T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 15 ARALIK 2005 PERŞEMBE | ||
|
Yaşadığımız dünyada, gerek global anlamda, gerekse yerel düzlemde bütün 'kriz noktaları'nın ve toplumsal kırılma alanlarının temelinde modernizmin kışkırtıcı iğvası bulunmaktadır. Temelde dinle çatışmacı bir anlayıştan doğan modernizm, esas itibariyle insanın "deruni" tarafını yok saydığı için, yeni zamanlarda insanın bizzat 'insan'ı yok etmek üzere giriştiği yıkıcılığa, yokediciliğe ve azgınlığa karşı çaresiz kalmaktadır. Ne yazık ki, dinin insan hayatından neredeyse tümüyle çekildiği günümüzde, insanların sapkınlıklarını önleyecek bir dayanak noktası kalmamıştır. Ve şiddet yeni bir 'insanlık dini' haline dönüşmüştür. Modernizm hayatımızı öylesine kuşatmıştır ki, kimliklerinde 'müslüman' yazan toplumlar bile birbirlerinin gözünü oymak için fırsat kollamaktadılar. Halen Türkiye'de tartıştığımız ama bir türlü anlaşamadığımız "alt kimlik-üst kimlik" sorununu başımıza bela eden de modernizmin ta kendisidir. Çünkü, modernizmin bir ürünü olan "ulus devlet" modeli, aynı zamanda "ırki ayrışma" sürecinin de başlangıcı olmuştur. Oysa bütün ilahi dinler, insanları renklerine, dillerine göre değil, "insani hasletleri"ne göre değerlendirmişlerdir. Özellikle Batı medeniyeti bağlamında "ilahi" olanla irtibatı kopartılan "modern insan" adeta umutsuzluğa terkedilmiştir. İslam medeniyetini bir "peygamberler medeniyeti" olarak tanımlayan büyük şair ve düşünür Sezai Karakoç, bugün yaşadığımız sorunların temeline ilişkin önemli tesbitlerde bulunur: "En olgun ve son şekliyle İslam adını alan bu ilahi medeniyet, duygularımızı iptal etmez, fizik dünya idrakimizi olsun, yokluk idrakimizi olsun Allah'a ulaşma yolunda kullanır. ...Eşya ve insan, her yönden Allah'a bakıyor bu medeniyette. Allah'tan gelen rahmet ışığı insanın içini ve eşya dünyasını ilahi bir siteye çeviriyor. Vahiy, insan ruhunu Allah'ın kenti haline getiren esrarlı bir diriliş ışığıdır." Aslında bugün, insanlığın yaşadığı problemlere çözüm üretemeyen Batı medeniyetinin uzantısı olan kurumlar da, 'modernite'nin diline mahkum olan modern insan da çaresizdir. Örneğin Avrupa Birliği, kendi medeniyet havzasından gelmeyenleri 'ötekileştirerek' insanlar arasındaki kırılmaları derinleştirmektedir. Ötekileştirme derinleştikçe ise, Batı içindeki ve dışındaki isyan çığlıkları daha da büyümektedir. Halen Türkiye'de, 'dini motifler'e karşı geliştirilen söylemler de, 'alt kimlik-üst kimlik' krizleri de modernizmin yarattığı fukaralıktan başka bir şey değildir. İşte bu fukaralık yüzünden, geçmişte rahmetli Turgut Özal halka, "Allah'ın ipine sarılın" diye hitap ettiğinde, bugün Başbakan Tayyip Erdoğan, "Din toplumun çimentosudur" ifadesini kullandığında ayağa kalkmaktadır. Oysa hepimiz biliyoruz ki, dinin insan hayatındaki önemine işaret etmek, tarihin hiçbir döneminde 'dini yönetim modeli' önermek şeklinde anlaşılmamıştır. Ama insanlık tarihi boyunca, krallara, diktatörlere ve despotlara rağmen 'din' insan hayatında hep varolmuştur. Nedense bu ülkede garip bir şekilde bazıları, ne zaman İslam'ın hayatla ve insanla olan ilişkisinden sözedilse, bunu hemen "Türkiye Cumhuriyeti"ne alternatif bir söylem gibi sunma telaşına kapılıyorlar. Doğrusu bu zihniyeti anlamak mümkün değildir. Hatta öyle ki bu zihniyet, bazen 'din karşıtlığı' adına çok da komik tavırlar sergilemektedir. Mesela, bir Müslüman'ın "İslami kimliği"ni dillendirmesini "AB karşıtlığı" olarak görebilmektedirler. Bundan daha komik bir şey olabilir mi Allahaşkına?.. Avrupa'da bir Hristiyan, 'Hristiyan kimliği'ni dillendirince 'AB karşıtı' mı oluyor yani?..
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |