarak) o bankadan alınan kredi veyahut bir grubun şirketlerine kredi verirken aynı grubun bankasından kendi şirketlerine kredi almak (back to back).

İşte yeni hükümler, Fon'a devredilen banka ile bu tip ilişkiye giren tüzel ve gerçek kişilerin üzerine gitme imkânını da veriyor. Sözgelimi, eğer Etibank ile Pamukbank back to back ile birbirlerinin şirketlerine 25 milyon dolar kaydırmışsa, faiziyle birlikte bu para, Pamukbank'tan tahsil edilecek.

İlk defa devlet, bir yandan IMF, diğer yandan kamuoyu baskısıyla alacağını takib edecek gibi duruyor.

Bankalar Kanunu'ndaki değişiklik faydalı bir adım. Ve biz bunu büyük ölçüde, Kemal Derviş'e borçluyuz. O direnmeseydi, siyasetçiler çoktan büyük sermayeye ve Kartel'e boyun eğerdi.

Önemli gelişmelere gebe Türkiye. Bugün olmazsa yarın Kartal Cezaevi'nde, Bankalar caddesinin sakînlerinde bir artış olabilir.


12 Mayıs 2001
Cumartesi
 
NAZLI ILICAK


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | İzlenim | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED