T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 NİSAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
Gökhan ÖZCAN

Faturam sinyal veriyor!

Her ay sizlerin evinize olduğu gibi benim evime de beyaz uzun bir zarfın içinde bir telefon faturası geliyor. Bu ay içinden faturayı alınca zarfın üstündeki etiket büyüklüğündeki saydam bölümde yazılı bulunan şu ifade dikkatimi çekti: "Yaşam değerlidir. TT iyi bir yaşam için zaman üretir" Sloganı ya da firmanın reklam stratejisini tartışacak değilim. Çünkü hiçbir gazetenin Ali Atıf Bir'i olmak istemem. Sadece evime kapalı zarf usulüyle gönderilen bu ifadeden çıkarak biraz düşünmek istiyorum.

"Yaşam değerlidir" Modern çağda kurulan her cümle gibi hem doğru, hem de yanlış... Ama konuyu uzatacak değilim. Uzatırsam faturamı ödememek için işi gargaraya boğduğum düşünülür. Ya da ödediğim tutarı firmanın burnundan getirmek için kafa ütülediğim... Bu ikinciyi yapmak istediğim fatura tipleri var, ama telefon pek onların arasına girmiyor. Dolayısıyla yaşam değerlidir, nokta.

Gelelim ikinci bölüme... İfadenin "TT iyi bir yaşam için zaman üretir" şeklindeki ikinci bölümü beni canevimden vuruyor. Çünkü benim gündelik hayatımın neredeyse bütün önemli soruları bu ifadede kaynağını buluyor. Ben uzun zamandır kendime aşağıda birkaç örneğini sıralayacağım tuhaf sorular soruyorum:

Yeterince zamanım var mı?

Neden yok?

Bana ait olan zaman nereye gitti?

Beni meşgul eden ve zamanımı ağzına kadar dolduran şey nedir?

Bunun gibi sorular işte... Eminim sizlerin de benzer sorularınız vardır. Ve tabii hayatınızla ilgili kavrayamadığınız bir yığın durum!...

Mesela ben hayatım boyunca evime bir semaver alıp kömür ateşinde kendime bir çay demlemeyi istedim. Bunu neden yapamadığımı bilmiyorum. Semavere, kömüre ve çaya yetecek param her zaman değilse de çoğu zaman oldu. Bunu yapmamı yasaklayan bir anayasa maddesi de yok. Üstelik nihayetinde zevk alacağım bir iş, diş fırçalamak, ütü yapmak gibi bir şey değil... Buna rağmen ben bu işi yapıp, "yapmak istediklerim" listemden bir türlü çıkaramıyorum. Ne semaver alabiliyorum, ne altına kömür koyabiliyorum, ne semaverde kömür ateşinde çay demleyebiliyorum. Toplam bir fiilde ifade edebilecek bir işi, ara fiillerine böldüğümde işin duygusal olarak ne kadar yorucu hale geldiğini farkettim şimdi. Belki de düşündükçe iş yapılamaz hale geliyor. Bunun zamanla ya da zamansızlıkla bir ilgisi var mı? Hayır, hiç sanmıyorum. Zaman dünyayla birlikte dönüp duruyor ve bu dünyadaki en bol şeylerden biri (Mesela hiç zaman kuyruğu görmedim ben!). Zamanı biz kafamızda kaybediyoruz. Küçük kuruntular devasa vehimlere, incir çekirdeğini doldurmayacak işler, boğucu meşguliyetlere dönüşüyor. Neden biliyor musunuz? Hayat ırmağının tabii seyrinin tersine doğru akmaya çalışıyoruz da ondan. Zamansızlık duygusu, bizim farkında olmadan modern yaşayışa karşı geliştirdiğimiz bir ruh kaşıntısından ibaret... Semaverin içinde demleyemediğimiz çay da, yapmayı bir türlü başaramadığımız öteki güzel şeyler gibi hayatın fıtratına duyduğumuz özlemden ibaret... Bir tür debelenme hali...

Ne kadar debelenirsek debelenelim ırmak ırmaklığından vazgeçmeyecek, onu kendi acayip gidişatımıza uydurmaya çabalamak yerine biz ona uysak ne kaybederiz?

Off, sorular faturaları ödenmez hale getiriyor!


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Dizi | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi