T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 ARALIK 2005 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  Hayat
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

“Millet”ten söz etmek

“Üst kimlik-alt kimlik” tartışması tabii olarak beraberinde “millet” sözcüğününün bolca telaffuzunu da getirdi.

Mesela CHP Genel Başkanı’nın milliyetçi-muhafazakar Başbakan’a “Türk milleti kavramını içine sindireceksin!” diye çıkışması! (Biliyorum tekrar oluyor ama kendimi tutamıyorum! “Sosyal” demokrat bir parti başkanının “sağ” ve ”sol”a dair bugüne kadar edindiğimiz bütün malûmatı alt üst eden bu muhalafeti o kadar dikkat çekici ki...)

Bilenler çoktur, Jürgen Habermas, Avrupa için öngördüğü “anayasal yurtseverlik” kavramını geliştirmek yolunda (liberal vatandaşlık modelini dışarıda tutmasa da) asıl eleştirisini “etnik nasyonalizm”e yöneltiyor. Düşünürün bu çerçevede yaptığı bir ayrımın bizim işimize epeyce yarayacağını sanıyorum: “Millet” fikri biri eski diğeri yeni olmak üzere iki anlam ifade etmektedir. Eski olan, dil, kültür, tarih, gelenek gibi ortak özellikleri olan bir komünote anlamındadır. Ancak burada önemli olan husus, bu eski anlamın “prepolitik”, yani siyaset öncesi bir safhaya işaret ettiğidir. “Millet” kavramı yeni şekliyle ise (yani özellikle 18. yüzyıldan itibaren, Fransız Devrimi ile) “civitas” ile, yani “yurttaş” ile içiçe bir anlam kazanmıştır. Dolayısıyla eskinin “prepolitik” anlamından sıyrılmış ve doğrudan politik olarak kurulmuş bir komünote anlamını kazanmıştır. “Millet”in bu ikinci, yeni anlamı, tabii olarak, milletin cumhuriyetçi-demokratik bir nitelik kazanması ve eskiden onu anlamlı kılan “etnik bileşen”den giderek daha çok uzaklaşması sonucunu doğurmuştur.

Bu kısa hatırlatmayı niçin yaptığım anlaşılmıştır herhalde. Tabii ki, Türkiye’de (Anayasası’ndan farklı milliyetçi çevrelerin tezlerine kadar) “millet” kavramının bu iki anlamından hangisinin geçerli olduğunu birlikte düşünmemiz için. Benim görüşüm, bizde “millet” denince çok daha yaygın olarak akıllardan bu kavramın “prepolitik” özellik taşıyan anlamının geçtiğidir.

Habermas’ın bu alanda geliştirdiği bir başka tespiti de işe katalım:

Bu tespit de, “milli bilinç” ile “cumhuriyetçi ruh” ve giderek “demokrasi” arasında kurulan bağa ilişkindir. Önümdeki yazı, Habermas’ın da başlangıçta olmak şartıyla böyle bir “bağ”dan söz edilmesini meşru bulduğuna dikkat çekiyor. Ancak sadece “başlangıç” itibariyle. Bugüne gelindiğinde, “cumhuriyetçi ruh”un doğuşunda bir araç, bir katalizatör rolü oynayan “milli bilinç” artık bu rolünü ve işlevini kaybetmiştir. Dolayısıyla, “millet” ve “demokrasi” arasındaki bağ artık tamamen “olumsal” (zorunlu olmayan) ve “ilineksel” (özle ilişkisi olmayan) karakterdedir. Hatta, düşünüre göre, “demokrasi” artık ona doğuşunda yardım eden “ulus-devlet” ile olan ilişkisini kesmelidir. İki farklı kavramı devreye sokarak söyleyecek olursak, kaçınılması gereken asıl tehlike ”ethos” ve ”demos”un karıştırılması-karışmasıdır. Demokrasi “halk-millet” üzerine kurulacak olursa, “milli homojenlik” bütün demokrasiler için bir şart haline gelecek ve “ulusal demokrasi” dışında bir demokrasi şekli düşünmek imkansız olacaktır.

Demek ki, “etnik nasyonalizm” cumhuriyetçiliği “nasyonalızm”, demokratik vatandaşlığı nasyonal ya da etnik aidiyet, siyasal kimliği ise kültürel kimlik içinde eritmek istemektedir ve bu haliyle kaçınılması gereken bir siyaset tarzıdır.

Bu ikinci kısa hatırlatmayı niçin yaptığım da anlaşılmıştır herhalde:

66. maddesinden başlayarak Anayasa’yı, “üst kimlik-alt kimlik” meselesini, “Kürt sorunu”nu, Kürtlerin “kurucu unsur” vurgusundan itibaren dile getirdikleri talepleri, haklı olarak düşünür taşınır ve çözüm önerileri geliştirirken “millet” kavramının “prepolitik” anlamını düstur edinmeyelim; “kültürel kimlik”lere hakettiği yerin açılmasını talep ederken siyasal kimliğimizi onun esiri kılmayalım; “demokratik vatandaşlık” kavramını “nasyonal ve etnik aidiyetler” (“Türk” ya da “Kürt” farketmez) içinde eritmeyelim.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi