T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 20 ARALIK 2005 SALI | ||
|
Tamam, Orhan Pamuk'un "Şu kadar Ermeni kestik, bu kadar Kürt öldürdük" sözünü fikir özgürlüğü kapsamında değerlendirmiyorsunuz... Peki, Şişli Adliyesi önündeki "faşist tepişme" fikir özgürlüğü müdür? Toplumsal histerinin adı nereden de "vatanseverlik" oluyor? Daha önce bin kere yazdım: Orhan Pamuk boş konuşmuştur. Daha doğrusu, saçmalamıştır. Üstelik, Ermeni ve Kürt meselesi gibi, "netameli" sayılan konularda konuşan tek kişi kendisiymiş gibi yaptığı, dışarıda da böyle algılanmasını sağladığı, yani elini taşın altına koyan aydınlardan "rol çaldığı" için ayıp etmiştir. İyi de, her saçmalayanı deliğe tıkmak, öldürmek, linç etmek mi gerekiyor? Bu satırların yazarı, aynı zamanda "saçmalayanların teşhirine" adamıştır kendini, bu köşede sık sık onların hikayesini okuyorsunuz. Mesela adam, "Gerici Amerikancı güçlerin 1950 yılında ivme kazanan saldırıları Türkiye'yi yeniden köleleştirdi, kapitülasyonları ve Sevr'i yeniden hortlattı, ülkeyi karşıdevrim sürecine soktu; devrim sürecine girebilmemiz için ilerici güçlerin (ordunun) müdahalesi gerekmektedir" diye yazıyor. Yani saçmalıyor. Saçmaladığı için onu öldürmek, azgın kalabalıkların önüne atmak hiç kimsenin, hiçbirimizin aklına gelmiyor. Elbette tepkinizi görünür alanlarda pankart açarak, söze sözle karşılık vererek dile getirebilirsiniz. Sevmiyorsanız, sevmediğinizi söylersiniz. Orhan Pamuk'u sevmiyorsanız örneğin, kitaplarını okumazsınız. Ama, işi söz hakkı tanımamaya, konuşturmamaya, hele linç etmeye vardıramazsınız. Bunun adı "faşizm"dir. Kaldı ki, herkes sizin gibi düşünmek zorunda değil... Herkesin kendine göre bir görüşü, bir düşüncesi, bir yaşama tercihi var. Başkaları da en az sizin kadar haklı olabilir. Orhan Pamuk sizin gibi düşünmüyor diye niçin "vatan haini" olsun? Herkes ülkesini, doğduğu toprakları, yaşadığı semti, komşularını, akrabalarını, kendisini vareden değerleri sever. İş başa düştüğünde herkes vatanını savunur. Ayrıca, herşey "siyah-beyaz"dan ibaret değildir. Her toplumda farklı renkler, farklı sesler, farklı görüşler, farklı değer tercihleri olabilir. Olmalıdır da. Türkiye Cumhuriyeti, anayasasında da belirtildiği üzere, "laik demokratik hukuk devleti"dir ve her tür farklılık hukukun güvencesi altındadır. "Mikyas ve ölçü benim düşüncemdir, benim inandığım ideolojidir" dediğinizde, ortada ne hukuk kalır, ne demokrasi, ne de özgür düşünce... Tek parti döneminde, hele Recep Peker'in devr-i istibdadında yaşamıyoruz; "tektip toplum" düşüncesi, faşizan bir proje olarak tarihte kalmıştır ve biz bugün farklılıklarımızla, karşıtlarımızla birarada yaşamak, birbirimize tahammül etmek zorundayız. Orhan Pamuk'un söz söyleme özgürlüğünü savunduğumuz gibi, Devlet Bahçeli'nin, İlhan Selçuk'un, Doğu Perinçek'in söz söyleme özgürlüğünü de savunacağız. Savunmalıyız... Bir de tabii, meselelerin "tek zaviyeden" kavranamayacak boyutları bulunduğunu, bulunabileceğini bilmek, en azından idrak etmek zorundayız. Olgun bir topluma, "olgun bir vatanseverliğe" yakışan budur.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |