T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 22 HAZİRAN 2006 PERŞEMBE | ||
|
Lübnan eski Başbakanı Refik Hariri'yi İsrail mi öldürttü? Hariri'nin 14 Şubat 2005'te öldürülmesinden hemen sonra sorduğum ilk soru buydu. Ve bu soruyu soran birkaç kişiden biriyim. Cevaplar bugünlerde belirginleşmeye başladı. Nasıl mı? Şöyle: Bir çok suikastte olduğu gibi, Hariri suikastinde de suçlu hiçbir soruşturma yapılmadan ilan edildi. Suriye öldürmüştü. Şam yönetimine karşı korkunç bir baskı süreci başlatıldı. BM Güvenlik Konseyi harekete geçirildi. Suriye'nin derhal Lübnan'dan çekilmesi istendi. Sonuç alındı, Suriye ordusu çekildi. Şam, İsrail tehditlerine karşı en önemli mevzisini kaybetti ve savunmasız hale getirildi. Lübnan'da şiddetli bir Suriye karşıtlığı kampanyası başlatıldı. Ukrayna ve Gürcistan'daki gibi Kadife Devrim senaryoları uygulandı ama başarısız oldu. Hariri suikasti, Suriye'ye askeri müdahale gerekçesine dönüştürüldü. Ülkenin parçalanması planları konuşulmaya başlandı. Şam sokaklarında dayanışma çadırları kuruldu, saldırıya hazırlık tatbikatları başladı. ABD ve İsrail, Suriye'yi açık hedef ilan etti ve bunu dünyaya kabul ettirdi. Lübnan'da ise özellikle Suriye karşıtı kişilere yönelik suikastler devam etti. Gazetecilere, siyasilere yönelik bombalı saldırılardan, kentin özellikle Hristiyan mahallelerinde patlayan bombalardan hep Suriye sorumlu tutuldu. Dünya bu ithamları tartışmasız kabul ediyordu. Hiçbir ülke, saldırılarla ilgili soru sorma gereği bile duymadı. ABD/İsrail ne derse inandı. Çoğu zaman olduğu gibi. Suikastlerin sonuçlarının tartışmasız Suriye'ye zarar verdiğinin apaçık ortada olması, ABD ve İsrail'in politikalarıyla örtüşmesi kimseyi rahatsız etmedi. Beşşar Esad'ın eşi Esma Esad'ın internet yazışmalarını bile izleyen, Şayh Yasin ve Abdülaziz Rantisi gibi liderleri dünyanın sessiz bakışları arasında öldüren ve hiçbir tepkiyle karşılaşmayan, Arafat'ı ABD ile birlikte mezara gönderen ve dünyayı Suriye'yi yok etmeye çağıran İsrail istihbaratının suikastlerde hiç mi rolü yoktu? Bu köşede hem Hariri suikasti hem de ardından gelen saldırılar özellikle sorgulandı. Suikast, Hariri'nin bölgedeki para trafiğindeki rolünden ABD ve İsrail'in Suriye ile ilgili planlarına, ABD'nin Lübnan'da kurmak istediği askeri üsden yeni Ortadoğu dizaynına, Lübnan'da iç savaş senaryolarından 11 Eylül öncesi başlatılan suikast politikalarına kadar gereken bütün sorular sorularak ele alındı, İsrail ve ABD bağlantısı üzerinde duruldu. Tabi bu sorgulama da, büyük tepki topladı. Suikastleri Suriye'nin yaptığından emin olanlar ve bu hedefi belirleyenler bana ateş püskürdü. BM konuyla ilgili soruşturma başlattı. Alman Savcı Detlev Mehlis, soruşturmayı Suriye yönetimine karşı açık savaşa dönüştürdü. Ülkeyi ve yöneticilerini aşağıladı. CIA ve Mossad'la ilişkileri kanıtlanan Mehlis, hiçbir kanıt bulamayınca, yalancı tanıkları kullanmaktan çekinmedi. Görevi Belçikalı Serge Bramert devraldı. Mehlis'le kriz yaşayan Devlet Başkanı Beşşar Esad ve Suriye yönetiminde hemen herkes Brammertz'le işbirliği yaptı ve hazırlanan rapor BM Güvenlik Konseyi'ne sunuldu. Mehlis'in görevi devretmesinden sonra Suriye krizinin sakinleşmesi dikkat çekiciydi. Şimdi sıkı durun! Lübnan, suikastlerin arkasındaki gizli gücün İsrail olduğu gerekçesiyle bu ülkeyi BM Güvenlik Konseyi'ne şikayet etmeyi tartışıyor. Lübnan askeri polisi ve gizli servisinin uzun süredir yürüttüğü gizli operasyonlar, İsrail bağlantısını açığa çıkardı. Siyasi suikastlerde kullanılan Lübnanlı Mahmud Rafa ve Filistinli Hasin Hattab'ın Mossad'a bağlı çalıştıklarını, Hariri suikastine benzer şekilde öldürülen İslami Cihad lideri Mahdum Maczib ile kardeşine yönelik suikasti aynı yöntemlerde düzenlediklerini, istihbarat ve teknolojiyi İsrail'in sağladığını, Mossad adına havaya uçurdukları 5 kişinin ölümünden sorumlu olduklarını itiraf etti. Lübnan Dışişleri Bakanı Fevzi Saluk, "Tel Aviv'i BM Güvenlik Konseyi'ne şikayet edeceğiz ancak önce uluslar arası kamuoyu önünde teşhir edeceğiz" açıklamasına Beyrut'taki ABD Büyükelçisi Jeffrey Feltman, "Eğer Lübnan bunu yaparsa Lübnan-ABD ilişkileri sekteye uğrar" tehdidiyle cevap verdi. Uçaklardan gönderilen sinyallerle patlatılan bombalar gibi, Hariri suikastinde de kullanılan teknolojinin İsrail'e ait olduğu ortada. İsrail adına hareket edip Suriye'ye ateş püsküren Türk basını bu bilgilere itibar etmedi. Sustu. Hala susuyor. Neden? Çünkü Hariri suikastinde oklar İsrail'i ve ABD'yi göstermeye başladı. Şimdi de konuşsalar ya! Biz yanılmadık. Doğru iz üzerindeyiz ve haklı çıkıyoruz. Suikastler üzerinden nasıl politika yürütüldüğünü merak edenlere 7 Haziran 2005 tarihli "Suikastlerin izini takipedin!.." başlıklı yazıyı öneririm.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |