T ü r k i y e ' n i n   B i r i k i m i

Y A Z A R L A R
Yine mi açık pozisyon?

Bankacılık sistemindeki problemlerin ortadan kaldırılması çalışmalarında bugüne kadar ortaya çıkan faturanın toplamı 50 milyar doları aşmıştır.

Mali yapısı bozulduğu için el konulan ve TMSF'na devredilen bankalar için Devlet'in kasasından 20 milyar dolar çıktı.

Kamu bankalarının maliyeti ise 30 milyar doları aşmış durumda.

Son yapılan düzenleme ile bankalara yapılacak desteğin mali boyutu 5 milyar doların üzerine çıkacaktır.

Bir çırpıda saydığımız rakamların toplamı 55 milyar dolardır. Yani 1.5 yıllık ihracatımızın üzerinde, 2 yıllık dış borcumuzu finanse edecek büyüklükte bir rakamdır sözü edilen.

Bankacılık sistemini, ekonominin kamburu haline getiren iki temel faktör vardır: Suistimaller ve açık pozisyon.

Bankaların döviz cinsinden borçlarının döviz cinsinden alacaklarının üzerine çıkması olarak tanımlanan açık pozisyon, uygulanan para ve kur politikaları tarafından teşvik edilmiştir.

Son 4 yılda, ağırlıklı olarak 2000 yılında, bankaların, yurt içinden ve dışından sağladıkları döviz imkanlarını TL'ye dönüştürerek Devlet'e borç olarak plase etmeleri, kârlı ve risksiz yatırım olarak cazip hale gelmiş, daha doğrusu getirilmiştir.

Topladığı mevduatı, asli fonksiyonuna uygun olarak reel sektöre kredi olarak aktarması, yüksek getirili kamu kağıdının yanında mantıklı bir politika olarak görülmemiştir.

Hazine, bankacılık sisteminin dövize pozisyon açmasına göz yumdu, hatta, Demirbank örneğinde yaşadığımız gibi, bu süreç Hazine tarafından doğrudan desteklendi.

Bu politikanın doğal sonucu olarak bankaların açık pozisyonları çığ gibi büyüdü ve bankacılık sistemi devalüasyona 15 milyar doların üzerinde açık pozisyonla yakalandı.

Devalüasyon, bu kadar yüksek açık pozisyonla çalışan sistemin başına gelebilecek felaketlerin en büyüklerindendi. Devalüasyonun yüksek oranlı olması tahribatı daha da artırdı. Devalüasyonla birlikte bankaların aktifleri küçüldü, pasifleri hızla büyüdü. İnanılmaz büyüklükte zararlar ortaya çıktı ve bankaların büyük çoğunluğunun mali yapıları bozuldu.

Birçok bankanın Fon'a devredilmesi ve açık pozisyonlarının ortaya çıkardığı risklerin (gönüllü takas yoluyla) Hazine tarafından üstlenmesine rağmen sistemin sorunları çözülmedi. Açık pozisyonun ve grup şirketlere aktarılan kaynakların büyük oluşu bankaları adeta dipsiz kuyuya çevirdi. Ne verirseniz yutuyor, ancak, hedeflenen iyileşme sağlanmıyor.

Açık pozisyon hortluyor

Hükümetin 2002 yılına ilişkin kur ve faiz beklentileri bankacılık sisteminin açık pozisyon hastalığını tekrar hortlatmaya başladı. İçinde bulunduğumuz yılda dövizin fiyatının % 24,1 artacağının ve kamunun borçlanma maliyetinin ortalama % 70 olacağının hedeflenmesi, bankaların iştahını kabartmaya başlamıştır.

Gerçekten, % 30'un üzerinde döviz cinsinden faiz geliri elde etme imkanı bankaların başını döndürmeye, açık pozisyonlarını artırma eğilimlerini güçlendirmeye yetmiştir. Normal bankacılık faaliyeti konusundaki yetersizlikleri ve kaynaklarının yarısından daha fazlasını portföy yatırımlarında değerlendirme alışkanlığı, bankaları kolaycılığa itiyor ve dövize pozisyon açmalarına neden oluyor. BDDK ise bu konuda şimdilik seyirci kalıyor.

Geçtiğimiz yıllarda Hazine'nin açık pozisyon konusundaki duyarsızlığı Türk bankacılık sisteminin çöküşüne katkıda bulunmuştu. Duyarsızlıkta ısrar edilmesi halinde, bugün baskı altında tutulan dövizin beklenen ve kaçınılmaz patlaması halinde ayakta kalacak banka bulmak mümkün olmayacaktır.

Bankaların açık pozisyonları yakından takip edilerek engellenmelidir.


25 Ocak 2002
Cuma
 
NURETTİN CANİKLİ


Künye
Temsilcilikler
ReklamTarifesi
AboneFormu
MesajFormu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Aktüel | Dizi | Röportaj | Karikatür
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED