T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 30 HAZİRAN 2006 CUMA | ||
|
İsrail kaçırılan askerini kurtarma iddiasıyla dün tanklarla Gazze'ye girdi, ortalığı birbirine kattı. Tutuklanan Filistinli bakan ve milletvekilleri, bombalanan köprü ve enerji santralleri, zarar gören yüzlerce sivil... Uluslararası çevrelerden gelen açıklamalar derde derman olmadığı gibi, herkesin konumunu da çok güzel yansıtıyordu. Avrupa Birliği "krizi diplomasiyle çözün" mesajı verdi. BM temsilcisi "kaçırılan askeri kurtarmaya hakkınız var, ama siviller zarar görmesin" dedi. Türkiye durumdan duyduğu kaygıyı dile getirdi. Türkiye duygusal olarak bu durumdan olumsuz etkilendiğini ve tasvip etmediğini vurgularken, Birleşmiş Milletler İsrail'in bu tür müdahalelerine ses çıkarmayacağını, müdahale ederken yanlızca sivillere daha az zarar verilse iyi olacağını ima etmiş oldu. Avrupa Birliği ise her zamanki gibi ne sorunu algıladığını, ne de bir şey yapabileceğini ifade etti. Yani dünyanın hiçbir yerindeki hiçbir sorunla ilgili bir vizyon ve fikir sahibi olmadığını gösterdi. İsrail ayrıca Suriye hava sahasında savaş uçaklarını uçurarak gövde gösterisi yaptı. İsrail bu hareketlerle ne demek istiyor? "Kardeşim ben istediğimi yaparım, mutlak güç sahibiyim, benimle şaka yapılmaz". BM'nin hiçbir kararına uymayan İsrail'e karşı cılız sesle konuşması da anlaşılabilir bir durum. Yahudilerin bir dönem ezilen ve duygusal haklılık taşıyan hali, İsrail'in vurdumduymaz ve hak hukuk tanımaz tavırlarıyla ortadan kalkmaya başladı. İsrail'in giderek hukuk tanımaz bir savaş makinesine dönüşmeye başlaması bölgede kendisiyle iş tutan ülkeleri de zor durumda bırakacaktır. Tüm bunlar "uluslararası meşruiyet" ile "güç dengesi" ilişkisini sorgulattırıyor. Meşruiyetin kaynağı nedir? Hak/hukuk, toplumsal/sözleşmesel ve kurumsal destek mi; keyfilik, güç ve çıkar ilişkisi mi? ABD'nin ve İsrail'in son dönemlerdeki keyfilik, şımarıklık ve aşırı güç kullanan "meydan okuma" tavrı batılı/evrensel değerlere duyulan sempatiyi ciddi şekilde zedeliyor. Toplumsal psikoloji derinden gelen etkili dip dalgaları gibidir. Toplumlarda oluşan nefret günün birinde umulmadık bir yerde ve umulmadık bir şekilde ortaya çıkar ki, kimse karşısında duramaz. İsrail'deki sivillere yönelik şiddet eylemleri gereken tepkiyi bulmadığında İsrail'in yeni saldırıları için zemin oluşturmakta, bu da yeni Filistin eylemlerine kapı açmaktadır. Bu kısır döngüyü kırmak Olmert, Abbas ve Haniyeh'in sorumluluğudur. İsrail'in sivillere zarar vermesi, toplumsal hizmet mekanlarını (köprüler, enerji santralleri vs.) bombalaması, yani birilerinin hatasını tüm topluma fatura etmesi kabul edilemez. Kimse başkasınının suçunun cezasını çekmek zorunda değildir. Sırf Yahudi olduğu için bir insanı dışlamak ya da başka bir Yahudi'nin suçunun cezasını Yahudi diye farklı bir insana kesmek nasıl kabul edilemezse, kaçırılan bir asker sebebiyle ortalığı savaş alanına çevirmek de kabul edilemez bir durumdur. Devletler terör örgütleriyle şiddet, acı ve cinayette yarışamazlar. Devletler illegal örgütler gibi sorumsuz değildir. Hak, hukuk, anayasa, uluslararası sözleşmeler devletlerin yetki alanlarını belirlerler. Devlete güç veren bu kurallardır. Devletler bu kuralları hiçe sayarsa, kendilerine verilen meşru güç kullanma hakkını aşarak illegal örgüt gibi hareket ederlerse meşruiyet alanlarını yok ederler. Abbas ve Haniyeh'in İsrail'e yönelen roket saldırılarını durduramaması ve kaçırılan askerin iadesi için bir varlık ortaya koyamaması İsrail'in müdahelesini hazırlamıştır. Son olaylar sadece İsrail-Filistin müzakerelerinin durumunu değil, Filistin'in iç siyasal dengelerini de alt üst edecektir. Umarız bir an önce sağduyu hakim olur ve siviller daha fazla zarar görmezler.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |