T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
İ Z D Ü Ş Ü M 28 MAYIS 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Abdullah MURADOĞLU

‘Parlamento yangını’ Hitler’in işine yaradı

Amaçları itibariyle başarısız kabul edilen Danıştay saldırısının benzeri 73 yıl önce Almanya’da vuku buldu. Ama komplonun Alman örneği başarılıydı ve işe yaramıştı.

1933’deki Reichstag yangını ile 11 Eylül’de ABD’de İkiz Kulelerin saldırıya uğraması arasında provokasyon benzerliği kuruluyor

Danıştay saldırısının üzerindeki giz perdesi aralandıkça ilginç ilişkiler ağı da çözülüyor. Saldırganın yakalanmaması halinde ülkenin ne gibi sıcak gelişmelere sahne olabileceğini tahmin etmek zor değildi. Belki başka kanlı eylemler gerçekleşecek, hükümet aleyhtarı gösteriler günlerce sürecek, 27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül öncesini hatırlatan olaylar yaşanacaktı. Hükümeti istifaya zorlamak için “ılımlı” görünümlü pekçok eski siyasetçi sahneye çıkacak, kimbilir belki de adıyla ilgisi olmayan bir “Milli Mutabakat Hükümeti” bile kurulabilecekti. Danıştay saldırısının katil zanlısının kimliği ve ideolojik bağlantıları henüz belli değilken ortaya konulan tepki kafalarda soru işaretleri doğurmaya yetti. Yapılan yorumlara bakılacak olursa, Danıştay saldırısı, hükümeti hedef almanın da ötesinde anayasal rejime müdahele etmeye dönük bir planın ilk safhasıydı. Amaçları itibariyle başarısız Danıştay saldırısının benzeri 73 yıl önce Almanya’da vuku buldu. Ama Alman örneği başarılıydı.

‘CADI AVI’ BAŞLADI

73 yıl önce Almanya’yı sarsan, nazi imparatoru Adolf Hitler’i güçlendiren, ılımlı siyaset çevrelerinin pasifize edilmesini kolaylaştıran, başta sosyal-demokratlar olmak üzere muhalefet güçlerinin tasfiyesine yol açan komplo, Berlin’deki Alman parlamentosunun yakılmasıydı. Tarihe “Reichstag yangını” diye geçen olay 1933’de gerçekleşti. Mareşal Von Hindenburg Cumhurbaşkanı idi. Ilımlı bir devlet adamı olan Hindenburg, otoriter rejim yanlısı Alman sanayicilerinin de baskısıyla Nasyonel Sosyalist İşçi Partisi lideri Hitler’e hükümeti kurma görevi verdi. Hitler 30 Ocak 1933’te karma hükümetin Başbakanı oldu, ama eli güçlü değildi. Mart’ta seçimler yapılacaktı. Sosyal Demokratlar ve Komünistler güçlüydü. 27 Şubat 1933 günü akşamı Reichstag yanmaya başladı. Çiçeği burnunda Başbakan Hitler, hemen Sosyal Demokratları ve Komünistleri suçladı. Ülkede “solcu avı” başladı. Binlerce insan tutuklandı. Kundaklama sanığı olarak Hollandalı, akli dengesi biraz bozuk bir anarşist yakaladı. Marinus Van Der Lubbe adındaki sanık idam edildi. Ünlü Bulgar komünist Georgi Dimitrov Almanya’da idi. Yangın suçlusu olarak 9 ay tutuklu kalan Dimitrov serbest bırakıldı. İlk toplama kampları da Reichstah yangınından sonra kuruldu.

BİR KIVILCIM YAKTI

Reichstag davası uzun sürdü. Ama olan olmuştu. Dava sonuçlandıktan sonra Hindenburg, Nazilerin baskı ve yıldırma politikasına sessiz kaldı. Anayasadaki temel hak ve özgürlükleri içeren pekçok maddeyi iptal etti. Böylece muhalefet güçlerinin eli kolu bağlandı. Bütün bunlar parlamentonun kendini koruması olarak lanse edildi. Oysa bu yasalar, parlamenter rejimi ortadan kaldırmış, kısa sürede Alman faşizminin yerleşmesine neden olmuştu. Bu baskı ve terör ortamında yapılan Mart 1993’teki seçimlerden Naziler zaferle çıktı. 24 Mart’ta parlamento, Hitler’e tam yetki verdi. Hindenburg’u ikna eden Hitler, “Halkın ve Reich’ın ihtiyacının giderilmesi”ni içeren beş maddelik bir yasa çıkardı. Buna göre hükümet her türlü yasayı meclis onayı olmadan yürürlüğe koyabilecekti. 1934’te Hindenburg ölünce, Hitler Cumhurbaşkanlığı’nı ve Başbakanlığı birleştirdi. Böylece Nazi diktasi kuruldu. Sonrasını hepimiz biliyoruz; İkinci Dünya Savaşı, istilalar, milyonlarca insanın ölümü, Hitler’in intiharla sonuçlanan yenilgisi. 1933’te Reichstag yangını, dünyayı ateşe veren bir diktatörlüğün tahkim edilmesine yaradı. Sosyal Demokratların ve Komünistlerin ilgisi olmadığı sonradan ortaya çıktı. Genel kabul gören yorumlara göre Reichstag sabotajında Nazilerin eli vardı. Akli dengesi bozuk anarşist ise sadece bir aletti.

DİKTATÖRLÜĞE ORTAM

Merhum Ahmet Taner Kışlalı bir yazısında Reichstag yangınının Nazi diktatörlüğüne ortam hazırladığını belirtir. Kışlalı yazısında şöyle diyordu: “Sosyolojik bir diktatörlüğe neden olma-yacak boyuttaki bir yapısal ya da geçici bunalım, çeşitli yollardan yapılan kışkırtmalarla büyütülüp, teknik bir diktatörlüğün ortamı hazırlanabilir. Ülkedeki bunalımın yapay olarak şişirilmesi için, askeri bir rejimi kendi çıkarına gören çeşitli iç ve dış güçler çaba gösterebilirler. Nazi rejiminin oluşmasında rol oynayan Reichtag yangını bunun en ünlü örneklerindendir. Yangının komünistler tarafından değil, Naziler tarafından bir kışkırtma amacıyla çıkarıldığı, yıllar sonra kanıtlanmıştır.”

Boyutları ve gerçek amacı henüz ortaya çıkmamış olsa bile, yapılan bazı yorumlardan çıkan sonuçlara göre Danıştay saldırısı, başarısız bir Reichstag modelidir. Reichstag provokasyonu Hitler’i güçlendiren bir olay, Danıştay saldırısı ise büyük ölçüde hükümeti zayıflatmaya yönelik kanlı bir eylem planı olarak hafızalarda kalacak.

Saygon’da ABD provokasyonu

Provokasyon, iktidarı ele geçirmenin, iktidarı güçlendirmenin, hükümet yıkmanın, muhalif güçleri sindirmenin yahut savaş çıkarmanın da bir yöntemi. Mesala 9 Ocak 1952’de Fransızların kontrolündeki Vietnam’ın başkenti Saygon’un en işlek meydanında 50 kadar insanın ölümüne yol açan bir patlama olur. Patlamadan direnişçiler suçlanır. Daha sonra patlamanın arkasında sağcı bir generalin olduğu ortaya çıkar. Amaç, Fransızları çekilmeye zorlanması ve yerini Amerikan ordusunun alması. Yanısıra tarafsız Wietnamlıların ABD tarafında yer almalarını sağlamak. Öyle de olur. Aslında patlamanın arkasında Amerikan ajanları vardır. Türkiye’de de pekçok provokas-yon örneklerine tanık olduk. 1940’larda bazı devlet kurumlarında çıkan yangınlar, Milli Şef rejimine karşı oluşan ‘Sol muhalefet’i sindirmek için kullanıldı. Kundaklamalardan “komünistler” suçlandı. 27 Mayıs’tan kısa süre önce Menderes Hükümeti’nin yüzlerce üniversite öğrencisini öldürttüğü, cesetlerinin ise Et Balık kombinelerinde kıyma yapıldığı propagandası yapıldı. Bu asılsız iddiaların amacı, darbeyi meşrulaştırmaktı. 1 Mayıs 1977 olayının, Ecevit’e suikast girişimlerinin, faili meçhul cinayetlerin, sağda solda patlayan bombaların da provokasyon amaçlı olduğu çok yazıldı söylendi.

‘Orduevi önünde bomba patlatıp ‘Ordu gençlik ele’ diyecektik

12 Mart 1971’de Demirel hükümetini düşüren ‘askeri muhtıra’ öncesinde de provokasyonlar oldu. ”Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım” kitabında içtenlikle itiraflarda bulunan Hasan Cemal, “Bir tek amacımız vardı: Askeri kışkırtmak. Darbe süreci bu kışkırtma ve provokasyonlar sayesinde hazırlanacaktı” der. Buna göre devrime giden yolu açmak için şiddet şarttı. Hasan Cemal, kitabında Türkiye’nin içini karıştırmak için küçük bir çekirdeğin düzenlediği bir bombalı kışkırtma planını da anlatır. Bu plana göre aynı gün iki bomba patlayacaktı; biri, orduevi önünde patlayacak, diğeri polisin üstüne fırlatılacaktı. İlk gümbürtü devrimci gençler orduevine doğru yürüdüğünde kopacaktı. Bomba sesiyle ortalık ana-baba gününe döndüğünde ‘Ordu, gençlik el ele’ sloganları haykırılacaktı.

PROVOKASYONU ‘YÖN’ BOZDU

Eski Maocu’lardan Gün Zileli “Yarılma” başlıklı anılarında Hasan Cemal’in anlattığı bu olaya değinir. Zileli, olay günü devrimci gençlerin Anıtkabir’i ziyaret ettikten sonra DTCF önünde biriktiklerini, polisi şaşırtmak için Kızılay’a yürünecek diye haber salındığını, ancak Ulus’taki eski Meclis binası önünde bir bildiri okumak için Sıhhiye’ye doğru yürüyüşe geçtiklerini anlatır. Amaç, Atatürk’ün yolundan gidildiğine ilişkin bir mesaj vermekti. Zileli, kitabında şöyle bir dipnot düşer: “Hasan Cemal, ‘Kimse Kızmasın Kendimi Yazdım’ adlı anılarında Devrim dergisi çevresinin Basın-Yayın’daki Dev-Gençlilerle anlaşma halinde, bu yürüyüşte polislerin üzerine bomba atılmasını planladığını açıklamaktadır. Amaç, böylesi bir olayla radikal darbeyi yakınlaştırmaktır. Ne var ki plan, bizlerin Kızılay yerine , Ulus’a yürümemizle bozulmuş.”


  • Abdullah Muradoğlu: Akılsız adamların akıl oyunları

      DİĞER YAZILAR
  • Casus Lavrens'in Tecavüz yalanı
  • 'Deniz Gezmiş'lerin idamında CHP'lilerin de payı var
  • Allah, 'Müslüman Türkiye' sözümden geri döndürmesin
  • 'Kırmızı Kitap' Soğuk Savaş'ın mirasıydı
  • 31Mart'ın mürtecileri arasında kimler vardı?
  • CHP'liler Atatürk'ün Mareşaline kin kustular
  • Payitaht Bursa'da Osmanlı coşkusu
  • Fişlemelerle geçti beyhude ömrümüz
  • MASON İHTİLALCİLER Çırağan Sarayı'nı bastı
  • Başı belaya giren üstad-ı azam Paşakay, Enver Paşa ailesinden
  • 1977'de Şemdinli'yi andıran iddialar bir paşayı yerinden etti
  • Atatürk Osmanlı mirasını gözetiyordu
  • Ecevit, Yaser Arafat'ı Başbakanlık'ta karşılarken Baykal Enerji Bakanı'ydı
  • Sultan İkinci Abdulhamit, Hz. Peygamber'e hakaret edilince aslan gibi kükredi
  • 55 yıl önce CHP'nin mal varlığına el kondu
  • 1926'daki eylem Türkçe namaz içindi
  • Demirel rejimi yıkacakmış!
  • Org. Faruk Gürler kahrından öldü
  • Atatürk ve silah arkadaşlarının arasına girdiler
  • Atatürk 1923'te islami tesettürü savunuyordu
  • Dünkü zihniyet devam ediyor
  • Geri dön   Yazdır   Yukarı


  • ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

    Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
    Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
    Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
    Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi