AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ

K R O N İ K  M E D Y A
Mösyö kendinize gelin! Şu masalarda oturanlara Türk denir!

AB'den müzakerelere başlama kararı çıkınca bakalım bize daha neler olacak?

"Bize" derken "Türk medyası"nı kastetiyoruz...

"Avrupalılaşma" sürecinde bir adım daha atınca bakalım ne hallere gireceğiz?

İleriye dönük bu sorularımıza ilişkin iyi bir "ipucu" var önümüzde...

Hürriyet'ten Vahap Munyar, "Sokakta bu kadar türbanlı varken Fransa sizi istemez" başlıklı yazısında (4 Ekim), "Avrupalılaşmakta" olan "Türk medyası"nın hiç değilse bir bölümünün ileride içine dalacağı muhtemel "ruh hali"ni, henüz tünelin ucunun görünmediği bugünden iyi tasvir ediyor doğrusu...

Vahap Munyar, Türkiye İhracatçılar Meclisi'nin Brüksel'de düzenlediği Avrupa Birliği panelinin öğle yemeğinde yanında oturan Nicolas-Jean Brehon ile sohbet etmektedir. Brehon, panelin konuşmacılarından birisi olmasının yanısıra Fransa Senatosu'nda danışman ve Le Monde'da makaleleri yayımlanan bir üniversite hocasıymış...

Munyar, Brehon'un "haber geçmekten" dolayı izleyemediği konuşması hakkında "bilgi aldıktan" sonra aynı masayı paylaştığı Fransız profesöre (?) "olumsuz konuşmasının" nedenini sorar.

Aldığı cevap şöyledir: "Herkes Türkiye'yi başarılı bulduğunu anlattı. Ben bazı gerçekleri söylemek istedim. Yolunuzun tümüyle parlak olmadığını görmeniz gerekir."

Bunun üzerine Munyar konunun açıklığa kavuşmasını ister: "Nedir sorun?"

Brehon, daha açık konuşur bu kez: "Fransız vatandaşları, 'Bizim içimizde yeteri kadar Müslüman var. Üstüne bir de nüfusunun yüzde 99'u Müslüman olan 70 milyonluk Türkiye'yi istemeyiz' diye düşünüyor."

Munyar, Fransız'ın "zayıf noktasını" nihayet yakalamıştır: "Yapmayın, biz Paris sokaklarında dolaşan Tunus, Cezayir, Fas vatandaşlarına benzemeyiz."(!)

Hürriyet yazarı taşı gediğine koymuştur ama dinleyen kim! Brehon'u benim diyen babayiğidin aklına gelmeyecek olan bu "karşı tez" de geriletememiştir: "Fransız vatandaşlarına bunu anlatmak çok zor. Aranızdaki farkı anlayamaz."

Vahap Munyar'ın laftan anlamayan bu Fransız'a tezini "somut delillerle" ispat etme zamanı gelmiştir artık: "Bakın şu masalarda oturanlara. Hiç Fransız vatandaşlarının olumsuz bakabileceği bir halimiz var mı?"(!)

Nasıl buldunuz, nefis bir hikaye değil mi? Laftan anlamayan bir Fransız ancak bu derece tez yoldan "mat" edilebilir...

"Mösyö, bakın şu masalarda oturanlara... Fransız vatandaşlarının bu seçkin topluluğa olumsuz bakmaları mümkün mü? Biz buyuz işte! Bu, yani şu masalarda olması gerektiği gibi yerlerini almış olarak önlerine konan Brüksel Mutfağı'nı (?) midelerine indiren bu seçkin insanlar... Bu insanlar Türktür ve ne Cezayirliye, ne de Tunuslu ya da Faslıya benzerler. Ayrıca onlara benzetilmekten de hiç haz etmezler!"

Nefis bir hikaye doğrusu...

Ne dersiniz, Nicolas-Jean Brehon bu "son hamle"den sonra acaba ne düşünmüş olabilir?

Katılırsınız katılmazsınız o sizin bileceğiniz bir husus, ama bu son soruya bizim cevabımız şu merkezde:

"Bu Türklerden gerçekten korkulur azizim, şu akıl yürütmenin muhteşemliğine bakın! Eğer Türkiye bir gün AB üyesi olursa AB ülkelerindeki Cezayirliler, Tunuslular ve Faslılar yandılar ki bu kadar olur!" (K.B.)


'Dışkı yedirme şakaydı' dedikten sonra gazete sayfalarından inmek bilmedi...

Milliyet'ten (artık Akşam'da) Ahmet Tulgar'la yaptığı söyleşide, "Yeşilyurt köylülerine dışkı yedirme" olayının "şaka" olduğunu açıkladıktan sonra, eski tuğgeneral Hasan Kundakçı gazete sayfalarından inmiyor... Önce, Hasan Cemal, köşesini bir günlüğüne, olayı meydana çıkaran gazeteci Celal Başlangıç'in kaleme aldığı uzun yazıya ayırdı. Yazıyı okuyup bitirdiğinizde (Avrupa İnsan hakları Mahkemesi'nde Türkiye'nin mahkûm edilmesi falan), olayın değil, Kundakçı'nın son demecinin bir "şaka" olabileceğini anlıyorsunuz...

Ardından Sedat Bucak'ın mahkemeye teslim ettiği "Abdullah Çatlı'nın çantası" meselesi ve o çantadan çıkan "Çatlı'nın yüksek rütbeli komutanlarla çekilmiş fotoğrafları" işgal etti gazeteleri... Bu haberlerden bir gün sonra, Kundakçı'nın "oradaki yüksek rütbeli subaylardan biri ben olabilirim" demeci geldi. Kundakçı ile iligili son haber, internet sitesi BİANET'teydi... Ertuğrul Kürkçü'nün haber-yorumuna göre: "'O bendim' diye ortaya çıkan emekli Korgeneral Kundakçı, HRW'nin 'Savaş Yasaları İhlalleri' raporunda görevi sırasında gerçekleşen ağır insan hakları ihlallerinin sorumlusu olarak suçlanıyor. Kundakçı'nın köylülere bizzat işkence yaptığı öne sürülüyor..." Kürkçü'nün haber-yorumundan kısa bir özet:

(Kundakçı), İnsan Hakları Gözlem kuruluşunun "Türkiye'ye Silah Transferleri ve Savaş Yasaları İhlalleri" raporunda bölgede görev yaptığı sırada ağır insan hakları ihlallerine karışmak ve tutuklulara bizzat işkence etmekle suçlanıyor.

(...)

Emekli Korgeneral Kundakçı'nın adı Merkezi Washington'daki Human Rights Watch kuruluşunun "Silah Projesi" kapsamında yürüttüğü ve Türkiye'deki "ayaklanma bastırma" faaliyetleri sırasında ABD ve NATO kaynaklı silahlar kullanılarak gerçekleştirilen insan hakları ihlallerinin araştırılması çerçevesinde anılıyor. Raporda "vaka incelemeleri"yle belirlenen ihlallerin birincisi, olay sırasında piyade er olarak askerlik görevini yapan B.G.'nin Kundakçı'nın "tutuklulara bilgi almak için şahsen işkence ettiğine ilişkin" anlatımlarıyla belgeleniyor. Raporun İngilizcesi 1995'te yayınladı. Türkçe çevirisi Mayıs 1996'da İstanbul'da, Belge Yayınları'ndan çıktı.

NOT. Rapor'daki uzun vaka anlatımının geniş bir özetini bianet.org sitesinde bulabilirsiniz...


5 Ekim 2004
Salı
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Hayat | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED