AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Küresel temsil krizi, Osmanlı misyonu, ABD ruhsatlı hilafet

Balkanlar'dan Mezopotamya'ya, Kafkaslar'dan Kuzey Afrika'ya uzanan geniş Osmanlı coğrafyası önümüzdeki on yıllar için küresel politikaların ağırlık merkezini oluşturacak. İşgallerin, sıcak çatışmaların, köklü dönüşüm projelerinin, yeni harita taslaklarının, etnik ve mezhep krizlerinin, sınır ve kaynak savaşlarının hüküm sürdüğü, özgürlük arayışlarının kontrol edilemez hale geldiği bölgeyi nasıl bir gelecek bekliyor? Osmanlı siyasal otoritesinin çökertilmesinden bu yana sürekli kontrol stratejileriyle yönetilen bölgenin 21. yüzyıl küresel sistemi içindeki yerinin ne olacağı dünyanın gündemindeki en önemli soru. Anglo-Amerikan cephenin, tek kutuplu dünya sistemi arzusuyla hegemonya arayışının önüne çıkan her güce şiddetle karşı çıktığı, buna rağmen özellikle Irak işgalinden sonra yeni bloklaşma eğilimlerinin güç kazandığı bir dönemdeyiz. Avrupa Birliği süper güç olma yolunda radikal adımlar atarken Rusya, Çin ve Hindistan'ın merkezinde yer aldığı yeni bölgesel oluşumlar yavaş yavaş şekilleniyor.

ABD'nin Latin Amerika, İslam coğrafyası ve Asya-Pasifik'teki güç ve yayılma denemelerinin bu yeni süreci durdurma ihtimali çok zor görünüyor. Asya'daki Rus-Çin stratejik ortaklığının dışında Asya-Pasifik ülkelerini bir araya getiren ASEAN dünyanın en büyük ekonomik ortaklığı haline geldi. Hem AB hem de NAFTA ile rekabet edecek güce ulaştı. Güneydoğu Asya ülkelerinin yanında Çin'i de içine alan bu dev pazar ortaklığının siyasi sonuçları asla bölgesel düzeyde kalmayacak.

ABD'nin Çin'i dizginlemek için Hindistan'ı öne çıkarma arzusu ne kadar başarılı olacak, zamanla göreceğiz. Yeni Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice'ın Hindistan'a önereceği askeri yüksek teknoloji transferi, iştah kabartacak zenginlikte. Patriot füze sistemleri, casus uçaklar, radar sistemleri, cruise füzeleri, C-130 ağır nakliye uçakları, F-16 savaş uçakları, fırkateynler, Sea Hawk helikopterleri, kimyasal ve biyolojik koruma malzemeleri gibi, bölgede ciddi endişelere neden olacak pakete Hindistan'ın ne cevap vereceği merak konusu. Teklif Hindistan'ı ABD'nin beklentileri doğrultusunda bir tutuma yönlendirirse Çin ile Hindistan arasında zaten varolan güç mücadelesi yeni bir evreye girecek.

Bugün için Anglo-Amerikan cephenin dışında üç güç merkezi öne çıkıyor: AB, Rusya-Çin dayanışması ve Güneydoğu Asya. ABD ve AB dışındaki güç merkezini ya da merkezlerini Rusya-Çin-Hindistan üçlüsü arasındaki ilişkiler belirleyecek. ABD her ne kadar küresel iktidarı, kaynakları ve pazarları paylaşmaya yanaşmasa da, dünya bambaşka bir istikamette yol alıyor. Yakın gelecekte ABD'nin sadece İslam coğrafyasına yönelik yayılmacı planlarından doğan çatışmaları değil, küresel iktidar kavgasının fay hatlarındaki hareketlilikleri de izleyeceğiz. Dolayısıyla ABD nüfuzunun yeryüzünün bir çok bölgesinde etkisini kaybedeceğini ya da tehlikeli çatışmalara zemin hazırlayacağını düşünebiliriz.

Peki İslam coğrafyasını nasıl bir gelecek bekliyor? 21. yüzyıla dönük sistem inşasında Müslüman dünya bir güç olarak varlık gösterebilecek mi? Bu, sadece Müslümanları ilgilendiren bir sorun değil. Küresel sistemi belirleyen ya da belirleyecek olan güç merkezlerinin de önünde duran en büyük sorun. Çünkü bu coğrafya, Afrika ya da Latin Amerika değil. Bu coğrafya, küresel iktidar savaşının en ateşli cephesi. Bu coğrafya, hangi gücün denetimi altına girerse o gücü dünyanın patronu yapacak. Bu coğrafya, yeni yüzyıla dönük bütün hesapları bozabilecek düzeyde siyasal bir güç.

1991 sonrası ortak irade, İslam dünyasına 20. yüzyıldan hiç de farklı olmayan bir kader tayin etti. ABD, tek kutuplu dünya stratejisini Müslüman ortak kuşağın denetim altına alınması üzerine kurdu. Bu anlayış, belli oranda Avrupa ve diğer güç merkezleri tarafından da benimsendi. Yeni yüzyılda İslam dünyası küresel iktidardan pay alamayacaktı.

ABD'nin Afganistan ve Irak'la başlattığı tek yanlı hakimiyetine karşı gelişen AB, Rusya ve Çin direnciyle paylaşım mücadelesi yeniden başladı. Bir yandan ortak tehdidin bertaraf edilmesine yönelik süreç işletilirken diğer taraftan paylaşım mücadelesi giderek derin ayrışmalara, yeni bloklaşmalara zemin hazırlamaya başladı. Ortak tehdide karşı yürütülen siyasi, ekonomik ve kültürel dönüşüm projeleri başarılı olacak mı? Ya da İslam dünyası bu engelleri aşıp küresel iktidardan pay alacak bir siyasal güç olabilecek mi? Dahası, bu direnci kırmak için her yöntemi kullanan irade, başarısızlığını görüp İslam'ı küresel sisteme ortak edecek mi? ABD'nin işgaller ve "Büyük Ortadoğu Projesi"yle, AB'nin Türkiye'nin üyeliği ve Doğu Akdeniz Ortaklığı projesiyle önlemeye çalıştığı "tehdit", onlar için daha tehlikeli bir hal alıyor. Kırmaya çalıştıkları direnç güç kazanırken, Batı ile hesaplaşmayı önceleyen bir anlayış dalga dalga yayılıyor.

Yakın dönemde bir başka kontrol mekanizması devreye sokulabilir. Ulus üstü birliklerin güç kazandığı, ulusal sınırların anlamsızlaştığı dünyada, Müslüman ülkeler için yeni temsil mekanizmaları harekete geçirilip, kontrol bu mekanizmalar üzerinden yürütülebilir. Hem dini hem de siyasi anlamda Müslümanların içinde bulundukları derin temsil krizine bulunacak çözüm, Batı için en elverişli çözüm haline gelebilir. Siyasi bölünmüşlüğün, dini temsil eksikliğinin çok daha tehlikeli olacağı düşünülerek, bölgesel oluşum, birliktelik hatta birleşme senaryoları uygulanabilir.

Osmanlı misyonu esas alınarak siyasi bir atmosfer oluşturulurken aynı zamanda dini temsil anlamında da yeni formüller ortaya atılabilir ya da eski formüller tekrar devreye sokulabilir. Türkiye'nin AB'den dışlanması bu formüllerin önünü daha da açacaktır. Hem siyasi hem de dini temsil formülleri büyük oranda Türkiye'nin öncülüğünde geçekleştirilecek. Böylece hem siyasi parçalanmışlığın tehlikeleri ortadan kaldırılacak hem de dini bir meşruiyet alanı oluşturulacak ve İslam, yumuşatılarak Batı için tehdit olmaktan çıkarılacak. Önerilecek Vatikan tarzı temsil sisteminin temelinde, her zaman olduğu gibi, Batı'nın tehdit algılamaları ve güvenlik stratejileri olacaktır.

Özetle şu: Uzak olmayan bir dönemde "Made in USA" ya da "Made in England" "hilafet" tartışmaları başlarsa kimse şaşırmasın.


4 Aralık 2004
Cumartesi
 
İBRAHİM KARAGÜL


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED