T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
S İ N E M A | |||
|
Ölmemiz gerekiyorsa, erkek gibi ölelim...
Kısacası, ikisi de artık hayatlarının son dakikalarına geldiklerinin farkındadırlar. Şimdi bir tek amaçları vardır: Kendilerine karşı öfke dolu Bolivyalı askerlerin eline düşmeden, tez elden "erkek gibi" ölmek... İki eski dost birbirlerine son kez bakar ve "1, 2, 3" diye bağırarak var güçleriyle dışarı fırlarlar. Onlar kalan mermilerini sağa sola rasgele savururken görüntü donar, havada asılı kalmış olan kahramanlarımıza doğru yaklaşır ve bu hareketsiz film karesine ürkütücü silah sesleri eşlik eder. Böylece, yönetmen George Roy Hill de sinema tarihinin en hüzünlü final sahnelerinden birine imza atmış olur. İşte, o unutulmaz final sahnesi yandaki fotoğraftır.
Hill'in kendi türünde klasik mertebesine erişen ünlü yapıtı, herkesin kendi kuralını koyduğu Vahşi Batı günlerinin iyiden iyiye sonlarına yaklaşıldığı bir dönemde, ABD topraklarının artık neredeyse tamamının devlet güçlerinin denetimine girdiği 1900'lerin başlarında geçer. Gerçekten yaşamış Amerikalı iki banka soyguncusu olan Butch Cassidy ile çırağı Sundance Kid, suçluları hiç tereddütsüz ipe gönderen Birleşik Devletler'de iş tutmalarının gün geçtikçe daha da zorlaştığını görünce, o dönemde hâlâ büyük ölçüde otorite boşluğu içindeki Latin Amerika topraklarına göç etmeye karar verirler. Hayâllerindeki ülke ise Bolivya'dır. Bu planlarını gerçekleştirip Bolivya'ya giden ikili, her ne kadar özlemle aradıkları kanunsuz ortamı ilk zamanlarda bulur gibi olsalar da çok geçmeden bu ülkede de adları kara listeye geçecek ve gerçekleştirdikleri soygunlardan sonra Bolivya makamları kalabalık bir kuvvetle adamlarımızın peşlerine düşeceklerdir. En başta aktardığımız, küçük bir köy kafeteryasında gerçekleşen o pusu da ikilinin sonsuza kadar özgürce soygun yapma hayâllerinin sonunu getirir.
Başrollerindeki Paul Newman (Butch) ve Robert Redford'un (Sundance) son derece uyumlu bir ikili oluşturdukları film, finaliyle olduğu kadar Newman ve Katharine Ross'un birlikte bisiklet sürdükleri anlarla da beyazperdenin simgeleşmiş sahnelerinden birine ev sahipliği yapmaktadır. Bu sahneye eşlik eden -B.J. Thomas'ın seslendirdiği- Burt Bacharach bestesi "Rain drops keep falling on my head", ıslıkla en iyi çalınabilen parçalardan biri olarak, o gün bugündür sözkonusu filmi izlemiş olan hemen herkesin bisiklete binerken dudaklarını süslüyor. "Sonsuz Ölüm", saat dakikliğinde işleyen öyküsü, yetkin oyunculukları, usta işi görüntüleri ve güzel melodisiyle bir başyapıt olduğu gibi, aynı zamanda sinemanın gerektiğinde ne denli güçlü bir manipülasyon aracına dönüşebildiğinin de en sağlam kanıtlarından biridir. Çünkü bizlere banka ve tren soyan, milleti dolandıran, önlerine çıkan herkesi öldüren, velhasıl neredeyse attıkları her adımda yasaları çiğneyen bu iki adamı müthiş bir şekilde sevdirir, onlarla öykü boyunca özdeşlik kurmamızı sağlar. Kahramanlarının idealleri her ne kadar uygarlığın kurallarına aykırı olsa da bizler yine de onların tarafını tutar, verdikleri mücadeleyi kazanmalarını isteriz. Yönetmen finalde buna izin vermediğinde ise gözlerimizden bir kaç damla yaş süzülmesine engel olamayız. İşte bu da sinemanın -dümene geçenin niyetine göre- zaman zaman "rahmanî" zaman zaman da "şeytanî" amaçlar için kullanılabilen o korkutucu gücüdür.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |