T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 NİSAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kürşat BUMİN

Enteresan bir korku: Merkez Bankası'nı Albaraka'ya çevirir mi?

Gazete (Milliyet) içeride yazılıp çizilenlerden tatmin olmadığından olacak Financial Times ve BBC'yi de yardıma çağırıyor:

"Büyük tezatı dünya gördü".

Yani: "Financial Times, 'faizleri belirleyen Merkez Bankası'nın başına faizsiz bankacılık yapan Büyükdeniz'in önerilmesini' yazdı ve 'Başkan olmaması yatarımcıyı rahatlattı' yorumuna yer verdi".

Gazete BBC'nin konuya ilişkin yorumunu da şöyle aktarıyor: "İngiliz yayın kuruluşu BBC ise, Merkez Bankası atamaları konusunda Cumhurbaşkanı Sezer'in 'İslami hükümetin seçimini reddettiği'ni belirterek, 'Yatırımcılar, seçim süreci ve bundan doğan belirsizliği eleştirdiler' dedi."

BBC'nin Cumhurbaşkanı Sezer'den söz ederken kullandığı sıfat da ilginç: "Sadık bir laik".

Yani özetle, "İslami hükümet" ile "sadık bir laik" karşı karşıya...

Ne dersiniz, hakkında övgüler dizilen BBC'yi T.C. Hükümeti'ni "İslami hükümet" olarak nitelediği için "kör cahil" ilan edelim mi? Bu ne "cehalet" ya da "unutkanlık"; BBC'nin "İslami hükümet"in nasıl bir şey olduğunu bilmemesi mümkün mü? Aferin BBC'ye...

Takdir edersiniz ki bu "terminoloji" ile bir adım ileriye gidilemez. "Eloğlu"nun biri Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nden "İslami hükümet" diye söz ediyor, ülkenin bir büyük gazetesi de onu şahit gösteriyor. "Bozacının şahidi şıracı" misali...

Devam edelim:

Financial Times, BBC, Milliyet ve diğerlerinin öne sürdükleri gibi, Adnan Büyükdeniz'in Merkez Bankası Başkanlığı'na atanmak istenmesi gerçekten de "ironi" kaldıracak türden bir girişim midir? Büyükdeniz'in ataması Köşk'ten geri dönmesiydi, Merkez Bankrası'nda -korkulduğu gibi!- "faizsiz bankacılık" dönemi mi başlayacaktı?

Gülünç iddialar değil mi bütün bunlar...

Bu iddialar ancak, Adnan Büyükdeniz'in aralarında "faizsiz borç alıp verme" sistemini yürüten çarşı esnafından birisi olması durumunda gülünç kaçmazdı. Oysa bildiğiniz gibi durum hiç de öyle değil. Boğaziçi Üniversitesi'nde başarılı bir öğrencilik hayatı; arkasından iktisat söz konusu olduğunda adı en başta gelen okullardan birisi olan London School of Economics'de yine başarılı geçen bir öğrencilik sonucu alınan bir diploma; ve nihayet İstanbul Üniversitesi'nde (doktora konusuna özellikle dikkat!) "Türkiye'de 1980 sonrası faiz politikaları" konulu bir doktora çalışması...

Ne garip bir ülke; adayımızın doktora konusu doğrudan "faiz politikaları", ama adayımıza yöneltilen (ulusal ve uluslararası!) eleştiri asıl olarak "faizden anlamadığı" yolunda!

Adnan Büyükdeniz, güzel söylemiş doğrusu: "Ben kendimi teknik bir kişi olarak gördum hep. Milli Görüş'çü değilim. Kendimi İslamcı olarak da tanımlamam. Ama eğer eşimin başını örtmesi İslamcılıksa evet öyleyim."

İşte bu kadar....

Albaraka ve benzeri kurumların bugünün "kapitalist" dünyasında nasıl olup da "faizsiz bankacılık" yaptıklarını hâlâ anlayabilmiş değilim. Yanlış anlaşılmasın, "mudiler"in hassasiyetini ve seçimini tabii ki saygıyla karşılıyorum, sözüm onlara değil. Ama bugünün "faizsiz" kuş uçmayan dünyasında bu kurumların bu işi becerebildiklerine (eğer becerebiliyorlarsa) ilişkin kuşkum var. Ama diyelim ki beceriyorlar. O takdirde Büyükdeniz'in Merkez Bankası Başkanlığı'na sırf bu faiz meselesi dolayısıyla uygun bulunmaması yine çok "sakat" bir anlayışın ürünü olmaz mıydı? Çünkü o -kendisinin de söylediği gibi- herşeyden önce "teknik bir kişi". Nereden biliyoruz, belki de, tasarruflarını Albaraka'da değil de "faizli bankacılık" içinde değerlendiriyordur!

Şimdi de işin "sosyoloji"sine ilişkin bir iki tespit:

Büyükdeniz ya da ondan önce konuşulan diğer aday Erdem Başçı olsun, bu "teknik kişiler" Türkiye'nin bugüne kadar tanıdığı "elitler"e benzemiyorlar. Benzemiyorlar, çünkü biz öğrenimlerini "Boğaziçi-Ortadoğu-London School-Johns Hopkins" gibi seçkin üniversitelerde tamamlayan "elitlerimiz"le hep "cumhuriyetçi zümre" içinde karşılaşmışız. Bu elitlerin bilgi ve becerilerine her zaman o belli "yaşam tarzı" da eşlik etmiş. Oysa bakın, bugünün Türkiyesi artık o Türkiye değil. Öğrenimlerin, diplomaların, bilgi ve becerilerin dağılımı artık eskisi gibi değil.

Ne yapalım, boş yere öfkelenmeninin anlamı yok. Durum böyle artık....

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi