T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 30 HAZİRAN 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Komplocu var, 'komplocu' var...

"Önce sana bir şey oldu, sonra da başka yazarlara" dedi dostum. İddiasına göre, artık 'komplocu' yazılar yazmaktan geri duruyormuşum, daha önce o ihtiyacı ben karşıladığım için kendilerini tutan yazarlar şimdilerde 'komplocu' yazılar yazmak zorunda kalıyormuş...

Ona da anlattım: İnsan aklının en sağlıklı eylemi meraka dayalı kuşku duymaktır... Bugün olup bitenlere kuşkuyla yaklaşan Mehmet Barlas, Ergun Babahan ve Güneri Cıvaoğlu gibi yazarlara, "Amerika düğmeye bastı, ekonomi sarsıldı" sonucuna vardılar diye 'komplocu' mu diyeceğiz? Hayır. Ancak ben onlar gibi düşünmüyorum; bugün yaşananları 'dış parmaklar'ın değil, ihtiraslı bir-iki pir-i fâni ile ideolojik saplantıları patronlarına zarar verecek kadar gözlerini kör etmiş birkaç yayıncının günah hanesine yazıyorum...

ABD düğmeye bassaydı, bunu, güdümündeki IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar eliyle veya desteğiyle yapardı. Dünya Bankası ve IMF şu sırada herkes kadar şaşkın. Yatırım yaptıkları Türk ekonomisinin bir an önce eski sağlığına kavuşmasını bekler gibiler...

Barlas, Babahan ve Cıvaoğlu 'saygın' yazarlar elbette, ama ABD konusunda yetkin konumda olmadıklarını herhalde kendileri de kabul ederler. O işin 'kompetanı' isimler onlar gibi düşünmüyor. Konuya ilişkin ilk yazımın çıktığı gün devreye giren iki köşenin Washington'un eğilimiyle ilgili yazdıklarına daha fazla kulak vermemi hoş görmeliler...

Beraberce okuyalım: "Bir şey kesin: Bu, bir 'kriz' değildir. 'Kriz eşiği' ya da 'habercisi' de değildir. / Ortada basılan bir 'düğme' de yoktur. Tam tersine, Abdullah Gül'ün 'Tahran misyonu'ndan sonra, Washington tarafından özel bir önem verilen önümüzdeki haftaki 'Washington ziyareti', oradaki ellerin 'düğmelerden çok uzakta' olduğuna delalettir."

İkinci 'uzman' görüş de en az birinci kadar keskin: "Komplo teorisyenleri 'ABD'nin Türkiye ekonomisinden desteğini çektiği için panik yaşandığı' görüşünü de taşıyorlar. / (..) ABD'nin AKP'yi yıkmaya kalkması için AKP'nin kendisinin temel bir çıkarına engel olması gerekir. / Tersine, AKP hükümeti şu dönemde ABD'nin çıkarları doğrultusunda çok büyük gayret gösteriyor. / (..) Kimse düğmeye basmadı, sadece uluslararası spekülatörler Türkiye'ye güvenlerini hem ekonomik hem de siyasi arenada büyük çapta kaybettiler!"

Diğer yazar dostlar herhalde bana darılmazlar; çünkü konu ABD politikalarıysa, alıntıları yaptığım köşelere bakarım ben ilk önce. Ne yapayım, zihnim kategorik çalışır benim. "Asker ne düşünüyor?" diye sorduğumda cevabını almak için göz atacağım köşeler farklıdır, "Bush ne düşünüyor?" soruma cevap teşkil edecek köşeler ise daha farklı...

Yine de, en başta tespitini aktardığım dostumun 'benim bıraktığım boşluğun başkaları tarafından doldurulduğu' tezini bütünüyle yabana atmayın... Gerçekten de, Türk basını, şu sıralarda, kısa süre öncesine kadar hiç rastlanmamış derecede 'komplo kokan' değerlendirmelerle dolu. İletişim profesörü de olan Radikal yazarı Haluk Şahin'in son yazısını okurken, içimde bir yerlerde "Haluk Hoca, sen de mi?" nidası koptu.

Radikal yazarı siyasette yeni oluşum arayışlarında adı geçen Yılmaz Büyükerşen'i çok beğenirmiş. Bunu anlattığı yazısının bir yerinde, "Niye adının yıpranmış isimler tarafından eskitilmesine izin veriliyor? Bu da bir oyunun parçası mı?" diye soruvermiş... Komplocu' bir yaklaşım... Hayret!

Geçenlerde bir dost grubuyla sohbet ederken, yakın geçmişe ait bir 'komplo' öyküsü dinledim, çok hoşuma gitti. Ak Parti'yi, iktidara, MHP lideri Devlet Bahçeli'nin ısrarlı tavrına borçlu olduğumuz 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan erken seçim getirdi. Partisini hükümet dışında bırakacak bir 'komplo'ya mâruz kaldığına inanıyordu MHP lideri; onu önlemek için istemişti erken seçimi...

Peki bu kanaate nereden varmıştı? Kahramanlarından birinin ağzından dinlediğim öykü bu soruya cevap teşkil ediyor işte...

ANAP ile DYP'nin o zamanki genel başkan yardımcıları Kenan Sönmez ile Ufuk Söylemez Ankara Trilye Restoran'da buluşup yemek yemişler... Anlatan "Şaka olsun diye" olduğunu belirterek mevcut hükümeti yenileme gereğinden, DYP'nin koalisyona katılmasının iyi olacağından söz ettiklerini söyledi. Yan masada bazı rütbeli subaylar varmış, "Masalar birleşti, onlar da şakamıza katıldı" diye ekledi anlatan...

'Şaka olay', iki gün sonra, bir gazeteye, "Trilye'de koalisyon pazarlığı" manşetiyle yansıyınca Devlet Bahçeli'nin kulağına kar suyu kaçmış... Ardından, benim burada sürekli izini sürdüğüm Hürriyet'in Frankfurt tesislerindeki 'yeni koalisyon manzarası' da patlayınca...

Daha önce yazmış mıydım: Komploculuğun da bir bedeli vardır...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi