T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 1 MART 2006 ÇARŞAMBA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
  Son Dakika
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Gazetecinin kulağı

Şu Ertuğrul Özkök âlem adam, gözünü budaktan lâfını dudaktan sakınmıyor. Bu defa hedefinde Yılmaz Güney var. Bol ödüllü 'Duvara Karşı' filminin yönetmeni Fatih Akın'ın Yılmaz Güney belgeseli çekmeye hazırlandığını duyunca yazdığı yazıya, Güney'in oğlunun, "Babam bana Mao'nun konuşmalarını ezberletir, unuttuğumda kulağımı çekerdi" sözlerini almış. Hürriyet yönetmeninin dediği şu: "Eğer oğlu, 'Kulağımı çekerdi' diyorsa bilin ki Yılmaz Güney onu dövüyormuş..."

İlginç çağrışımlar...

Benim zihnim de onunki gibi çalıştı dün ve Yılmaz Güney'in oğlunun kulağını çekmesinden, bir politikacının ünlü gazetecilerin kulaklarını çekmesine akıverdi. Arada Hürriyet başyazarı Oktay Ekşi'nin önceki gün kaleme aldığı bir yazıya konarak...

"Gazetecilerin kulağını çeken politikacı", evet yanlış okumadınız... Ama önce, ara durak olan Oktay Ekşi'nin iktidar partisi mensuplarının gazetecilerle ilişkisini anlattığı yazısında ne söylediğini okuyun. Gazeteci döven Isparta Belediye Başkanını kınadıktan sonra şunu yazdı Hürriyet başyazarı: "Hoş o da büyüklerinden gördüğünü yapıyor: / Nitekim 2004 yılının son günü Başbakan Tayyip Erdoğan'ın, Karabük'te iken kendisini izlemekte olan bir gazeteciyi, sorduğu soruya kızınca dirsekleyip; / 'Leş gibi içki kokuyorsun' dediğini unutmuş değiliz..."

Kötü muamele gerçekten unutulmuyor; 50 yıl önce yaşanmış olsa bile...

Gazetecilik mesleğinin en kıdemlilerinden halen Milliyet'te yazan Yılmaz Çetiner'in şu yakınlarda çıkan 'Nefes Nefese Bir ömür Kitabı'nı okurken, 1960'lı yılların ikinci yarısında Ankara'da yaşadığı günlerde başından geçmiş bir olay dikkatimi çekti (s. 505). 'Kerkük' konusunun şimdi de güncel olması sebebiyle...

Yılmaz Çetiner Kerkük'ü de ziyaret ettiği Irak'tan yeni dönmüş, zihninde oradayken dinledikleri capcanlı... İsmet İnönü'yle buluştuğunda, pattadak, "Paşam, Musul ve Kerkük'ü niçin Araplara bıraktık? Bu bölge ilân ettiğiniz Misak-ı Milli sımırları içinde?" diye soruvermiş... "Biraz patavatsızca bir soruydu bu, sonradan nasıl sorduğuma hayret ettim" diyor anılarında Çetiner...

İsmet Paşa ne yapmış biliyor musunuz? Hayır, "Leş gibi içki kokuyorsun" diye azarlamamış; Milliyet gazetesi Ankara Temsilcisinin kulağına asılmış... Sıkı soru soran başkalarına da böyle yaparmış; Yılmaz Çetiner "Aslında bir iltifat, bir madalyaydı bu" diyor...

İsterseniz, İsmet İnönü'nün gazetecilere nasıl davrandığına dair satırları birlikte okuyalım: "İsmet Paşa'dan tarihî bir yanıt aldım; ama ne pahasına... O meşhur kulak çekme acısına katlanarak! Paşa özellikle sevdiklerine yapardı bu işkenceyi. Bir iltifattı bu. Rahmetli Örsan Öymen'e de yapmıştı. Fakat o da insanı öyle zor durumda bırakan sorular sorardı ki! Sonra Mete Akyol da aynı şekilde kulağı çekilenlerdendi. O devrin yetenekli iki genç gazetecisi, İsmet Paşa'nın güvenini kzanmış meslektaşlarımdı. Bana gelince... Ben de nihayet kulağımı kaptırmıştım İsmet Paşa'ya! Aslında bu madalyaydı."

Sonra, "Paşa, kulağımı çekti ve dedi ki" diye devam ediyor Yılmaz Çetiner...

Ben Ertuğrul Özkök olmadığım için, 'kulak çekmek' fiilini 'dayak atmak' gibi daha ileri bir eylemin metaforu görmüyorum. İsmet Paşa'nın dâvetliler önünde tekme tokat gazeteci döveceğini sanmıyorum da ondan... Ancak, kulağı çekilen gazetecilerin, sonuçta bir politikacı olan İsmet Paşa'ya ne tepki verdiklerini de merak ediyorum. Yılmaz Çetiner itiraz etmemiş, hatta bunda bir 'yakınlık gösterisi' hissedip gururlanmış da...

Babası bir zamanlar CHP'den milletvekilliği yapmış, gazeteciliğe 1950 öncesinde başladığına göre yolu kimbilir kaç kez İsmet İnönü ile kesişmiş Oktay Ekşi'nin de 'hatırlı' veya bir başka deyişle 'madalyalı' gazetecilerden olup olmadığını, ayıp değil ya, doğrusu çok merak ediyorum. Ne dersiniz, İsmet İnönü şimdilerde Hürriyet'te başyazarlık yapan Basın Konseyi Başkanı Oktay Ekşi'nin kulağını da çekmiş midir?

Zor soru sorduğu için kulağı çekilmişse kendisini 'iyi gazeteci' sayacağız, çekmemişse 'mesafeli' davrandığı için alkışlayacağız.

Musul ve Kerkük'le ilgili soruya İsmet İnönü'nün nasıl cevap verdiğini merak edenler için o bölümü de kitaptan aktarayım: "Kulağımı bıraktı; hafifçe öksürerek devam etti: 'Eğer biz Musul'u almaya kalkışsaydık, Edirne ya da İstanbul elden gidebilirdi. Bu öyle bir dengeydi ki, hazırlıktan önce süreyi uzattılar. Sonra görüşürüz dediler. Ama onların en büyük emeli, şartı Musul'du. Israr edersek, diğer topraklarımızdan kaybımız olurdu. Hatta Lozan Antlaşması tehlikeye düşerdi."

Söylenenler 50 yıl sonra bile hatırlandığına göre 'kulak çekme' etkili bir yöntem olmalı...

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi