AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Rubin'in derdi

Sağolsun, Aydın Ayaydın, geçen hafta Park Şamdan'da uzun uzun konuştuğu Richard Perle görüşmesinin notlarını Sabah'ta nihayet yayımladı. Merakımı ayağa kaldıran sorularına aldığı cevapları böylece öğrendim.

Aydın Bey'in o topluluğa tesadüfen karıştığı, onur konuğunun savunma bakanlığı yaptığını yazmasından belli. Perle geçmişte Pentagon'da çalıştı, ama George W. Bush kendisine 'danışmanlar kurulu'nda fahrî bir görevi uygun gördü. Adamın lâkabının 'Karanlıklar Prensi' olduğunu unutmayalım.

Sabah yazarının Perle'den aktardıklarının söylenenleri birebir yansıttığından da o kadar emin değilim. Bu farklılık, herhalde, üç gün planlanmış bir görüşmeyi tek güne indirme kaygısındandır.

Konuyu biliyorsunuz: Washington Times gazetesinde Frank Gaffney adlı birinin "Türkiye'yi AB'ye almayın" başlıklı yazısı üzerine, "Kimdir bu adam, irtibatları kimlerdir?" sorusuna cevap aramaya başlayınca, karşıma, kökü Washington'da, uzantıları Türkiye'de bir 'yapılanma' çıktı. Kaynaklarım, "ABD başkentinde 'Türkiye'de darbe olabilir' yâvesini gündeme sokmaya çalışanlar bunlar" bilgisini de iletti bana; öğrendiklerimi burada yazdım. O gruplaşmanın tam göbeğinde yer alan kişinin adı Richard Perle işte... İşin ilginç yönü, Gaffney'in yazısının çıktığı günlerde, Perle'ün, Mustafa Süzer'in konuğu olarak ülkemizde bulunması, Ankara ve İstanbul'da çeşitli kişilerle biraraya gelmesiydi...

Perle geçen salı akşamı Ankara/Hilton otelinde bir yemekteydi, ertesi akşam da İstanbul/Ritz Carlton otelinde... Perşembe günü öğle yemeğinde Park Şamdan'da bir grupla buluştu Perle. Ayaydın o yemekte Perle'yle konuşmuş, görüşmeyi Sabah'ta dizi yapacağını duyurmuştu.

Herhalde bir günlük özetle yetinmemiz gerekecek.

Bu konuya girdiğimde karşılaştığım ilgi, şaşırtıcı. Okurların beğeni ve takdiri çok önemli tabii; bu olayda o ilgi en üst düzeyde... Bu arada meslektaşlar da konuyu izliyorlar, o da hoş... Aldığım tepkilerin neredeyse hepsi olumlu. Yalnız bir konuda kafalar karışık. Ne zaman bu konu açılsa, biri mutlaka şu soruyu soruyor: "Washington'daki çeteyi ve buradaki uzantılarını anladık da, Mustafa Süzer irtibatını nereden çıkartıyorsun?" İnsanlar, sadece kulağa fısıldanana itibar etmiyorlar sizin anlayacağınız...

"Frank Gaffney yazısında el konulan bankalardan filân söz ediyor, ama yazıda Süzer ismi geçmiyor. O durumda olan başkaları da var. Neden özellikle Mustafa Süzer?" Yanlış bir soru değil bu.

Açalım o halde.

Michael Rubin çetenin bir diğer üyesi. Şimdilerde American Enterprise Institute'te çalışan Rubin velût bir yazar. Daha önce de, Robert Pollock'un Türkiye'yi Nazi Almanyası ile kıyaslayan WSJ makalesi sonrasında 'yeşil sermaye' tezini işlediği bir yazı ile ülkemiz tartışma gündemine girmişti; Gaffney'in "Türkiye'yi İslâmcı faşistler yönetiyor" tezine de iki yazıyla destek verdi Rubin... Hem de 2 Ağustos tarihli eski yazısındaki iddiaları tekrarlama pahasına...

İlki, 30 Eylül'de İsrail'in Ha'aretz gazetesinde çıktı bu yazıların, diğeri 3 Ekim tarihinde National Review (NR) dergisinde. Ha'aretz'deki yazının başlığı "Bush doktrinini kim öldürdü?". NR dergisindeki yazı ise "Türkiye ve Avrupa'nın Geleceği: Yapacaklar mı, Yapmayacaklar mı?" başlığını taşıyor. İlkinde, lâfı birden Türkiye'ye ve bankalara el konulmasına getiriyor Rubin, ilişkiyi bilmeyenin, "Kel alâka?" diye soracağı bir biçimde... Diğerinde, konu Türkiye'nin AB üyeliği, ama onun aklı başka yerde...

Rubin'in derdi, ne hikmetse, Türkiye'de bankalara el konulması... Tek bir bankanın durumuyla ilgili Rubin: Mustafa Süzer'e ait Kentbank... Yazıların çalakalem yazıldığı, birkaç gün arayla kaleme alınmış olmalarına rağmen hemen sırıtan çelişkilerinden belli oluyor...

Mustafa Süzer'in adı her iki yazıda da geçiyor. Okuyalım: "Bush'un kayıtsızlığı yüzünden Türk demokrasisi geriye gitti. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hem Türk Yüksek Mahkemesi'nin kararlarını görmezden geldi hem de dâvâcıların üzerine gitti. Türk işadamı Mustafa Süzer Türk hükümetine karşı Kentbank'a yasadışı yollarla el konulması üzerine açtığı beş dâvâyı kazanınca, Erdoğan yalnız karara uymayı reddetmekle kalmadı, Süzer'in yurtdışına çıkmasını yasakladığı gibi mülkü olan bir restoranı yıkmak üzere buldozerler de gönderdi."

Türkiye üzerine yazılar yazan birinin, başbakanın padişah yetkilerine sahip olmadığını bilmesi gerekmez mi? Kentbank'a, 9 temmuz 2001'de, Ak Parti'nin iktidar oluşundan çok önce el konulmadı mı?

Mustafa Süzer'i 'muhalif işadamı' olarak tanıtıyor Rubin. Süzer üç dâvâ kazanmış, ama Tayyip Bey aldırmamış ve el koyduğu paraları yandaşlarına vermiş. Aynı şeyi Amerikan firmaları için de yapıyormuş Tayyip Bey; partisine bağış yapmayanlara milyonlarca dolarlık vergi cezaları yağdırıyormuş...

Bizde, buna, "Ufak at da civcivler yesin" derler...

Bilmem anlatabildim mi?


5 Ekim 2005
Çarşamba
 
TAHA KIVANÇ


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
Ramazan | Arşiv | Bilişim | Dizi
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED