AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
Y A Z A R L A R
Türkiye Suriye'yi satacak mı?

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi, önümüzdeki ay, Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'ye yönelik suikastten Suriye'yi sorumlu tutacak. Suriye resmen suçlanacak. Ardından Şam yönetimi dünyadan tecrit edilecek. Böylece ABD'nin bu ülkeyle ilgili planları için ortam hazırlanmış olacak.

ABD, işgal öncesi Irak'ı da yine BM üzerinden mahkum etmiş, BM üzerinden dünyayı kandırmıştı. Güvenlik Konseyi'nde Irak'ın mobil nükleer/kimyasal silahlarına ilişkin havalı gösteriler yapmıştı. Bunların ne kadar büyük palavralar olduğu sonra ortaya çıktı. Dışişleri eski Bakanı Colin Powell, Güvenlik Konseyi'ndeki şovunun utanç verici olduğunu kendisi söyledi.

Ama olsun, amaç hasıl oldu. İşgal devam ediyor. Nasıl devam ediyor? Kan gölüne dönen bir ülke var yanı başımızda. Bu işgal. ABD ve İngiltere için katliamlar ve utanç verici uygulamalarla anılacak. Petrol dahil, amaçlarından hiç birine ulaşamadılar, ulaşamayacaklar da. Hala anlayabilmiş değiller.

Şimdi Suriye macerası başlatıyorlar. ABD Şam'ı da BM üzerinden köşeye sıkıştıracak. Gerekçe bu sefer nükleer silahlar değil, Hariri suikasti... Suriye'nin Iraklı direnişçilere destek verdiği iddiasıyla süslenecek yeni bir oyun sahnelenecek. Yöntem aynı, gerekçe farklı.

Ancak Hariri suikasti çözülmeyecek. Bizler çözüldüğünü zannedeceğiz. Suikast sadece Suriye gündemi için kullanılacak. Çünkü Hariri suikasti çözülürse, kirli dosyalar açığa çıkacak. Irak'tan Lübnan'a uzanan kuşağa yönelik ABD/İsrail planları, bölgede dönen para trafiği, Türkiye'ye yönelen sermayenin niteliği, Hamas/Hizbullah gibi örgütlere yönelik planlar, Büyük Ortadoğu Projesi'nin siyasi ve ekonomik boyutu gibi…

11 Eylül saldırılarından birkaç gün önce öldürülen Afgan komutan Ahmet Şah Mesud'a yönelik suikast ile Refik Hariri'ye yönelik suikast, bölgesel etkileri açısından birbirine benziyor. Hariri suikasti ABD'nin Suriye-Lübnan-Filistin bölgesinde önünde hiçbir engel bırakmadı. Mes'ud Suikasti'nin Orta Asya'yı ABD'ye açtığı gibi.

ABD'nin Suriye ile bağlantılı BM gündemine paralel biçimde Türkiye-Suriye ilişkileri masaya yatırıldı. Başbakan Tayip Erdoğan'ın New York'taki BM zirvesi çerçevesinde Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esad'ın görüşme talebini reddettiği, Esad'ın Türkiye ziyaretinin aynı gerekçeyle ertelendiği, Türkiye-Suriye ilişkilerinin kötüye gittiği, Türkiye'nin araya mesafe koymaya çalıştığı gibi iddialar ortaya atıldı. Yasemin Çongar'ın Milliyet gazetesindeki dünkü yazısına bakarsanız, AK Parti yönetimi aklını başına almaya başladı! Şimdi Esad'la, Gaziantep'teki Suriye Konsolosluğu'nun açılışında yapılacak görüşme bekleniyor.

Türkiye-Suriye yakınlaşması, terör ve güvenliğin çok ötesinde bizim için hayati önem taşıyor. Özellikle Irak işgalinin ortaya çıkardığı kaos, Türkiye'nin aklını başına getirmiş olmalı. ABD/İngiliz/İsrail üçlüsünün Suriye'yi de denetim altına alması hem bu kaosu bütün bölgeye yayacak, hem Türkiye'nin sınırlarını tartışmalı hale sokacak hem de Türkiye'nin güneyle bağlantısını Washington ve Londra'nın inisiyatifine bırakacaktır. Irak'tan sonra Suriye'nin de Batı istilasına maruz kalması, Ortadoğu'da Arapların da Türklerin de bir geleceği olmayacağının açıkça ilan edilmesi anlamına geliyor. Kuzey Irak-Doğu Akdeniz hattında oluşacak kuşak, Türkiye'yi boğacaktır. Irak'taki trajediye yenisi eklenecek, Türkiye kamuoyu derin sarsıntılar yaşayacaktır.

Türkiye-Suriye yakınlaşması, Esad rejiminin çok ötesinde anlamlar içeriyor. Dolayısıyla geri dönülmesi çok zor ve Trükiye için hiç de akıllıca değil. Ancak son dönemde Türk dış politikasında kendini gösteren eğilim, şüphelere yol açıyor. Şöyle:

  • ABD'nin "Suriye muhalefeti" olarak öne çıkardığı ancak bu ülkede hiçbir karşılığı olmayan çevreler "muhalefet" kimliği ile Türkiye'ye gelip görüşmeler yapıyor.

  • Türkiye'nin desteğiyle İsrail'in Pakistan ve bazı Müslüman ülkelerle yakınlaşması, yeni bir kamplaşmanın temellerini atıyor.

  • İran ve Suriye'yi dışlayan Büyük Ortadoğu Projesi, Türkiye için yeni stratejik değer tanımı olarak öne çıkıyor.

  • Irak'taki İran yayılmacılığı Türkiye, Suudi Arabistan, Ürdün arasında bir çeşit "Sünni refleks" olarak ortaya çıkıyor ve İran ve Suriye'yi karşı tarafa itiyor.

  • Türkiye-İran-Suriye üçlü inisiyatifi zayıflıyor.

  • ABD yönetimi, PKK'yı Türkiye'nin İran ve Suriye ile ilişkilerini bozacak şekilde etkili bir kart olarak kullanıyor.

  • Tam bu sırada Ankara'ya gelen ziyaretçilerin hemen hepsinin ortak gündemi PKK pazarlığı ile kamufle edilmiş biçimde Suriye ve İran oluyor.

  • Tezkere reddinden sonra Paul Wolfowitz'in "güneydeki komşunuza karşı işbirliği yapın affedelim" şeklindeki aptalca önerileri tekrarlanıyor.

  • ABD Başkan Yardımcıs Dick Cheney'ye yakın ve neo-con kadrodan Stephen Hadley, Ankara'ya aynı gündemle geliyor. Silah şirketlerinde ve CIA'da kariyer edinen bu kişi, Irak'ın nükleer silahları, 11 Eylül sanığı Muhammed Atta'nın Çek Cumhuriyeti'nde Irak istihbarat mensubu Samir el Ani ile görüştüğü palavralarının da en önemli avunucusu. Hadley, Ankara'da Suriye ve İran'ı konuşuyor ve Wolfowitz'in söylediklerini tekrarlıyor.

    Bunlar Türkiye'yi İran ve Suriye'ye karşı kışkırtma tezleridir. Bunlar, Türkiye'yi Doğu-Batı kırılmasının tam merkezinde intihara sürükleme tezleridir. Bu tezler, Türkiye'yi neo-con hayalperestliğine kurban etme tezleridir.

    Türkiye-Suriye ilişkileri geri dönülmez noktada. İsrail'in bölgesel denetiminin önünü açan Türkiye olmamalı. Çünkü bu yol barışa değil, yeni sömürge harekatına hizmet edecek ve Türkiye'ye çok zarar verecek.

    Peki, Türkiye, ABD ve İsrail'in Suriye'yi yok etme stratejisine kapılıp Suriye'ye satacak mı?

    Suriye demek Baas rejimi demek değildir. Suriye'nin işgali demek, Basra Körfezi'nden Doğu Akdeniz'e, Kızıldeniz'e kadar bütün bölgenin istilası demektir. Suriye demek Türkiye için "su" demek, hayat demektir.

    Türkiye Suriye'yi satmayacak, satmamalı. Bunun, Baas rejimini savunmakla hiç bir ilgisi yok. Türkiye'nin böyle bir lüksü yok. Bunun özellikle Irak işgalinden sonra çok iyi anlaşıldığı ortada. Irak'tan ders almadık mı? Daha fazlasına tahammül edebilecek miyiz?


  • 27 Eylül 2005
    Salı
     
    İBRAHİM KARAGÜL


    Künye
    Temsilcilikler
    Abone Formu
    Mesaj Formu
    Online İlan

    ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi
    Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon
    Sağlık | Arşiv | Bilişim | Dizi
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
    © ALL RIGHTS RESERVED