T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 4 MART 2006 CUMARTESİ | ||
|
Kaset savaşları başladı. Başbakan Erdoğan'ı, bu defa, Prof. Esat Coşan'la "eğleşirken" görüyoruz. Yanlarında Maliye Bakanı Kemal Unakıtan var. Kemal Bey sakallı. İhtimal ki, başka kasetler, başka görüntüler de çıkacak. Fakat ben, meseleye, başka bir açıdan bakıyorum. Makul çoğunluğun, vaktiyle hapislere atılmış, siyaseten dışlanmış, hâlâ birtakım abuk-sabuk yasaklarla uğraşan bir siyasetçiyle kaderini "bu ölçüde" tevhid etmesini neye hamletmeli? (Buradaki makul çoğunluğun, medya çemişinin kavramsallaştırdığı "manipülatif çoğunluk"la ilgisi yok, adına "halk" denilen kara kalabalıklardan sözediyorum.) Yeni gözden düşürme kampanyaları açıldıkça, ortaya yeni kasetler döküldükçe, o siyasetçiye dönük sevginin dozu artıyor. Giderek bağlanmaya dönüşen bir sevgi bu. Bu, elbette, sadece bir olguya değil, bir "sosyoloji"ye işaret ediyor. Bir sosyolog olarak Emre Kongar, bunu görüyor mu mesela? Kimseyi savunmak adına söylemiyorum. Kasetlerdeki dünyayı, o eski ilişki biçimini, bugün fazlasıyla anakronik kaçan bildik "siyaset yapma alışkanlığını" savunduğum da söylenemez. Kaldı ki, meşru çerçevede herkes herkesle görüşebilir, herkes herkesle aynı karede görünebilir. Hem, kim on yıl önceki gibi? Kasetleri temin edip servise koyan arkadaşlar da dahil, kaçta kaçımız on yıl önceki gibi düşünüyoruz? Hangimiz on yıl önceki, yirmi yıl önceki yerdeyiz? Reha kardeşimiz, örneğin, "Atina'dan bildiriyor"du. Süleyman Bey, "darbe geleneği"yle ödeşmekten sözediyordu. TÜSİAD üyesi yayın müdürü, devlet katlarında ihale kovalıyordu. Kıymetli başyazar Oktay Ekşi, Andıç belgesinden yola çıkarak, "Alçakları tanıyalım" gibilerden yazılar yazıyordu. Kasette "suç" vehmedip "bunlar böyledir işte" diye üst perdeden ahkam kesen arkadaşımız (ismi lazım değil), sağcı ve muhafazakar bir gazetede "sağ görüşlü" yazılar yazıyordu. Herşey değişti. Mesela Çevik Bir "sivil toplumun önünü açmak için" Cumhurbaşkanlığına aday olduğunu açıklamamıştı henüz. Süleyman Bey Çankaya hesapları yapmıyordu. Güven Erkaya dinç ve sağlıklı bir askerdi. "Soğuk savaş"ın biçimlendirdiği kavramlar henüz tedavülden kalkmamıştı. Değişmeyen tek kişi İlhan Selçuk... Bir tek İlhan Selçuk... Doğu Perinçek bile değişti yahu, siz ne diyorsunuz! Eskiden, "Kemalist burjuvazi işçiyi ezmiştir, kurtuluş savaşı Yunan emekçilerinin zaferidir" diyor ve orman yakan güvenlik güçlerine verip veriştiriyordu, şimdi kemalist barikatlarda "gericilere karşı" savaş veriyor; sağlam ve sahih bir müntesip oldu... Şimdi iktidarda bulunan parti kurulduğunda, keyfiyet, bir kısım siyasetçiyi, mason dayanışmasına benzer yapılanmalarıyla belediyelerden kartel gazetelerine iftira servisi yapan bazı arkadaşları, büyük burjuvanın komprador kesimini, belli bir bürokrat azınlığı ve "militer" alışkanlıklara sahip bir kısım medyayı derin kederlere garketmişti. Belki de bu partinin, Türkiye'yi içine yuvarlandığı siyasetsizlik ortamından kurtaracak bir "çıkış", bir "şans", bir "imkan" olmasıydı bu arkadaşları ürküten. Kimbilir... Herşeye rağmen, bu parti (başka dönemlerde kurulan pek çok parti gibi) siyasette yeni bir kulvar açacak, ANAP'ıyla DSP'siyle MHP'siyle, CHP'siyle tüm partilere itibarını iade edecek bir girişimdi... Çünkü, halk siyasetçiye güvenmiyor, siyaseti "çözüm mercii" olarak görmüyordu. Siyasete yönelik halk tepkisi (28 Şubat'ın ve ekonomik krizin de ittirmesiyle) mihver değiştirip, parlamentoya ve siyaset kurumuna karşı her düzeyden kabul gören bir "çürütme kampanyası"na dönüşmüştü. Türkiye'nin çıkışı, herşeye rağmen, "siyaset"ten geçiyor. Siyasetin çıkışı da, ne garip tecellidir ki, kasetlerle yok etmeye çalıştığımız siyasetçinin varlığına bağlı, hâlâ...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |