T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 30 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Evler ve adamlar...

Tek parti dönemi aşırılıklarını biliriz. Sezai Karakoç'un 'Evin sesi' yazısı o dönemde yaşananları mükemmel resmeder: Bir evde âyin yapıldığı ihbarıyla yola çıkan görevliler evden Kur'an sesi geldiğini duyarlar; ancak tuhaf bir şey olur, Kur'an sesi gelen eve yaklaşıldığında ses kaybolur, yeniden uzaklaşıldığında ise ses yeniden kulaklara erişir... Sezai Karakoç'un usta kalemiyle resmini çizdiği o evler sayesinde, 1000 küsur yıllık bir gelenek kesintisiz süregelmiştir.

Evler önemli olsalar da tek başına fazla bir anlam taşımazlar, geleneği sürdürecek adamlara da ihtiyaç olduğu açıktır. O dönemde ve sonrasında meşakkatli bir misyonu hiç yüksünmeden, bedelini ödemeye hazır bir tevekkülle üstlenmiş iddiasız adamlar hep varolmuştur. Onlar da, tıpkı o dönemin evleri gibi, uzaktan başka yakından başka görüntü verirlerdi. Bugünün Türkiyesi'nde varlığını sürdüren gelenek, o evler ile o adamlara çok şey borçludur.

Anadolu'nun dört bir yanında, İstanbul'da, başkent Ankara'da da vardı o adamlar. Geleneğin kaydını tutan yayınlardan her ilde kimlerin olduğu öğrenilebiliyor, hangi evlerde misyonlarını yerine getirdikleri de... Benim bir dönemine tanıklık ettiğim İzmir'de, o evlerden biri, Kestanepazarı Camii etrafında oluşmuş 'İmam Hatip ve İlahiyatta Öğrenci Yetiştirme Derneği'ydi. Bu iddiasız dernek, İzmir'de sonradan fakülteye dönüşen bir yüksek okul ile sayısız okul açmakla yetinmemiş, elinden tutulmazsa köyünde kaybolacak binlerce gence de eğitim imkânı sağlamıştır.

O evde pek çok adam gibi adam vardı da, biri hep diğerlerinden daha önde olmuştu: Ali Rıza Güven... Tanıyanların 'Hacıamca' diye andıkları Ali Rıza Bey, kısa süren memuriyeti sonrası atıldığı ticarî hayatta başarılı olmuş biriydi; ne kadar iyi niyetli, ne kadar cömert ve ne kadar özveri sahibi biri... Kendisine emanet edilen küçücük çocuklara, iyi yetişip ülkesine olumlu katkılarda bulunacak birer hizmet eri olmaları için gözü gibi baktığına tanıyanların hepsi tanıktır.

Çok çok ileri yaşlarında ferini kaybetse bile delici bakış özelliğini kaybetmeyecektir gözleri...

İsminin önüne 'gâvur' sıfatı konularak anılan bir ilden söz ediyoruz. Bir yüzyıl önce Müslümanı azınlık teşkil eden bir ildi İzmir; kurtuluş sonrası kavuştuğu yeni özelliğin, aradan geçen bunca zamana rağmen, eski ününü kaybettiremediği bir ilimiz... İzmir'in neden hep muhalif, neden hep yeniliklere açık, neden hep aykırı olma ihtiyacı duyduğunu anlamak, insanlarını yakından tanımadan mümkün değildir.

İsimlerini anmadıklarıma haksızlık etmek istemem, ama yarım asır öncenin İzmir'inin 'adam gibi adam' sınıfına giren birkaç ileri geleni vardı. Türk Ocağı Başkanı Dr. Baha Kitapçı nasıl unutulabilir? Ya da, aldığı kolej eğitimini din âlimi yetiştirme becerisine dönüştürmüş, ileri yaşlarına kadar kalemi elinden bırakmamış Raif Cilasun'u? Kendisi önde görünmediği halde varlığını hep hissetiren hamiyetperver Ahmet Tatari'yi... Ali Rıza Güven, işte bu ve benzeri güzel adamların birleştiği bir ana arter gibiydi İzmir'de; her zaman vermeye hazır, her zaman herkese açık ve her zaman gıllıgışsız...

Biliyorum, şimdilerde İzmir'de de, Anadolu'nun dört bir tarafında olduğu gibi, nice hamiyetli, ilgili ve bilgili adamlar var; Ali Rıza Güven'e atfettiğim özellikleri o yeni adamlar da kişiliklerinde taşıyor... Ancak, Ali Rıza Güven ve diğerlerini bugünün adamlarından ayıran, 'adam' olmanın zor ve bedel ödemeyi gerektirdiği bir ortamda "Ben varım" diye öne çıkmalarıydı. Bugün her yerde varolan adamlar, ismini duymamış olsalar bile, varlıklarını, Ali Rıza Güven gibilere borçlular... 'Evin sesi' döneminin zor günlerinde misyonu omuzlamış, almayı hiç düşünmeden hep kendilerinden vermiş adamlara... Allah onlardan razı olsun.

Hacı Ali Rıza Güven önceki gün Sevdiğine kavuştu. 94 yaşındaydı. Dün de sevenlerinin omuzlarında son ikametgâhına tevdi edildi. Yetişmesine katkıda bulunduğu dünün çocukları-gençleri ile onların yetiştirdiği bugünün çocukları-gençleri dualarını eksik etmeyeceklerdir. Sizler de etmeyin. Nur içinde yatsın.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi