T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 18 ARALIK 2005 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Özgürlüğe 'yine' övgü

Takıntı ve saplantılarımızın şartlamasıyla sanki tersi doğruymuş gibi geliyor, ama gerçeği buraya yazayım: Açıklanan fikirler yüzünden bir zarar görüldüğü olmadı, ancak fikirlerin rahatlıkla açıklanamaması yüzünden insanlık çok zarar gördü... Hiç kuşkunuz olmasın: Koskoca bir imparatorluğa mâl olan hatalarımız arasında "Söyletmen, vurun" mantığı da var...

Kulağıma erişen bazı cümleler, okuduklarım arasında karşılaştığım yâveler beni de rahatsız etmiyor değil; elbette ben de insanım ve çirkinlikler hoşuma gitmiyor. Taşıdığım kimlikleri hiçe sayan, küçümseyen, bazen hakarete kadar varan ifadelerle karşılaşıyorum ve tansiyonum yükseliyor, öfkem tepeme fırlıyor. Nice konuşmaya "Bu kadar da olmaz" tepkisini veriyorum; pek çok yazı yüzünden elimdeki gazeteyi yırtacak gibi oluyorum. Ancak, 'aykırı' görüşlerin yazılıp ifade edilmesini engellemek isteyenler beni daha da çileden çıkarıyor...

Varsın, ben sinirleneyim de, 'aykırı' fikirlerini yazanlar yazmaya, 'rahatsız edici' konuşmaları yapanlar konuşmaya devam etsinler. Hep hayalini kurup durduğum, en aykırı görüşlerin rahatlıkla ifade edilebildiği bir ülkede yaşama arzumun hayata gözlerimi kapamadan bu topraklarda gerçekleşmesini istiyorum ben.

Kendimi bildim bileli hep mâkulden yana oldum. Görüşlerimin, hayat tarzımın, savunduklarımın insanlarımızın 'ortak paydası' olduğuna inanıyorum. Aşırı sayılabilecek hiçbir özelliğim yok. Günahlarım ve sevaplarımla olduğu kadar, doğrularım ve yanlışlarımla da ortalamayı temsil ediyorum. 'Aykırı' görüşlerin savunulmasını kendime özgürlük tanımak için istiyor değilim yani. Bir vakitler, beni Devlet Güvenlik Mahkemesi (DGM) önüne kadar götüren bir dâvânın sanığıydım; o dâvânın konusu da 'benim' fikirlerim değildi. 'Aykırı' bir görüşün de savunulmasından yana tavır aldığım için DGM önüne gitmiştim...

Türk Ceza Kanununun (TCK) ünlü 141, 142 ve 163. maddeleri üzerinde yapılan tartışmalarda da yasakçılığa karşı çıktığım biliniyor. Basın Kanunundan özgürlükleri kısıtlayıcı maddeler kaldırılırken açıkça destek verdim. Ak Parti çoğunluğuna sahip Meclis TCK'yı yeniden elden geçirirken içine bubi tuzakları yerleştirmeye kalktıklarında şiddetle karşı çıkanlar arasında yer aldım. Bugün de, TCK'daki başka bazı maddelerle birlikte 301. maddenin yeniden yazılması gerektiğine inanıyorum.

Hep aynı sebeple: Bir ülke için esas zararlı olan her fikrin açıklanabilmesi değil, bazı fikirlerin açıklanması önünde engellerin bulunmasıdır.

İnsanlık tarihine baktığımızda, bugünümüzü borçlu olduğumuz her alandaki büyük sıçramaları, zamanlarına göre 'aykırı' sayılan ve ifade edildiğinde ifade edenlerin başına dert açan fikirlere borçlu olduğumuzu görürüz. "Söyletmen, vurun" mantığını bugün de sürdürenlerin ataları, yaşadıkları ülkelerde, akıllarının almadığı fikirleri 'zararlı' ilân edip söyleyenleri cezalandırıyorlardı. Bağnaz ve saplantılı o tipler başarılı olsalardı, insanlık, bugün olduğundan hayli geri kalacaktı.

Bütün peygamberlerin çağının insanları tarafından nasıl horlandıklarını düşünmek bile, fikirlerin özgürce ifade edilmesine ters bakanların yanlışlıklarını hatırlamaya yeter. Doğru olan evrensel ölçü şudur: Her fikir rahatlıkla ifade edilebilmeli ve bu yolla insanlara doğruya ulaşma hakkı tanınmalıdır.

"Yanlış da mı söylensin?" sorusuna verilebilecek tek cevap var: Evet, yanlış da rahatlıkla ifade edilebilsin; doğrunun doğru olduğunu yanlışsız bir ortamda nasıl bileceğiz? 'Yanlış' diye yasaklamaya kalktığımız o güne kadar 'doğru' diye bellediğimizin 'yanlış' olduğunu bize gösterecek olursa ne yapacağız? Her fikrin söylendiği, kendi akıl ve bilgi süzgecimizden geçirerek en doğruya erişebildiğimiz bir ortamı yaşanmaya değer bulurum ben.

Saplantılar ve takıntılarımızdan arındığımızda hepimiz öyle bir toplumda yaşamayı arzu ettiğimizi anlayacağız. Ancak, işte gördük, bir türlü bunu anlamamıza fırsat vermiyorlar.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi