AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Turist mi olucan?

Burdur-Muğla yolu üzerinde seyreden otobüs, florasan lambalar marifetiyle büyük ışık kümeleri haline getirilmiş modern dinlenme tesislerini geçip Söğütlü beldesinin kenarına kurulu, birkaç ampulün cılız ışığını doğan güneşe katık eden mütevazi bir yerde duruyor. Mola süresi 30 dakika.

Otobüsten inen uykulu yolcular, sabah serinliğini hissedemeden otoyolun uğultusunu, hızla geçen araçların vınlamasını duyuyorlar. Meyve ağaçlarının, söğütlerin, kavakların kuşattığı açık alan ise sanki sesten yalıtılmış. Asma yapraklarının altındaki muşamba örtülü tahta masaların yanı başında bir tandır var. Tandırın etrafında dört kadın. Ha bire gözleme pişirmekteler. Siparişler birbiri ardına geliyor: "İki tane otlu gözleme", "üç patatesli, bir peynirli", "bir otlu gözleme, yağsız olsun"...

Tabelasında "Dinlenme tesisi" yazdığı için başka bir şey diyemeyeceğimiz (belki de tam da öyle diyeceğimiz) bu alan, tahta merdivenli, basma perdeli, kireç badanalı, eski yapı bir evin hemen yanına kurulmuş. Gözleme pişirenler, servis edenler, çayları tazeleyenler belli ki aynı aileye mensup. Tesadüflerin bir araya getirdiği birkaç otobüs dolusu yolcuyu aynı ilgi ve güleryüzle karşılamakta, sanki evlerine misafir gelmiş gibi davranmaktalar.

Ağaçların, çiçeklerin yapraklarında sabah çiyi parlıyor. Gözlemeler sıcacık lezzetli, çaylar tavşan kanı. Çiçekli çay tabaklarının altında "Alyeşil Melamine / Made in Türkiye" yazılı.

Çay herkesin uykusunu açıyor, gün hızla ağarıyor, ampullerin sarı ışığı iyiden iyiye anlamsızlaşıyor, o ara evde bir bağırtı kopuyor. Yünlü ekose gömleğinin üzerine el örgüsü süveter giymiş yaşlı bir adam, bastonuyla tehdit ettiği 12-15 yaşlarındaki kızlı erkekli dört beş ergenin merdivenlerden inmelerini sağlıyor. Hepsinin yüzü asık.

Yukarıda ne olduğunu anlayamıyor, avluda küçük bir keşif gezisine çıkıyorum. İleride, üzerinde "canlı alabalık" yazan küçük bir havuz var. Havuzun içinde de bir tane balık. Burada belli ki sürekli konaklayan otobüsün muavini yanıma geliyor ve "Bunu bir gün yiyeceğim" diyor. Bulanık suda can teslim etmekte gibi görünen balığa bakıp elini çabuk tutması gerektiğini söylüyorum.

Gözlemeci kadınların yanına gidiyorum sonra. Kulağı az işittiği için siparişleri alırken küçük karışıklıklara ve hayli gürültüye yol açan yaşlı kadın evin büyükannesi. Biri kızı, diğer ikisi gelini. Yandaki evde oturuyorlar. Hasat mevsiminin yorgunluğunu, turist mevsiminde sıcak tandırın karşısında terleyerek atıyorlar. Hallerinden hiç de şikayetçi değiller.

Yanımıza az önce evden dışarı edilen kızlardan biri geliyor ve ninesine, dedesini şikayet ediyor. Böylece bağırtının nedeni de anlaşılıyor: Meğerse dede, torunlarının servise inmeden önce kendilerine çeki düzen vermesine sinirlenmiş. "Çabuk" demiş, "Hepiniz servise. Bak kaç tane otobüs geldi." Saçlarını jöleyle şekillendirmiş kız ekstra bir azar da işitmiş üstelik: "Bak hele, hâlâ aynaya bakıyor. Turist mi olucan? Çabuk aşağıya!"


6 Ağustos 2005
Cumartesi
 
FADİME ÖZKAN


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED