T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 25 ARALIK 2005 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

EKONOMİ-TOPLUM
Mustafa ÖZEL

Dövüşmeyin, yönetin!

Yönetici, 'Başkaları aracılığıyla iş gören'dir. Her işinizi kendiniz yapıyorsanız, iyi bir insan, fakat kötü bir yöneticisiniz. Eğer neye ihtiyaç duyduğunu ve bunları nasıl tedarik edeceğini biliyorsa, ister koroda, ister aile, şehir veya orduda olsun, o kişi iyi bir yönetici olabilir *(SOCRATES)

Yöneticiliğin en özlü tanımlarından biri şudur: "Başkaları aracılığıyla iş görmek." (Getting things done through other people.) Her işinizi kendiniz yapıyorsanız, iyi bir insan, fakat kötü bir yöneticisiniz. Sokrates'in diyaloglarından birinde bu durum mükemmel resmediliyor:

Albay Nikomakides, Atina Meclisi'nin kendisini orduya general seçmemiş olmasına içerlemekte, hırsından küplere binmektedir. Üstüne üstlük, savaş meydanlarında göstermiş olduğu üstün başarıları ve aldığı yaraları hiç hesaba katmayan vefasız (!) Atinalılar, onun yerine, ömrü boyunca hiç savaşmamış ve para kazanmaktan başka düşüncesi olmayan tüccar Antistenes'i seçmişlerdir.

- İyi ya Nikomakides, yeni Paşamız paradan anladığına göre, ordu için gerekli şeyleri tedarik edebilecektir.

- Tüccar para kazanmayı bilir, ama askerleri sevk ve idare edemez!

ÖNEMLİ OLAN İYİ YÖNETMEK

- Antistenes'in çok gayretli biri olduğunu unutma. Koroyu yönettiği zamanlar, hep en üstün başarıyı gösterirdi.

- Jüpiter aşkına! Koroyu yönetmekle orduyu yönetmek arasında ne alaka var?

- Koroyu yönetirken de ne müzikte ne de öğretmenlikte uzmanlığı vardı. Fakat işinin ustası olanları bulmada ustadır.

- Yani ordunun da başına geçtiğinde, askerleri düzene sokacak, sonra da onları savaştıracak birilerini mi bulacak? Güleyim bari!

- Evet, tıpkı koroyu oluştururken yaptığı gibi, askerlik işlerinde de usta olanları bulup görevlendirirse muhtemelen üstün başarıya ulaşır.

- Yani koroyu iyi idare edebilmiş bir adamın orduyu da iyi idare edebileceğini mi söylüyorsun?

- Eğer ne aradığını ve neye ihtiyaç duyduğunu ve bunları nasıl tedarik edeceğini biliyorsa, ister koroda, ister aile, şehir veya orduda olsun, bu adamın iyi bir başkan olabileceğini söylüyorum.

- Jüpiter aşkına! Ailesini iyi yönetenlerin aynı zamanda iyi general olabileceği (gibi komik bir iddiayı) senden beklemezdim.

- Peki, gel öyleyse bunların görevlerini sayalım. Arada bir fark olup olmadığını o zaman görürüz.

- Pekâla.

- Buyrukları altındakini muti (itaatkâr) kılmak her ikisinin de görevidir, değil mi?

- Kuşkusuz!

- Buyrukları altındakilere muhtelif işleri yüklemek de onların görevidir.

- Tabii ki.

- İşini iyi yapanları ödüllendirip kötüleri cezalandırmak her ikisine de düşer, değil mi?

- Elbette.

- Her ikisinin de kendilerine yardımcı ve müttefikler edinmesi çıkarlarına uygun düşer.

- Hiç kuşkusuz.

- Kaynaklarını israf etmeleri ise uygun düşmez, değil mi?

- Tabii ki.

- Bunların görevlerinde dikkatli ve çalışkan olmaları da beklenir her halde.

- Evet, bütün bu özellikler her ikisinde de ortaktır. Ortak olmayan, dövüş yeteneğidir.

ORTAK PAYDA KAZANMAK

- Hımm. Her ikisinin de düşmanları vardır sanırım.

- Öyledir muhtemelen!

- Düşmanlarına galebe çalmak ikisinin de çıkarınadır, değil mi?

- Şüphesiz. Fakat anlamak istediğim şu: Bir evi yönetiyor olmak, dövüşmek için gerekli beceriyi sağlar mı?

- Sağlar. Ev ile kamu idaresi arasında sadece büyüklük farkı vardır. Evin reisi de düşmanlarına üstün gelmek için yapılması gereken her şeyi yapar. Tehlike kaynaklarını belirler ve her biri için gerekli tedbiri alır. (Xenophon: The Anabasis or Expedition of Cyrus.)


Başarı, paradan önemlidir

Sabancı karakterinin ilk maddesi, başarı iradesinin paradan önemli olduğudur. "Hayatta doyamadığım bir şey varsa, o da para değil, çalışmaktır. Çalışmak, bir işi başarmak, paradan farklı şeylerdir. Futbolcunun gol atması, bestekârın eserini tamamlaması gibi bir şey."

İkinci madde, rekabet aşkı. "Dünyanın her köşesinde rekabet büyük kamçıdır. Bu kamçı, ifrata kaçmayacak şekilde, insanlar üzerinde dolaşmalıdır ki, insan daha ileriye koşma arayışında olsun. Yarışma duygusu insanları daima dinamik tutar."

Nimet Arzık, Hacı Ömer Sabancı'nın hayatını anlattığı Ak Altının Ağası başlıklı kitabında Kayserililerin kendi aralarındaki çekişmelerin (18 km ötedeki) Boğazlıyan'a kadar sürdüğünü, bundan sonra işbirliğinin başladığını belirtir: "Boğazlıyan'dan sonra savaş durur ve Kayserililer ellerine düşen fırsatları destekleşe destekleşe değerlendirirler. Yoksul bölge insanları olduklarından, zora dara dirençleri fazlacadır. Başarılarını bir de göçmenlikte aramalıdır. Rızk için göçen, zaten uyanık olmaya kararlıdır. En uyuşuk insan bile ev değiştirirken, hiç olmazsa üç gün için canlanır, insan memleket değiştirirken daha da gergin olur. Hem suyun üstünde yüzmek, hem kök salmak için."

Max Weber 100 yıl önce kapitalizmin ruhunu Protestan ahlâkına dayandırıyordu. Werner Sombart ise, Yahudi ahlâkına. Onlardan yarım yüzyıl sonra yazan Trevor-Roper sanırım daha isabetli düşünüyor: Weber'in örnek olarak gösterdiği Protestan girişimcilerden hiç biri kendi ülkesinin Protestanı değildir. Başka bir ülkeden göç edip gelenlerdir. Dolayısıyla, kapitalist ruhun asıl dayanağı şu veya bu din değil, göçmenliktir! Türkiye'de Kayseri, Gürün, Darende, Akseki ve benzeri "göç veren" yerlerin büyük şehirlerdeki ekonomik başarısı bu tezi kuvvetlendirmektedir.

'UYGUN KİŞİ'Yİ BULMAK ŞART

Sakıp Sabancı'dan öğrendiğimiz en önemli gerçeklerden biri, iş hayatında başarının her kademede ve her iş için "uygun adam bulmak"tan geçtiğidir. Gerek tekstil gerek bankacılık işinde, ancak yüksek yetenek ve ileri deneyim sahibi yöneticilerle beraber oldukça "sıçrama" yapılabildiğini son derece açık bir dille ifade ediyor. Tekstilde Nedim Kasado, Avandis Kazancıyan, Elyafim Kandiyoti gibi işinin ustası gayrımüslimler; bankacılık ve holding yönetiminde Ahmet Dallı, Bülent Yazıcı, Naim Talu, Turgut Özal gibi önemli bürokrat ve devlet adamları Sabancı topluluğuna hem sınıf atlatmış, hem de yönetim bilinci aşılamışlardır.

Önce tekstilde adam bulma işini gözden geçirelim. Şöyle diyor Sakıp Bey: "Bossa belli bir seviyeye geldikten sonra, İstanbul'a gelip Aşirefendi Caddesi'nde bir yazıhane tuttum. Adana'dan bırakınız diğer şehirlere, Adana'daki dükkânlara bile mal satmak için muamele Aşirefendi Caddesi'nden geçiyordu. Gördüm ki pazarı yönlendiren Mensucat Santral'dır. Orada Nedim Kasado isimli bir Musevî çalışıyor. Tahsili olmayan, çekirdekten yetişme bir adam. Hangi malın hangi renkte çıkacağına ve ne kadar yapılacağına o karar veriyor. Onun söylediği yapıldığında da, malın tamamı satılıyor. Kendisinde Musevî kıvraklığı var. Piyasa koşullarını çok iyi biliyor."

Tahmin edebileceğiniz gibi, Sakıp Bey, Nedim Kasado'ya kancayı takıyor. O günlerde bir yöneticiyi İstanbul'dan Adana'ya götürmek çok zor. Nedim Bey hem çok yüksek bir para talep ediyor, hem de uygun çevre istiyor. "Parayla her şey olmaz, muhitim ne olacak, kızlar Adana'da nasıl koca bulacak?" diye endişelerini dile getiriyor. Sabancı bütün sorunları çözüyor. Bay Kasado'ya yüksek bir maaşa ilaveten 400 metre karelik bir daire tutuyor; Adana'daki Musevî dostlarıyla tanıştırıyor.

Sonuç: "Nedim Kasado'yu Adana'ya götürmemiz, manifatura piyasasında bu işi bizim de kıvırabileceğimiz inancının doğmasına sebep oldu. Bizim mallar birden bire daha fazla ilgi görmeye başladı. Bu tecrübe bana insan psikolojisinin önemini ve işin başına iyi isim yapmış kişileri getirmekle sağlanacak menfaatleri öğretti."

Ardından Avandis Kazancıyan ve Elyafim Kandiyoti'yi gruba kazandırıyor. Bu adamların yetenekleri neydi? "Bunların ne yaptığını, ne becerileri olduğunu, sırlarını göremezdik, bilemezdik, ama sonuç ortadaydı. Bunlar fabrikaya gelir, 'Şu desenden şu kadar, bu desenden bu kadar yapın, şu malı şöyle çıkarın, bu hatayı sakın yapmayın!' dediler mi, bir de bakarsınız ki ne yapıyorsanız satılıyor."

Benzer bir gelişmeyi Akbank'ta Ahmet Dallı yönetiminde gözlüyoruz. İş Bankası'nda genel müdür yardımcılığı ve sonra genel müdürlük yapan bu aile dostunu 1962 yılında ikna edip Adana'ya götürüyorlar. Ve Akbank şaha kalkıyor. "Banka aynı banka, sermaye aynı sermaye, personel aynı personel, piyasa aynı piyasa. Ama Ahmet Dallı geldi, Akbank şahlanmaya başladı. Kasada paralar artıyor, krediler büyüyor. O zaman düşünürdüm: Bu ne iştir? Adamcağız gece odasında para basıp bankanın kasasına koymuyor. Ne yaptı da bu banka birden şahlandı? İşte, işini bilen bir yöneticinin, müesseseleri nasıl geliştireceğini Ahmet Dallı olayında çok iyi anladım."

'PATRONLUK TASLAMADIK'

Aslında Sabancı topluluğu bankacıların önemini daha Hacı Ömer döneminde çok iyi kavramış bulunuyordu. Şöyle diyor Sakıp Bey: "Askerlerden sonra, babamın en fazla önem verdiği meslek mensupları bankacılardı. Sanayicilik faaliyetinin yarıdan azı üretmek, yarıdan fazlası para işini idare etmekti. Bunun için babamdan, öncelikle bankacılarla iyi ilişkiler kurmayı, daha sonra da işlerimizde tecrübeli bankacıları yönetici olarak görevlendirmeyi öğrendik." Tabii, burada sorulması gereken kritik bir soru var: Ahmet Dallı gibi devlet umuru görmüş kişiler, yeni yeni palazlanan bu Anadolu zenginlerinin patronajında sadece yüksek maaş uğruna mı bu kadar çaba göstermişler? Buna inanmak zor. Aradaki ilişkinin nezihliğini yine Sabancı'dan öğreniyoruz: "Biz hiçbir zaman Ahmet Dallı'ya patronluk taslamadık. Öyle saygın bir kişiliği vardı ki, odasına kapıyı vurmadan, gel dediğini duymadan giremez, ceketimizin önünü ilikler, otur demeden iskemleye ilişmezdik."Turgut Özal, Sabancı grubunu yerellikten ulusallığa ve oradan uluslararasılığa taşıyan adamdır. Onun sayesinde kurumsallaştılar, modern teknolojide ölçek sorununu kavradılar ve ikinci şahlanış dönemi başladı.


Vezirini iyi seç!

Sokrat'tan aldığımız temel ders, yöneticinin esasta "adam seçen" bir adam olduğudur. İşten önce, adamdan anlaması şarttır. Çünkü, yapılacak işin çapı genişledikçe, boyuna yardımcılara ihtiyaç duyacaktır. Peygamberler bile görevlerini yardımcısız (vezirsiz) yerine getirmemişlerdir. Hz. Musa, "Rabbim bana kardeşim Harun'u vezir kıl!" diye dua etmiş ve duası kabul edilmiştir. Hz. Muhammed de şöyle buyurmuştur: "Allah, bir sultan hakkında hayır dilediği zaman, ona unuttuğunu hatırlatacak; hatırladığı zaman yardım edecek sadık bir vezir verir. Eğer Allah bir sultanın hayrını dilemezse, ona unuttuğunda hatırlatmayacak, hatırladığında yardım etmeyecek kötü bir vezir verir."

SULTAN GİTTİ YÖNETİCİ GELDİ

Burada sultan yerine yönetici kelimesini kullanmakta hiçbir beis yoktur. Sultan, erk (iktidar) sahibi demektir. Eskiden ekonomi, toplum hayatının merkezinde yer almadığından, yönetici demek, siyasî yönetici, yani sultan ve adamları demekti. Günümüz dünyasında, en önemli ve etkili organizasyonlar arasında ekonomik örgütlerin (şirket veya şirket gruplarının) yeri, devletleri bile geride bırakmaktadır. Coca Cola Cumhuriyeti, Şili veya Nijerya Cumhuriyeti'nden daha ağır sıklet bir küresel oyuncu olabilmektedir.

KAHRAMANSIZ ŞİRKET OLMAZ

Devletlerde olduğu gibi, büyük şirketlerin tarihlerinde de olağanüstü işler başarmış kahramanlarla karşılaşırız. Kahramanı olmayan şirket, henüz toyluk aşamasından öteye geçememiştir. Önemli işadamlarının anıları, geçmiş (ve gelecek) başarıların anlaşılmasında en vazgeçilmez kaynaklarımızdan biridir. Sakıp Sabancı da hiç kuşkusuz Türkiye'nin en önemli girişimcilerinden biriydi. Onun ağzından iş hayatındaki başarıların kimi nedenlerini dinlemek hem ilginç, hem de öğreticidir. İlk baskısı 1985'te yapılan "İşte Hayatım" başlıklı anıların genişletilmiş 7. baskısı 2004 yılında yapılmış: "Bıraktığım Yerden Hayatım". Bu kitabı okuyunca, "vezirlerin" nasıl özenle seçildiğini ve onlara çalışma hayatı boyunca nasıl saygı gösterildiğini son derece canlı örmeklerle göreceksiniz.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi