AYDINLIK TÜRKİYE'NİN HABERCİSİ
Bugünkü Yeni Şafak
K R O N İ K  M E D Y A
'Kahvaltı mönüsü' üzerinden serbest atışlar

Farkındayız, bu aralar D.B. Tercüman'dan çok sık söz eder olduk... Ama (inanın) bu ilgi bizden kaynaklanmıyor. Söz konusu gazete gerçekten de bir müddettir (neden acaba?) daha bir "militan", daha bir "sözünü esirgemez", daha bir "milliyetçi" kesildi. Yani bir adım daha ilerlerse "eski Tercüman"ın çizgisini yakalaması işten bile değil...

Biliyorsunuz, Tarık Ziya Ekinci, bir grup "Kürt aydını"nın imzasını taşıyan ve PKK'ya silah bırakma çağrısı yapan metni basına açıklarken, bir soru üzerine, önerilen genel aftan Abdullah Öcalan'ın yararlanması gerektiğini de açıkladı.

Telaşlanacak bir durum yok; bu da onların önerisi...

İşte D.B.Tercüman, bu açıklamanın üzerine atlamış: "Bir de af istiyorlar".

Ve bunun hemen ardından da başlamış Öcalan'ın İmralı'da nasıl "beş yıldız"lık bir hayat yaşadığının hikayesine:

"Oysa Öcalan, İmralı'da 5 yıldızlı otel konforunda yaşıyor. Hiçbir mahkûmun sahip olmadığı ayrıcalıkları var. Her sabah erken kalkıyor. Bakımını yapıyor. Kahvaltıya iniyor. Ballı, tereyağlı, peyhirli, zeytinli kahvaltısını yapıyor. Sanki bir tatil köyünde yaşıyor. Gününü gazete-kitap okuyarak, yürüyüş yaparak geçiriyor." Gazete (okurlarını "çatlatmak" için olacak!) manşetini bir de İmralı fotoğrafıyla süslemiş. Resimaltı da hoş:

"İşte Apo'nun keyif sürdüğü İmralı Adası / İmralı'nın havası tertemiz. Çam ve deniz kokuyor..."

Ve de (yine baş sayfada) şu çerçeve:

"Kahvaltı mönüsü: Çay ve süt /Beyaz peynir / Siyah zeytin / Tereyağı / Reçel / Bal / Taze ekmek / Ispanaklı börek / Peynirli börek / Domates /Salatalık" Görüyorsunuz; şu zamanda eline D.B.Tercüman'ı alan hemen her okuru "Omlet nerede, unutuldu mu yoksa?" dedirtecek bir "kalvaltı mönüsü" ile karşı karşıyayız... Ohh ne güzel hayat... "Çam ve deniz havası" ve bir elin yağda bir elin balda...

Fakat bakın, aynı gazete (yani D.B. Tercüman) aynı sayısının iç sayfasında durumu nasıl anlatıyor:

"Erlere verilen ve Öcalan'ın da yararlandığı kahvaltı dönüşümlü olarak genelde çay, beyaz peynir, siyah zeytin, poşet tereyağı veya çay ya da süt, poşet tereyağı, poşet reçel/baldan oluşuyor. Bazı günler sabah kahvaltısında çay, ıspanaklı ya da peynirli börek, mevsimine göre domates ve salatalık da veriliyor."

Şimdi soralım (gazeteye): Ne gerek var? Öcalan'ın "kahvaltı mönüsü"nün "er kazanı"ndan geldiğini baş sayfada gizlemenin ne gereği var? Yani bu okur milleti Öcalan hakkındaki düşüncelerini ona sunulan "kahvaltı mönüsü"ne bakarak mı oluşturuyor ya da oluşturacak? Ne gereği var bu kurnazlığın?

Gazete baş sayfasında sunduğu "Öcalan'ın bir günü" olarak adlandırılabilecek programı da değiştirmiş iç sayfasında:

"Öcalan, saat 10'da, bir saat süre ile hücresinden geçilen havalandırmaya çıkarılıyor. Öcalan'ın yararlandığı havalandırma, dört bir tarafı yüksek duvarlarla çevrili tek kişilik bir alan."

Oldu mu şimdi? Nereye gitti "tatil köyü"? Hani "gününü gazete-kitap okuyarak, yürüyüş yaparak geçiriyor"du?

Ne gereği var bütün bu kurnazlıkların? Gazete ne sanıyor? "Öcalan tatil köyünde yaşıyor" haberlerinin okurlarında uyandıracağı öfkenin sadece Öcalan'a yöneleceğini mi sanıyor?


GENÇ BİR SANATÇI BU KADAR MI SEVİLİRMİŞ?

Gencecik, henüz otuzlu yaşlarının başında hayata veda eden Kazım Koyuncu, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'nda düzenlenen törende gözyaşlarına boğulmuş 5 bini aşkın sevenine "Koyverdun gittun beni" dedirtti... Bir sanatçı bu kadar mı sevilirmiş?

27 Haziran tarihli gazetelerin neredeyse tamamı bu gencecik sanatçının ölümünün ardından duyulan büyük üzüntüye sayfalarını cömertçe açmayı unutmadı. Haber başlıklarının bazıları şunlardı: "Karadeniz'in asi çocuğu", "Özledim Kazım'ı, ağlasam ayip midur?", "Denizin çocuğuna veda", "K'ayigutiyen Kazım", "Bu kez ağlattı".

Habere yer ayıran gazeteler arasında gazetemiz de vardı. Ancak hatırlatmak gerekir ki, diğer gazetelerin "cömertliği"nin yanında Yeni Şafak'ın sergilediği "cimriliği" dikkat çekiciydi. "Şarkılarla uğurlandı: 'Koyverdun gittun beni" başlıklı haber kendisine gazetenin 18. sayfasında -o da çok mütevazi ölçülerde- ancak yer bulabilmişti...

Ne yani, gazetenin 27 Haziran tarihli sayısının baş sayfasına kurulan "Dünyada 200 milyon kişi Türk kotu giyiyor" başlıklı haber "Koyverdun gittun beni"den daha mı değerliydi? Bize göre hayır...


KRONİK MEDYA'da görev değişimi ya da eskilerin deyişiyle
'bayrak yarışı'!

Kronik Medya iki yılı aşkın bir zamandır hizmetinizde...

Bildiğiniz gibi gazetenin çoğu zaman bir tam sayfasını doldurmak işi üç yıla yakın bir süredir Alper Görmüş ile benim işimdi.

Bilmem hatırlatmaya gerek var mı: Meşgalemiz gerçekten meşakkatliydi. Her gün şu kadar gazeteyi gözden geçirmek, hem de ona buna laf yetiştireceğiz (!) diye gözden geçirmek gerçekten kolay bir iş değildi... Dikkat ederseniz işin henüz "hamallık" olarak tarif edebileceğimiz yönüne işaret ediyorum; işin öteki faslını hatırlatmıyorum bile...

Gazetelerde "okunmaması", yanından bile geçilmemesi gereken o kadar çok haber ve yorum var ki... Ama ne yapalım, bizim de işimiz bu olduğundan her birine tahammül etmek zorunda kaldık bugüne kadar.

Yani kısaca, meşgalemizi şöyle tarif edebiliriz: İnsanı gazete okumaktan soğutan, gazeteyi eline almayacağına yemin ettiren bundan âlâ bir iş olamaz...

Neyse, gelelim asıl konuya:

Alper Görmüş, üç editöründen birisi olduğu "Medyakronik"i de hesaba katarsak 5 yıldır sürdürdüğü gazete didikleme işine uzunca bir süre ara verme kararı aldı. Bu kararında eski göz ağrısı "dergiciliği"nin depreşmesinin de rolü büyük. O artık bir zamanlar genel yayın yönetmenliğini de yaptığı Aktüel'de yazıp çizecek...

Bana gelince: Ben de fırsat bu fırsattır diyerek Kronik Medya sayfasını haftada beşten üçe indirme kararı aldım. Ayrıca, bu işin içinden tek başıma çıkmaya çalışmanın beni ne hallere düşüreceğini iyi bildiğimden yeni bir yazara G.Özcan'a bir "el vermesi" için ricada bulundum.

G.Özcan'dan "yeni yazar" diye söz ettiğime bakmayın; o aslında çook "eski" bir yazar...

Özcan'ın yazarlığı hakkında -ve sadece "medya yazarlığı" ile sınırlı kalmak üzere- ayrıntısına girmeden şu kadarını söyleyebilirim:

Bir zamanlar her hafta kaleme aldığı "televizyon yazıları"nın tiryakisi olan kitle tahmin ettiğinizden de genişti... G.Özcan, bu yazılarında, ekranda olup bitenleri Türkiye'de eşi olmayan bir tarzda seyrediyordu...

İşte böyle... Demek ki Alper'i Aktüel'e uğurlayıp, 20 Ağustos'tan itibaren karşınıza G.Özcan ve "K.B." ikilisi olarak çıkacağız...

Ben yine gazeteleri taramaya devam ederken, Özcan da "renkli cam"ın hesabını tutacak...

Sabrımızın ve gücümüzün el verdiği yere kadar tabii ki...


28 Haziran 2005
Salı
 
YÖNETENLER: Kürşat Bumin
Alper Görmüş


Künye
Temsilcilikler
Abone Formu
Mesaj Formu
Online İlan

ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği
Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya
Kültür | Spor | Yazarlar | Televizyon | Sağlık | Arşiv
Bilişim
| Dizi | Çocuk
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin HER HAKKI MAHFUZDUR. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz.
© ALL RIGHTS RESERVED