T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 5 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Yasin AKTAY

Hoşgörünün Mikail Bayram’la imtihanı

Selçuk Üniversitesi Tarih bölümünde bir öğretim üyesi olan Prof. Dr. Mikail Bayram Selçuklu araştırmaları konusunda Türkiye’de üstüne yok denilecek türden biri. Mükemmel Farsçası, Arapçası ve Osmanlıcasıyla Orta Çağ tarihçiliğinin gerektirdiği donanıma fazlasıyla sahip. Şu âna kadar ortaya koyduğu çalışmalarda bu birikimini başarıyla sergilemiş. 13. yüzyıl Konya’sında ikamet etmekte olan 2500 hanenin bütün yerleşim planlarını, içinde yaşayan insanların künyeleriyle birlikte biliyor. Prof. Bayram, Konya’daki Yusuf Ağa Kütüphanesi’nin belki de tek müdavimi. Oradaki binlerce tarihi yazma eseri didik didik etmiş, bir çoğunu defalarca okumuş, üzerinde çalışmalar yapmış. Yaş haddinden emekliliğine bir yıldan az bir süre kalmış olan hocanın mesleki kalite ve performansına hiç kimsenin bir şey diyebileceği yok. Sanat yönü de güçlü hoca, aruz vezninde şiirlerinden oluşan bir divana da sahip.

Prof. Bayram’ın bir başka özelliği, Konya’nın ve Türkiye’nin önemli bir değeri olan Mevlana hakkında onun Ahilerle olan çatışmalarına dair bilinenlerden epeyce farklı görüşlere sahip olması. Sahip olduğu çok rafine imaj dolayısıyla Mevlana isminin birileriyle çatışıyor olabileceği fikrinin kendisi zaten insanlara pek hoş gelmiyor. Ama Prof. Bayram, onun hayatının en önemli safhasını Ahilerle olan çatışmasının oluşturduğunu ve bu çatışma dolayısıyla Moğollarla Selçuklular arasındaki güç dengesinde Mevlana’nın Moğol tarafında yer aldığını ileri sürüyor. Bu tespiti bir anda popüler medyanın diline onun Moğolların bir “ajanı” olduğu şeklinde çevriliyor. Bayram Hoca da anlaşılan buna pek itiraz etmiyor. Bunun üzerine hakkında “vurun Mevlana düşmanına” başlığı altında neredeyse lince dönüşen bir kampanya başlıyor.

***

Hoca’nın bu görüşleri aslında yıllardır biliniyor. Bundan dolayı hocaya karşı adı konulmamış tecrit uygulaması epeydir işliyor zaten. Son tartışmaları körükleyen ve ulusal medyaya da taşıyan Prof. Bayram’ın Mevlana ile Nasreddin Hoca arasında kurduğu ilişkinin anlatıldığı kitabını yayımlamış olması. Kitabın bir tezi Mevlana’nın hayatı boyunca çatıştığı Ahi Evran kişiliğinin Nasreddin Hoca olarak bilinen zatla aynı olduğunu iddia etmesi; yani toplumun birbirinden kıymetli iki değerini çatışma içindeymiş gibi sunması.

Bayram Hoca iddialarını ne ölçüde ispatlayabiliyor, bilemiyoruz. Aslında bu çok önemli değil. Ama Mevlana ve Moğollar arasındaki bulgularından çıkardıklarına şahsen katılamıyorum. Aynı bulgular bir tarih sosyolojisi perspektifiyle başka türlü yorumlanabilir. Mesela, o dönemde zaten iyice yozlaşmış bir durumda bulunan Selçuklulara karşı siyaseten Moğolları tutmuş olmakta nasıl bir kötülük olabileceği sorulabilir.

İkincisi, Mesnevi’nin veya Mevlana’nın diğer eserlerinin klasiklik niteliği aslında zaten onların bir çatışmanın, bir mücadelenin içinden çıkmış olmasından kaynaklanıyor. Yani bir esere zenginlik ve derinlik katan şey o eserin hayatın çatışma ve çelişkilerini yüksek bir estetik vasıfla yansıtabiliyor olmasıdır. Mesnevi bir fildişi kulede yazılmamıştır. Eğer böyle yazılmış olsaydı içinde onu bugün okumaya değer hiçbir şey bulunmazdı, tıpkı klasik sayılan bütün büyük eserler gibi. Ama Mesnevi’ye atfedilen imaj (anlam diyemeyiz) onun bu dünyadan kopuk, maneviyat alemine ait bir kitap olarak hayal eder. Oysa eserin klasikliği onun gündelik hayatla bu hayatın evrensel boyutlarını diyalojik ilkede tesis edebilmesinden gelir. Bu çatışmaların detaylarını bilmeye, olgunlukla karşılamaya hazır değilsek, imajlarımızla yaşamaya devam ederiz.

***

Prof. Bayram’ın fikirleri kabul edilebilir veya edilmeyebilir, ama bizzat kendi meslektaşları tarafından bir anda hedef tahtası yapılması, işin ehli olmayanların kendisine karşı kışkırtılması asla kabul edilemez. Onun yanlış olduğunu kimin söylediği de çok önemlidir. Hoşgörünün filozofu adına bu tür bir hoşgörüsüzlük hoşgörü söyleminin en büyük handikapı olsa gerek. Hoşgörünün Mikail Bayram’la imtihanı aslında Mevlana’nın da ne kadar anlaşıldığının bir imtihanı olacaktır.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi