T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 12 HAZİRAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

"Cannes'a kritik bakış"a kritik bakış (2)

Niyetim tek bir yazıda konuyu toparlamaktı ama ne mümkün.... Türkiye'nin Eurimages'daki iki temsilcisinden birisi olan İhsan Kabil'in Zaman gazetesinde (7 Mayıs) yayımlanan "Cannes'a kritik bakış" adlı yazısına kritik bakmak için klavyenin başına oturmuştum ama yazının "Giriş" faslı uzadikça uzadı ve asıl iş bugüne kaldı.

Kısa bir tekrarda -belki- yarar var: İhsan Kabil ve Ahmet Boyacıoğlu'nun temsilcilik (Eurimages'da Türkiye temsilciliği) sıfatını 15 yıldır taşıyan Faruk Günaltay'ın yerine atanmasına ilişkin olumsuz bir tepkim olmamıştı. Bildiğim kadarıyla, Günaltay gibi bu iki yeni temsilci de söz konusu sıfatı layıkıyla taşıyabilecek sinema adamlarıydı. Bunun böyle olduğu hayat hikayelerine göz atar atmaz anlaşılıyordu zaten.

Şimdi gelelim İhsan Kabil'in "Cannes'a kritik bakış" başlıklı yazısına:

Bu yazıya ilişkin ilk gözlemim ve tespitim şöyle: Sanırsınız ki, film festivali dolayısıyla Cannes'da bir hafta geçiren Kabil, bu seyahate Türkiye'nin Eurimages'daki temsilcisi olarak gerekli gözlem ve temaslarda bulunmak için değil de, mümkünse "plajları" da dahil olmak üzere Cannes'da karşısına çıkan genel manzarayı "mahkûm etmek" için çıkmış!

"Cannes plajları"na ilişkin gözleminden başlayalım: "Örneğin, aynen yazılı ve görsel media'ya yansıyan Cannes plajlarının hali, gerçek bir vakıa olarak gözler önündeydi; ancak kanıksamanın doruk noktası, yetmişten yirmili yaşlara kadar üstsüz olarak güneşlenenlerin arasına Cannes yerli ahalisinin küçücük çocuklarıyla katılmasıydı. (bu çocukların hangi ön kabullerle yetiştiğini düşünebiliriz.)"

Bu tür bir gözleme tabii ki itirazım yok. Yani daha doğrusu, Cannes plajlarına yolu düşen birisinin sonradan bu tür değerlendirmeler yapmasına -tabii ki- itirazım yok. Pek çok şey gibi "çıplaklık"a ilişkin olarak da sırasında taban tabana zıt görüşler ileri sürülebilir. Bu satırlarda beni şaşırtan husus, Kabil gibi bir sinema dostunun Cannes denilence söze "plajlarından" başlamasıdır. Kabil bu manzara karşısında o derece tepkilidir ki, "Cannes yerli ahalisinin küçücük çocukları"nın hangi ön kabullerle yetişmekte olduğu husus bile canını sıkmaktadır.

Kabil, devamla, "Cannes plajları"ndaki "çıplaklık"tan festivalde sergilenen film kataloglarında kullanılan fotoğraflardaki "çıplaklık"a geçmektedir. Bu çerçevede tasvir edilen bir film afişinde yer alan "kadın çıplaklığı"nın neden olduğu çağrışım da dikkat çekicidir: "...İstanbul'da yer alan billboard veya diğer umum poster alanlarındaki kadın çıplaklığı için, böyle giderse 10 ila 20 arasında öngördüğüm cepheden anadandoğmalığın yer alacağı olgusundan önce..."

Bana göre, Eurimages'daki temsilcimizin bu gözlem ve tespitleri de yersiz ve de gereksizdir. Festivalin "market"ine katılan şirketlerin listelerinde yer alan bir kısım film için "şiddetin ve kitsch'liğin en aşağı derecesinden filmler" diye söz etmek bir sinema adamı olarak Kabil'in tabii ki hakkıdır. Ama "eloğlu"nun filmlerinde ve film afişlerinde karşılaştığı "kadın çıplaklığı"nı tepkisinin (ve yazısının) bu derece merkezine yerleştirmesi gerçekten yadırgatıcıtır.

Bu "takıntı", Kabil'in festivalde Uluslararası Eleştirmenler Ödülü'nü alan N. Bilge Ceylan'ın "İklimler" filmine yönelik eleştirisinde de karşımıza çıkıyor: "Gerçek hayatta yaşanabilecek bir olay örgüsünü resmeden film, ancak buradan herhangi yapıcı, aşkın bir noktaya ulaşamadan kalıyor, ihtiva ettiği bir ilişki sahnesinde de oldukça açık görünümlere ulaşıyordu."

Eleştirinin ilk bölümüne diyeceğim bir şey olamaz, "İklimler"i bildiği gibi eleştirmektedir. Peki ya eleştirir son cümleciği, yani "ihtiva ettiği ilişki sahnesinde de oldukça açık görünümlere ulaşıyordu" değerlendirmesi? Kabil gibi sinemaya uzun yıllar emek vermiş birisinin kaleminden "açık görünümlere" ifadesinin çıkması çok (hem de çok) şaşırtıcı değil mi? Soralım o halde: "Nesi açık!"

Zaten dikkat ettim, "açık görünüm- açık saçıklık" gibi ifadeler yazının "İklimler" dışındaki bölümlerinde de rahatlıkla kullanılmış.

Yazının son paragrafından, yazarın peşinde koştuğu sinemayı anlayabiliyoruz: "bir medeniyet çizgisinin inisiyatifiyle nefsaniyetin ulaşacağı ölçüsüz boyutlar yerine, mana dünyasının aşkınlığının ve insanın yaradılış prensipleriyle ahenkli bir sinema anlayışının yeşereceği, tefessüh halinde olan yeryüzü insanlığına nefaset ve nezahet sunan bir estetik ve ahlaki değerler manzumesi olabilecek filmlere yelken açılmaladır."

Bu arayışa da itirazım yok elbette... İsteyen istediğini arayabilir. Ancak unutmayalım ki, bu anlayış sinemaya (da) "ahlakçı" bir yaklaşımı gerektirmektedir. "Sinema"nın bunu kaldırıp kaldıramayacağı bambaşka bir konudur.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi