T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 8 MAYIS 2006 PAZARTESİ | ||
|
AK Parti hükümetine karşı, Cumhurbaşkanlığı seçimine endeksli 'kuşatma' hiçbir 'etik' kural tanımadan kıyıcı bir üslupla devam ediyor. Bunun için bazen 'tekaüt' bir Cumhurbaşkanı dolaşıma sokuluyor, bazen de AK Partili vekillerin ya da bu hükümetin getirdiği bürokratların 'milattan önceki' konuşmalarının, yazılarının satır araları didiklenerek, insafsız bir muhalefetin malzemesi haline dönüştürülüyor. Normal demokratik toplumlarda, iktidarın eleştirilmesinden daha doğal bir şey olamaz. Ama bütün bu eleştiriler, iktidarın icraatları bağlamında yapılmaktadır. Oysa Türkiye gibi ülkelerde, siyasi iktidara mensup milletvekillerinin ve atadığı bürokratların geçmişleri eleştirilir, 'niyet' okunarak bugünleri yargılanır. Dünyanın hiçbir yerinde, insanlar geçmişlerinden dolayı yargılanıp mahkum edilemezler. Oysa, Başbakanlık Müsteşarı Ömer Dinçer, geçmişte yazdığı bazı bilimsel makaleler yüzünden belli kesimlerin hedefi haline getirilerek adeta 'yargısız infaz'a tâbi tutulmaktadır.
Kuşkusuz, Ömer Dinçer'e karşı başlatılan acımasız eleştiri, Dinçer eleştirisinden çok, 'iktidarı kuşatma' operasyonunun bir parçası olarak kullanılmaktadır. Nitekim, Dinçer'in makalesinde yer alan görüşler, bilimsel bir çerçeve içerisinde değil, bazı cümleler 'ideolojik ajitasyon'la köpürtülerek adeta bir 'rejim karşıtlığı' varmış gibi sunulmaya çalışılmaktadır. Ömer Dinçer'in, Başbakanlık Müsteşarlığı'na atandığı gün başlatılan kampanya, maalesef bilimsel yaklaşımdan da, 'etik' duruştan da yoksundur. Çünkü dikkat ederseniz, Dinçer'in bugünkü duruşu ve yapıp ettikleriyle ilgili tek bir eleştiri ortada yoktur. Mesela, Dinçer, Müsteşarlığı döneminde ne tür bir uygulamada bulunmuştur da, 'rejim bağlamında' bir karalama kampanyasının hedefi haline getirilmektedir? Bu kampanyanın ayağı o kadar yere basmamaktadır ki... Mesela CHP lideri Deniz Baykal, tamamen ideolojik bir ajitasyonla, "Türkiye Cumhuriyeti'nin başlangıçtan itibaren ortaya koyduğu bütün temel ilkelerin, laiklik, cumhuriyetçilik, milliyetçilik gibi temel ilkelerin yerine daha çok katılımcı, daha çok adem-i merkezi, daha Müslüman bir yapıya devretmesi zorunluluğunu, yazıp ifade eden halen de bu düşüncelere sahip çıktığını söyleyen bir kişi bugün Türkiye Cumhuriyeti'nin Başbakanlık Müsteşarı'dır. Bu bir anayasal skandaldır" diyebilmektedir. Oysa, Sayın Baykal da, başkaları da bilmektedir ki 'bilimsel çalışmalar' doğası gereği daha özgür olmak durumundadır. Bir kere, bilimsel çalışmaların kıyısından köşesinden tırtıklayarak, 'siyasi malzeme' üretmek, bilimsel açıdan da, etik açıdan da doğru bir yöntem değildir. Hele, bilimsel yayınlardaki her kelimeden 'rejim aleyhtarı' anlamlar üreterek bilim adamlarını mahkum etmek, bilime karşı yapılabilecek en büyük haksızlıktır. Ancak, yürütülen bu kampanyanın hedefi sadece Ömer Dinçer değil, siyasi iktidardır. İşte bu yüzden de, ana muhalefet lideri Baykal dahil kimse kendisini 'ahlaki' bir ilke ile sınırlı saymamaktadır. Ne yazık ki, 'karakol komutanı' edasıyla yapılan bu insafsız eleştirilerin ana muhalefet lideri Baykal'a hiçbir siyasi getirisi yoktur. Aksine, AK Parti iktidarı, 'yalan' üzerine dayalı bu kampanyalarla güçlenmekte ve adeta coşmaktadır. Nitekim, Başbakan Tayip Erdoğan'ın kongreler dolayısıyla özellikle Doğu ve Güneydoğu bölgelerinde gördüğü müthiş ilgi bunu kanıtlamaktadır. Aslında, son günlerde başkalarının dolmuşuna binerek 'siyaset dışı' argümanlardan yarar uman Baykal'ın, bütün saldırılara rağmen yükselişi önlenemeyen AK Parti karşısında şapkasını önüne alıp düşünmesi gerekir ama... Ancak, Baykal'ın ne böyle bir niyetinin ne de öngörüsünün olduğunu sanmıyorum...
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |