AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
22 milyon insanı ilgilendiren haber böyle mi verilir?

İletişim fakültelerinde okutulan ders kitaplarındaki "haber değerleri"nin hepsine uygun olsa da büyük basının "değerleri"nden sınıfta kaldıkları için gazetelerde hak ettikleri yeri bulamayan haberler vardır... Söyleyin, hangi haber, bu "değerler"in en başında zikredilen "çok sayıda insanı ilgilendirmesi" kriterine asgari ücretli ve emekli haberleri kadar uyar? Peki, ülkenin başbakanının "asgari ücret 350 milyon olacak" sözünü kaç gazete birinci sayfasından gördü dersiniz?

New York Times'ın İstanbul Temsilcisi Douglas Frantz'ın Laila'da garson olarak çalışan ve İstanbul'un kenar mahallelerinden birinde oturan "az gelirli bir Türk"ün gündelik hayatından yola çıkarak hazırladığı karşılaştırmalı gelir adaletsizliği haberi bizim gazetelerimiz tarafından çok beğenilmiş, manşetlere taşınmıştı. O zamanlar yayında olan internet sitesi Medyakronik'te durum şöyle değerlendirilmişti:

"New York Times'ın İstanbul temsilcisi Douglas Frantz'ın İstanbul'dan 'sefahat ve sefalet' manzaralarını gazetesine aktarması Türk medyasının çok ilgisini çekti. Gazetelerimizin büyük çoğunluğu 'sosyal' ile ilişkisini epeydir kesmiş olduğundan, New York Times'ta yayımlanan yazı daha çok 'Laila' merkezli 'tezler' dolayımıyla tartışılıyor… Bu büyük ilgiye en çok şaşıran Frantz olsa gerek; 'Bu medya mensuplarının akılları şimdiye kadar neredeydi?' diyorsa haklı sayılmaz mı? İyi oldu; yeni bir tarz edinmiş olduk. Demek ki bundan sonra İstanbul'u ve Türkiye'yi diğer ülkelerin basını aracılığıyla tanıyacağız… Frantz, lütfen çırakları, sokak çocuklarını, overlokçuları, inşaat işçilerini, 'varoşlar'ı, hastaneleri, emeklileri, asgari ücretlileri, işsizleri, okulları, fabrikaları… da yaz! 'Onlar' yazmıyor, bari sen yaz da ülkede ne olup bittiğini öğrenelim…"

Aradan üç yıl geçti, şu günlerde, büyük basının "sosyal"le ilişkisinin zerrece değişmediğinin çarpıcı örneklerinden birine daha şahit oluyoruz... Galiba Douglas Frantz'ın asgari ücretlilerin ve emeklilerin durumunu "karşılaştırmalı" olarak haberleştirmesi gerekiyor, belki böylece gazetelerimiz, asgari ücretin ilk kez "anlamlı" sayılabilecek bir oranda artırılması girişiminin yapıldığı şu günlerde ondan alıntı yaparak durumu biraz olsun kurtarırlar...

Biliyorsunuz, Başbakan Tayyip Erdoğan önceki gün sanayicilere hitap ederken "asgari ücretin bazı sanayicilerin çocuklarının gece kulüplerindeki mönü fiyatı bile olmadığını" hatırlatarak daha önce "miş" kipinde dile getirilen "asgari ücret 350 milyon lira olacak" haberinin doğru olduğunu gösterdi... Başbakan aynı gün emeklilerin aylıklarının da anlamlı bir oranda yükseltileceğini açıkladı...

Peki bu haber (unutmayın, aileleriyle birlikte tam 22 milyonluk bir kitle oluşturan 5.5 milyon asgari ücretliden ve sayıları en az o kadar olan başka bir kitleden, emeklilerden söz ediyoruz) büyük basın gazetelerinde nasıl bir yer bulabildi kendisine?

Şöyle: Hiçbir gazete bu haberde birinci sayfalık bir değer bulamadı, hepsi haberi ekonomi sayfalarında gördü... Ama "lüks araçların vergisinin 10 kata kadar artırılacağı" haberi bazılarının sürmanşetine (Milliyet) kadar tırmanmıştı...

Haberi manşet yapan iki gazete vardı: Dünden Bugüne Tercüman ve Yeni Şafak...

Cumhuriyet'in tavrı da ilginçti... Bundan bir yıl önce emeklilerin maaşlarına yapılan seyyanen 75 milyon liralık zam bütün köşelerde "popülist bir uygulama" diye eleştirilmiş, sadece Cumhuriyet'ten İlhan Selçuk hükümetin doğru bir iş yaptığını savunmuştu. Ayrıca Cumhuriyet, hepinizin bildiği gibi "asgari ücretin yükseltilmesini" neredeyse militanca savunan bir gazete. İşte bu nedenle, Cumhuriyet'in de habere geniş yer ayıracağını düşünerek bir umut baktık gazeteye... Fakat hayır, Cumhuriyet "büyük basın"ı da aşarak haberi gazetenin hiçbir sayfasına sızdırmamayı başarabilmişti...

Sabah'tan Zülfü Livaneli bir yazısında gazetelerin sadece büyük şehirlerin merkezlerinde yaşayan orta-üst gelirli kişiler tarafından satın alındığını; bunu bilen gazete yönetimlerinin de sadece onları ilgilendiren haberlerle doldurulmuş gazeteler çıkarmaya başladığını yazmıştı...

Galiba doğru bu tespit... Aksi takdirde şu manzarayı nasıl açıklayabiliriz? (A.G.)


NTV ve Hacaloğlu'na hak teslimi...

NTV muhabiri Hilmi Hacaloğlu, bize aşağıda okuyacağınız mektubu gönderdi. Mektuptan, dün bu sayfada yer alan "Güzelyurt haberleri" eleştirisinde onlara haksızlık yaptığımızı öğrenmiş bulunuyoruz. Televizyon takibimiz mecburen biraz zayıf, ama bu onları ilgilendirmez. Uzatmayalım, NTV'nin Güzelyurt meselesini tam burada ele aldığımız noktadan geniş bir haberle izleyicilerine duyurduğunu memnuniyetle not ediyoruz. Mektup şöyle:

Yeni Şafak gazetesinin bugünkü nüshasında köşenizde yer alan "Güzelyurt: Haber veremedik, yorum verelim!" başlıklı yazıya bir ekleme yapmak isterim. Ben ve kameraman arkadaşım Oktay Uçar, seçimlerin ertesi günü (pazartesi) Güzelyurt'a gittik. Topladığımız haber, salı günü saat 13:00'ten itibaren NTV haber bültenlerinde girdi.

Bunu yazıyorum, çünkü "'Kardeşim, verdiğin oy seni göçmen yapacak, sana bu kararı verdiren nedir?' diye soran bir haberci çıkmadı" cümlesinin doğru bir genelleme olmadığını belirtmek istedim..."


Bir sanığın mektubunu yayımla, gör başına neler gelir

Görünüşte "objektif", "olanı, değer yargısı yüklemeden yansıtmak" amaçlı bir haber gibi görünüyordu. Cumhuriyet'in (17 Aralık) birinci sayfasında "Radikal yazısını yayımladı... EMEÇ SANIĞI ŞİDDETİ YAZDI" başlığıyla yer bulmuştu kendine... Haberin giriş bölümü de şöyleydi:

"Radikal gazetesi pazar ekinde, Hürriyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Çetin Emeç'in öldürülmesinden sorumlu tutulan İslami Hareket Örgütü üyelerinden Ekrem Baytap'ın 'Şiddet sarmalında amaç ve ahlak erozyonu' başlıklı bir yazısı yayımlandı. Radikal-2'nin yayın yönetmeni Tuğrul Eryılmaz, İstanbul'daki bombalı saldırıların ardından kaleme alınan ve 'iman, yaşam, akıl ve ahlak'ın ele alındığı yazıyı tartışmaların ardından sayfaya koyduklarını söyledi. Eryılmaz, 'Yazı bu tür yapılanlara karşı çıkma mesajı gibiydi. Önlargılarımı aşmak zorunda kaldım' dedi."

Meseleyi anladınız... Baytap'ın hukuki durumu hakkında Cumhuriyet'in haberinde yer alan bir bilgiyi de aktaralım: Davada 8 kişi mahkûm olmuş, Ekrem Baytap'ın da aralarında bulunduğu 7 sanığa verilen cezalar ise Yargıtay 9. Ceza Dairesi'nce bozulmuş. Dediğimiz gibi sadece okuru bilgilendirmek için yayımlanmış gibi duran ama akla da hemen "Biz geç oturla gel otur arasındaki farkı biliriz" sözünü hatırlatan bir haber bu. "Radikal, İslamcı şiddetin âleti oldu" iması o kadar belli ki, bunu kanıtlamaya çalışmak gereksiz bir çaba olur.

Peki içerik ne diyor? Eğri oturup doğru konuşalım, Cumhuriyet, mektubun içeriğini epeyce geniş bir hacimle yansıtarak bir propaganda bülteni değil, bir gazete gibi davranmış.

Biz, Cumhuriyet'teki özetin de özeti niteliğindeki şu birkaç cümleyi aktarmakla yetineceğiz (yazının İstanbul'daki terör olaylarının hemen ardından kaleme alındığını unutmayın):

"Eğer Ariel Şaron'a olan öfke kişiyi Şaronlaştıracaksa o vakit kötülüğe öfke duymanın, uğruna bedel ödenen iyilik değerlerinin ne değeri kalır... Bir eylem öfkeyle besleniyor ve intikam hırsıyla yapılıyorsa ahlaki değerlerden ve adaletten yoksun kalır. Çünkü öfke ve ahlak, intikam ve adalet bir arada barınamaz... Eğer bir eylem adil değilse kişiyi zalimleştirir... Mazlum olsa bile... Mağduriyeti öfke ve intikam duygusuyla telafi etmeye çalışmak, kişiyi ahlaktan ve ölçüden uzaklaştırır. Ve bazen de mazlumu zalim, zalimi de mağdur konumuna düşürür..."

Yani, yazarının adından ve sıfatından bağımsız olarak ele alındığında Cumhuriyet'teki meslektaşlarımızın da altına imza atacağı bir metinle karşı karşıyayız. Tuğrul Eryılmaz ne yapmış, cezaevinden gönderilen yazılara özel bir ilgi gösteren, Cezaevindekilerin de seslerini duyurmalarını yalnız bir gazeteci olarak değil bir insan olarak da önemseyen biri olarak tutmuş bu mektubu da yayımlamış. Tabii ki Çetin Emeç ismi meseleyi hassaslaştırıyor, ama içerik de işte böyle bir içerik...

Baytap'ın hukuki durumu hâlâ belirsiz, zaten Cumhuriyet de ondan "sanık" diye söz ediyor... Kendisi "pop star" yapılmıyor, daha önce örneklerini gördüğümüz gibi "milletvekili" de olmuyor, sadece bir yazısı yayımlanıyor.

Biz Radikal'in "suç"unu hakikaten anlayamadık: "Propagandaya alet" olmuşsa eğer, hangi "propagandaya alet" olduğuna bakmak gerekmez mi?

Evet, "zarf"ın hiç önemi yoktur diyemeyiz, sonuçta okurlar da insan ve onların da duyguları var, tamam da "mazruf"a hiç mi bakmayacağız? (A.G.)


19 Aralık 2003
Cuma
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED