T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
D Ü N Y A 4 ARALIK 2005 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Sessiz ölmek istemiyoruz

Eyfel'in yanı başında yaşıyorlar. Mahallelerini Champs Elysees gibi ışıl ışıl yapabilmek için arabaları tutuşturuyorlar. İsyanlarının sebebini Senegalli İbrahim'in dudaklarından dökülen şu cümle özetliyor: "Sessizce ölmek istemiyoruz"

Bu ateş kolay kolay sönmez

Yeni Şafak, Fransa'da isyanın başladığı Paris'in banliyölerinde, göçmenlerin nabzını tuttu. Öfkenin dinmediği banliyölerdeki gençlerin hepsi aynı fikirdeydi: "Bu ateş kolay kolay sönmez." Esmer çocuklar ateşle oynasalar da yüreklerinde sevgiyi eksik etmiyorlar. "Biz insanları seviyoruz. Ve beklediğimiz de sevgi ve saygı. Başka hiçbir şey değil. İnsan olduğumuz için değer verilmesini istiyoruz. Ancak onlar güçle huzuru sağlamak istiyorlar. Güçle asla huzur olmaz" diyorlar.

Senegalli İbrahim 19, Mali'li Madi 25 yaşında. Cezayir asıllı bir Fransız olan Rıdvan 17 yaşında. 16'sını yeni doldurmuş Muhammed ise Fransız vatandaşı bir Türk. Ve daha yüzlercesiÖ Dünya onları, arabalardan yükselen alevlerle tanıdı. Kimi "serseri", kimi "esrarkeş" dedi. Belki gerçekten öyleydiler; ama yüreklerindeki yangına kimse dönüp bakmadı. Şimdilik, arabalardaki, sokaklardaki yangın söndü belki sönmesine de, onların ve arkadaşlarının ruhuna işleyen ateş, "insan yerine konuluncaya dek" sönecek gibi görünmüyor.

CLİSHY SOUS BOİS OTOBÜSÜ

Fransa'da fitilin ateşlendiği yer Paris'in bir banliyösü, adı Clichy Sous Bois. 600 civarındaki Türk ailesi de dahil, yaklaşık 50 bin göçmenin yaşadığı muhitin adı, yalnızca 10 kilometre dışarıda olmasına rağmen Paris'teki metro ve otobüs hatlarını gösteren haritada yok. Clichy'e (Kılişi) gitmek için bindiğim ve tamamen dolu otobüste Fransızların sayısı iki ya da üç. Banliyöye birkaç durak kala onlar da indikten sonra, otobüste kendinizi bir Afrika ülkesinde gibi hissediyorsunuz. Senegalli kadınlar yöresel kıyafetleriyle dikkat çekiyor. Fas-Tunus-Cezayir kökenli kadınlar ise Türkiye'de tercih edilen tesettür kıyafetlerine benzer pardesü ve başörtüler içinde. Clichy'e ye ilk kez gitmeme rağmen, otobüsün banliyö sınırlarına girdiğini anlamak hiç zor olmuyor. Çünkü Paris'in çevre semtlerinde alışıla gelen tek katlı, bahçeli, villa tipi evlerin yerini, birden bire karşınıza dikilen, sıvaları dökülmüş, pencereleri demirli ve hemen her pencerede çanak antenin bulunduğu devasa beton yapılar alıyor.

CNN'İN KAMERASI ÇALINMIŞ

Otobüs bir durağa yaklaştığında, kıyafetinden Türk olduğunu düşündüğüm 12-13 yaşlarındaki bir çocuğun ardından iniyorum. Tahminim doğru çıkıyor ve beni Türk kahvesinin bulunduğu Clichy'nin Montfermeil semtine sınır olan kısmına götürüyor. Burada binaların ortasında yer alan ilkel alışveriş çarşısı, Anadolu'daki küçük bir kasaba merkezini andırıyor. Türk ve Afrikalıların Kahvehanesi, kasap, market, prefabrik bir Arap mescidi yan yana. Burada Ufuk isimli Türk genci ile tanışıyoruz. Ufuk, "tam adamına" rast geldiğimi ifade ediyor. Çünkü mahalle gençleri arasında hatırı sayılan biri olan Ufuk, "Benim yanımdayken sana kimse zarar veremez" dediğinde, aklıma benimle Clichy'e gelmeye razı olmayan arkadaşlar ve onların "elektronik eşyalarıma sahip çıkmamı öğütleyen sözleri" geliyor. İlerleyen saatlerde CNN televizyonuna ait bir kameranın çeteler tarafından çalındığını öğreniyorum.

UFUK, ANLATIRKEN AĞLIYOR

Ufuk'la hem konuşuyoruz hem de Clichy sokaklarını geziyoruz. Hemen her duvarda, grafiti yazıları dikkat çekiyor. Çetelere ait semboller, polislere yönelik küfür içerikli sözler, gençlerin iç dünyasının dışa vurumu. Ufuk anlatıyor. 32 yaşında. 8 yaşında Fransa'ya gelmiş. Aslen Balıkesir Savaştepeli. Semtten çıktığı zamanlarda rahatsız edildiklerini söylüyor ve devam ediyor: "Bir iki kilometre ilerde bir park var. Ramazan ayında, bu parkın içinde arabada oturuyorum. Polisler geldi, bana "neden semtinden çıkıp buraya geldin?" diye sordular. Milletin spor yaptığı park için Polis "niye geldin buraya?" diyor. Ben gelemez miyim yani. Çalışmasam, ipini koparmış birisi olsam anlarım" Ufuk bunları söylerken kelimeler boğazında düğümleniyor. Dönüp baktığımda, gözlerinin dolduğunu görüyorum. "Ağabey" diyor, 'Bu olayın ertesi günü pasaportumu alıp, doğru Türkiye'ye attım kendimi. Anne babamın haberi yok bundan. Bir hafta gidip kafamı dinledim. Yoksa delirmemek elde değil. Bıktım ağabey. Sen de burada altı ay yaşasan sen de aynı olursun"

TAŞINMAMIZA İZİN VERMİYORLAR

"Buradan başka bir yere neden taşınmıyorsunuz? diye soruyorum. Aldığım cevap ise oldukça ilginç. "Bize başka yerden ev vermiyorlar. Belediyeye gidiyoruz ev talebinde bulunmak için. "Nerde oturuyorsun? diye soruyorlar. Montfermeil, Clichy Sous Bois dediğin anda yüzüne bile bakmıyorlar. Resmi kurumlarda işyerlerinde, hep aynı sorunla yüz yüzeyiz. Mecburen yutmak zorundayım tüm yaşadıklarımı. Evliyim çünkü ve 6 yaşında bir oğlum var. Oğlumun bu ortamı, bu yaşantıyı görmesini hiç istemezdim ve imkan olursa çıkaracağım buradan."

SELAMÜN ALEYKÜM KARDEŞ

Ufukla dolaşırken, bir binanın merdivenlerine oturmuş olan bir kaç siyahi Afrikalı genci görüp yanlarına gidiyoruz. Ufuk "Salut" yani "Merhaba" diyerek beni tanıtıyor. Türk ve gazeteci olduğumu öğrendiklerinde gözleri ışıldıyor ve "Selamün Aleyküm" diyorlar. Ve soru sormama dahi gerek bırakmadan, söz birliği etmişçesine aynı anda söze başlıyorlar "Nerede yaşadığımızı görüyorsun, yaz bunları, Türkiye'de okusunlar"

FRANSIZ MİLLİ TAKIMININ BİZE İHTİYACI VAR

Madi. 23 Yaşında. Ailesi Mali'den gelmiş ama kendisi Fransa'da doğmuş. Lise mezunu. Montfermeil'de oturduğu için iş bulamadığını söylüyor. "Paris 10 kilometre sonra başlıyor, burası Avrupa değil" diyor. Kendilerinin ülkeye dahil edilmediğini ifade eden Madi, Sadece ihtiyaçları olduğunda hatırlıyorlar. Fransız Milli Takımı'nın neredeyse tamamı göçmen kökenli ve zenci. Ancak böyle kullanıyorlar" diyor.

KENDİMİZİ SAVUNUYORUZ

Abidjan'lı Ali ise olaylara atıf yaparak "Bizim kendimizi savunuyoruz. saldıran biz değiliz" diyor. Hepsi de Fransa İçişleri Bakanı Sarkozy'i sevmiyor ve "yabancılara yapmadığı şey kalmadı" diyorlar. Ali, Fransız Pasaportu'nu göstererek ben de Fransa'da doğdum. Fransız vatandaşıyım ama tek farkım ismim Geremy değil. Bu yüzden istenmiyorum" diye konuşuyor. Basının olayları, çete savaşı, uyuşturucu satıcılarının kavgası gibi göstermek istediğini dile getiren Ali, "Alakası yok diyor. Tüm etken içinde yaşadığımız bu ekonomik ve sosyal şartlar ve polisin baskısı. İki tane çocuk öldü. Hiçbir suçları yoktu. Onlar için bu olaylar yapıldı. Bilsinler ki böyle bir durumda biz de elimiz kolumuz bağlı oturmuyoruz. Yarın sıra bize de gelmemesi için kendimizi savunuyoruz."

CAMİYE GAZ ATILDI İDDİASI

Olayların asıl patlak verme nedeninin ise semtteki Mescidi Bilal'e namaz sırasında polisler tarafından göz yaşartıcı gaz atılması olduğu iddia ediliyor. Olayların durma nedeni de yine cami görevlileri ve semtin ileri gelenlerinin araya girerek gençleri ikna etmesiymiş. Gençleri ortak hareket ettiren tek şey ise yoksullukları. Fransa'nın diğer şehirlerinde tanıdıkları olup olmadığını, olayların oralara neden sıçradığını soruyorum. Ancak cevap tahmin ettiğimiz gibi. Ufuk'un, Cezayir'li arkadaşı, "Bunun örgütlenmeyle ilgisi yok. Bu bir paylaşmadır. Birisine bir şey olduğu hepimiz birlikte hareket ederiz. Zor şartlar bizi birbirimize bağlanmaya mecbur kılıyor." diyor.

SESİMİZİ DUYURARAK ÖLELİM

Senegalli İbrahim ise 19 yaşında. Orta üçüncü sınıftan sonra okulu bırakmak zorunda kalmış. Göçmen çocuklarını mecburi yaş olan 16 yaşına kadar okuduktan sonra okuldan uzaklaştırmak için bahane arıyorlar" diyor. İbrahim, "Hayatımdan bir şey beklemez oldum. Ben burada yaşamaktansa öleyim daha iyi. Burası açık hava hapishanesinden farklı değil. Burada yaşayan tüm arkadaşlarımın tek bir düşüncesi var. Sessizce ölmek istemiyoruz. Bari sesimizi duyararak ölelim."

İLK KUŞAK KENDİ İNSANINDAN KOPAMIYOR

Ufuk'un babası İbrahim amca beton blokların tam orta yerinde market-bakkal açmış. Ünlü 24 Ocak kararları sonrasında iflas ederek Avrupa'ya geldiğini anlatıyor. Ufuk'un bu banliyöden uzaklaşmak istemesine rağmen gidemediğini hatırlatarak, kendisinin neden buraya yerleştiğini soruyorum. İbrahim beyin verdiği cevap aslında, banliyölerdeki kendi yaşıtı olan tüm göçmenlerin ortak bir düşüncesini yansıtıyor: "Burada kendi dilimi konuştuğum, aynı dine inandığım daha fazla insan var. Birkaç kez gitmeye teşebbüs ettim ancak insansız kalmak gözümü korkuttu" İbrahim bey de, Avrupa'daki tüm Türkler gibi yeni kuşaklarla aralarında iletişim problemi yaşadıklarını belirtiyor.

HARKİLERİN SICAK YUVASI!

Gettolar, 1,5 asırlık Fransa sömürgesi sonunda bir Fransız gibi düşünmeye, inanmaya ve yaşamaya başlayan, 1954-62 yıllarındaki Cezayir'in bağımsızlık savaşı sırasında da Fransa'nın yanında savaşan ve Harki ismi verilen Cezayirliler için yapılan binalarla oluşmuş. Yaklaşık 1 milyon Cezayirli, Fransa'nın 1300 ayrı bölgesinde inşa edilen ve her biri 30-60 dairelik bu devasa binalara yerleştirilmiş. Yarım asır önce, Harkiler için Fransızların sunduğu sıcak bir yuva anlamına gelen bu binalar, bugün sadece beton yığını anlamı taşıyor. Halk binalar için "kafes" tabirini kullanıyor. Bunun sebebini anlamak için binalardan birinin içine girmek yeterli. Karşılaştığım manzara gerçekten hoş değil. Belki de ilk yapıldığı günden bugüne bir daha bakım yüzü görmemiş. Asansörlerden merdivenlere, daire içlerine kadar burada insan yaşamaz dedirten görüntülerle karşılaştım. "Aslan yattığı yerden belli olur" atasözü hatırımıza gelip, buralarda ikamet edenleri suçlasak da, içinde oturanlar devlete ait olan bu evlere "devlete olan küskünlükleri" nedeniyle sahip çıkmamayı tercih ediyor. Banliyölerde her türlü uyuşturucu maddenin kolayca satılabildiği ve Polisin de bundan haberdar olduğu belirtiliyor. Çetelerden aileler de rahatsız. Son 10 yılda banliyönün nüfusunun epeyce artmış. Siyahi Afrikalı ailelerin ortalama çocuk sayısı 5'in üzerinde

"GENÇLER FRANSA'NIN TÜM KURUMLARINA TEPKİLİ"

Alain Kauff, Türk kamuoyunun yakından takip ettiği Filistin Kervanı'nı organize eden isim. Göçmenlerin sorun yaşadığı kentlerin başında gelen Strasbourg'ta, bir önceki dönem Belediye Başkan Yardımcılığı yapan ve kenti Fas'ın başkenti ile kardeş şehir yapan Kauff, özellikle göçmenleri anlama konusundaki çabalarıyla tanınıyor. Kauff, röportajımıza Filistin Kervanı'na, Türkiye'de gösterilen ilgiye ve gazetemizin konuyu aktarmadaki hassasiyetine teşekkür ederek başlıyor. Strasbourg'ta Türklerin ve Faslıların çoğunlukta olduğunu dile getiren Kauff, görev yaptıkları dönemde göçmenler meclisi kurarak, bu insanları daha iyi anlamak ve taleplerine cevap verebilmek için çaba gösterdiklerini söylüyor. Kauff "Biz, insanlar birbirini tanısın ve eşit haklara sahip olarak birlikte yaşasınlar istiyorduk. Ancak Fransa'da bu bakış açısının tersine, ilişkiler güvensizlik üzerine inşa edildi. Baskıyla, polisle sorunları çözelim söylemi kolay ve populist bir söylem olduğu için prim yaptı." diyor. Kauff, "Uyuşturucu, çeteleşme arabaların yakılması gibi sorunları durduralım ama aynı zamanda bu insanların ne istediğini de anlayalım" dedikleri için kendilerine "Siz göçmenlere sahip çıkıyorsunuz, bizi yakmak isteyen insanları destekliyorsunuz" denildiğini kaydediyor.

ATALARINDAN ALDIKLARIMIZI GERİ İSTİYORLAR

Kauff, Fransa'daki olayları çıkaran gençlerin, Cumhuriyet'in bütün kurumlarına karşı tepkileri olduğunun altını çizerek şu örneği veriyor: "Polise taş atmalarını anlayabilirsiniz ama aynı zamanda onlara hizmet veren itfaiyeye de taş atıyorlar. Okulları yakıyorlar" Kauff, dışlanma psikolojisinin okullarda başarısızlığı beraberinde getirdiğini dile getiriyor. Kauff'un dikkat çektiği bir başka nokta ise gençlerin zihinsel alt yapısı. Olaylarda Fransa'nın geçmişteki sömürgeci yapısının yüzde 100 etkili olduğunu dile getiren Kauff "Fransa'nın kendi ülkelerini sömürge olarak kullandığını kulaktan kulağa duyan çocuklar "dedelerimiz, babalarımız yüzyıllardır verdikleri emeğin karşılığını alamadı. Biz de alamayacağız" diye düşünüyorlar. Bu yüzden bizim asıl mücadelemiz de bu çocukların babalarına en azından seçme ve seçilme hakkını vermek" Strasbourg'ta minareli bir cami yapılması ve İslam'ın Müslüman gençler arasında yeterince tanınması için çaba gösteren Kauff, şunları söylüyor: "Arap gençlerin içerisinde Müslüman olduğunu söyleyen, helal et yiyen, orucunu tutan fakat hiçbir dini bilgisi olmayan büyük bir çoğunluk var. Tek amaçları Fransız toplumundan kendilerini soyutlamak. Kendilerini ancak o şekilde ifade edebiliyorlar. Ayrıca bir çok insan kabul etmese de, Filistin davasının bu mahallelerde bir psikolojik etkisinin olduğuna inanıyorum Tanka karşı taş atan çocukları gören ve onlarla özdeşim kuran bu gençler, biz de burada devletin araçlarına zarar verelim düşüncesi taşıyorlar."

BAŞÖRTÜSÜ YASAĞI DIŞLANMIŞLIK ALGISINI ARTIRDI

Başbakan Recep Tayip Erdoğan'ın Erdoğan'ın Fransa'daki olaylara ilişkin başörtüsü yorumunu da sorduğumuz Kauff, "Gençlerin ırkı ne olursa olsun otoriteye karşı bir dayanışmaları var. Başörtüsü yasağı, dışlanmışlık algısını daha da artırdı. Olaylarda Fransa'nın sorumluluğu da var. Kolay değil. Bir insanın 20 yılının geçtiği yer bir mahalle olacak. Çevresi hayatı bu mahallede geçecek. Doğru düzgün dil bilmiyor. Dolayısıyla bu insanların çocuklarına yükleyebilecekleri hiç bir misyon yok. Bu normal değil." diyor ve sözlerini şöyle sürdürüyor: "Evet göçmen çocuklarının entegrasyonları sağlandı ama sadece görünüşte. Yani Fransız gençleri gibi Adidas, Nike giymek, en son marka model arabaya binmek konusunda bir entegrasyonları oldu. Bunu biz empoze ettik. Avrupa'nın daha adil, ve paylaşımcı bir Avrupa'ya ilişkin girişimleri ve projelerinin olması gerekiyor"

  DİĞER BÖLÜMLER
  • 2. Bölüm : Ateşimiz henüz Paris’i yakmadı
  • Geri dön   Yazdır   Yukarı


    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi