T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 26 MART 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Yahşi ve yaman

Zamâne içre mücerrebdir intikaam-i zemân/Hemîşe yahşiye yahşî verer, yamâne yaman! (Fuzûlî). İşin sonunda, bireysel düzeyde de böyledir. Zerre ağırlığında hayrı olanın karşılığı zayi edilmez ve zerre ağırlığında şerri olan da hiç değilse Din Günü'nde hesâbını bizzat görür, vicdan sızısını ve utancını yaşar, bu "yaman" (şerr) kendi benliğine yönelik ise, kendi nefsine zulmetmiş, meselâ başkasının zulmüne boyun eğerek kendisine "zillet"i lâyık görmüş ise, yahut alkollü içki kaçamağı gibi bir günah işlemiş ise, fakat Yüce Sevgili'yi ve Ehl-i Beyt'i seviyorsa, daha sonra şefaate nail olması ümîdi vardır. Başkasına zulmetmiş ve zulmettiği insan veya hayvancağız o'na hakkını helâl etmiş ise, yine şefaate nail olması ümîdi vardır. Etmemiş ise, bir kin ve intikam, bir işkence evi -hâşâ- değil, bir arınma ve tedavi yeri, bir hastahane konumunda olan cehennemden geçmesi gerekir.

Nihaî olarak Fuzûlî Merhum'un söylediği doğrudur. Ancak, Dünya hayatında ve ferdî (bireysel) düzeyde de doğru olmakla birlikte, her kötü kişi cezâsını dünyadaki mahkemelerin hükmü ile çekmediği için, kötünün dünyada karşılaştığı ceza da herkes tarafından bilinemediği için, Fuzûlî'nin doğru sözünün genel bir kuralı ifade etmediğini düşünenler çoktur.

Buna karşılık; toplum hayatında kötünün egemenliğine engel olunamamış ise, o toplumun durumuna ibret gözü ile bakan, "nasıl iseniz öyle yönetilirsiniz" buyuran Yüce Sevgili'nin her zaman olduğu gibi yine gerçeğin ta kendini söylediğini kabul ve ikrar eder. Burada "yönetim" diye karşıladığımız kelimeyi şöyle de ifade edebiliriz: Nasıl iseniz, size öylece velâyet edilir. (Emâneti ehline tevdi edecek bilinç ve ahlâka sahip değil iseniz tagutî velîlerin eline düşersiniz.) Doğrusunu Allah bilir, herhalde Montesquieu aynı gerçeği ifade ederken dolayısı ile de olsa bu hadîs-i şerifin etkisinde kalmıştır.

Bir toplumun, yoldan sapmakla kötü duruma düştüğü gerçeğini bugün "süper güç" görünen Amerika'nın durumunu gözden geçirmek ile de görebilirsiniz. Hitler'e karşı çıkan Amerika ile, İslâm'ı yeryüzünden silmeye çalışan Amerika'nın durumu aynı mıdır?

Her toplum içinde iyi bireyler vardır. Fakat o toplum bir musîbet ile karşılaşırsa iyi bireylerin de "zarar" görmesi; onların da "emr bil-ma'ruf" ve "nehy an-il-münker"deki kusurlarının ve hareketsizliklerinin karşılığıdır. Bu kusurlarının karşılıklarını Dünya'da görmeleri, onların ebedî olarak husrana uğradıkları anlamına gelmez.

Her millet, her toplum, o ülkede zulmün her türlü tezahürüne karşı çıkmalı, dayanışma ve elbirliği ile zulmü önlemeli, Sevgi'nin adaletini hakim kılmak için elinden geleni yapmalıdır.

İltihaplı yaranın üzerine bant yapıştırıp gizlemekle o toplumun maruz kaldığı tehlike önlenmiş olmaz. Tarihi, hatta yakın geçmişi bir yana bırakalım, bir toplumda zayıflar eziliyorsa, "Mustaz'af" olgusu varsa, hayvanlara zulmediliyorsa, gayrimüslimlere bir bahane, Müslümanlara başka bir bahane ile hakları verilmiyorsa, "sokak çocukları", "sokak köpekleri"nden iyi durumda değil iseler, çocuk istismarı ve fucur olguları varsa, kadına zulmediliyorsa, töre cinayetleri ve bakıcısız-gözeticisiz, çaresiz kızcağız ve kadıncağızların fuhşa sürüklenmeleri önlenmiyor, tam aksine teşvik ediliyorsa, bu olgulardan birisinin dahî müzminleştiği bir toplum hastalıklı bir toplum demektir. Bu yaraları sağaltacak yerde üzerine bant yapıştırarak gizlemeye çalışmak yaranın içe işlemesine, azmasına, gangren olmasına yol açar. Emr bil-Ma'ruf ve nehy anil-Münker "farz-ı kifaye" değildir, sorumluluk hepimize aittir.

Herkes elinden geleni yapmak, elinden hiçbir şey gelmeyecek ve eleştirdiği takdirde de kendisi önemli bir zarar görecek konumda ise hiç değilse kalbi ile buğz etmek, bu hastalıkların azmasını ve bünyeyi sarmasını hoş görmemekle yükümlüdür.

Örnek verelim: Kız öğrencinin başını örtmek istemesine elbette kimse karışmamalıdır. Ne var ki belki bu da yaraya merhem sürmeksizin yapıştırılan bir banttan ibarettir. Bu bantın sökülmesi, kız öğrencilerin başlarını örtebilmeleri ile sorun bitecek midir? Asgarî ücretle "sanal" olarak geçinen bir aile; kızının -Devlet üniversitesinde de olsa- tahsil giderlerini nasıl karşılayacaktır?

Ümîdimizi elden bırakmayalım. Bu toplumda belki iyiyi seçenler kötüyü bilinçle seçenlerden fazladır. Hareketsiz kalanların da, kötüyü çok defa bilinçsiz olarak seçenlerin de içinden iyiye kazandırılacak çok insan vardır. Yine küçük, önemsiz görünen bir örnek verelim. 24 Mart 2006 tarihli Yeni Şafak'ta okuduğum bir haber: Bir kediceğize, katırlık isbatı kabîlinden şiddetli bir tekme atan ve diyaframını yırtana rastlandığı gibi, hastahaneye yetiştiren ve iyileşmesi için seferber olanlar da bu toplumun bireyleridir. İyiyi, güzeli, doğruyu tebliğ edelim. Akıbet sevgi ehlinin, Muttakıylerindir. (Vel-âkıbetu lil-Muttakıyn)

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi