T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 17 NİSAN 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Son Dakika
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Okuyun ve karar verin: Bu da gazeteci, o da gazeteci

Aşağıdaki satırlar, hemen hergün köşesinde militarizm övgüleri yapıp demokratik ve barışçı çözüm önerileri ileri sürenleri teröre yandaşlık etmekle suçlayan bir gazetecinin, geçtiğimiz günlerde yazdığı bir yazının son bölümünden alındı. Bu satırlarda barış, uzlaşma, hoşgörü ve çözüme yönelik en ufak bir belirti yok. Buna karşılık, terör gerekçesiyle insanları korkutarak her türlü çözümü engellemeyi amaçlayan tehlikeli bir yaklaşım var:

"Terörle mücadelenin etkin olabilmesi için ulusal bir uzlaşma da gerekli. Bu koşullarda 'özel masa' arayışı yerine, tüm liderlerin bir masa etrafında toplanmaları ve soruna ulusal bir gözle yaklaşmaları gereklidir. Bu tür zirvelerden kaçınmak, olaya parti refleksiyle tepki vermek toplum vicdanında yer bulmaz. Her gün şehit cenazelerinin kaldırıldığı, her gün bir terör eyleminin gerçekleştiği koşullarda, 'arabulucu'luğa soyunmak, karşılıklı koşullar öne sürmek, masa aramak bir yana, göz teması kurmak bile kolay değildir."

Gördüğünüz gibi, sorunun diğer muhataplarıyla, "yan gözle temas kurmayı" bile tehlikeli bulan hastalıklı bir yaklaşım sözkonusu.

Aşağıdaki satırlar ise yine geçtiğimiz günlerde BBC'nin internet sitesinde yayınlandı. 'Kuzey İrlanda'da Cesur Yürekler' başlıklı yazıda, BBC'nin Kuzey İrlanda muhabiri Fergal Keane, suçların failleriyle mağdurlarının yüzleştirdiği bir toplantıdan izlenimler aktarıyordu:

"Başpiskopos Tutu'nun, gizli tutulan bir mekânda, işlenmiş suçların failleriyle mağdurlarını yüzleştirdiği bir dizi toplantıya tanık olmak gibi bir ayrıcalığım oldu. Bu insanlar, askerdi, polisti, IRA eylemcileriydi, 'öteki' mezhebi hedef almış zalim katillerdi, yas tutan dullar, erkek ve kız kardeşlerdi... Oturdukları masa çevresinde en ağır gerçekler birer birer anlatılır, çetin sorular sorulur ve on yıllardır akamamış gözyaşları birdenbire boşalırken, biz, çarpılmışçasına hareketsiz, izliyorduk. Orada çok farklı birşeye tanık oldum. Umut duygusuna kapılmamıza neden olan, bir ağırbaşlılık, bir sessizlik vardı birbirleriyle karşılaşmalarında...

1990'larda, IRA'nın ilk kez ateşkes ilan ettiği yıllarda silahlar susmuş, 30 yılın korkunç bilançosu idrak edilmeye başlanmıştı. Çıkarılan afla, dehşet verici suçlar işlemiş kişiler hapisten salıveriliyor, şiddet olaylarının mağdurlarına, barış için böyle bir bedel ödenmesinin şart olduğu söyleniyordu. Şimdi, anlaşmazlığın son hamleleri oynanıyor gibi. Gerçeklerden ve uzlaşmadan söz ediliyor. Ailelerin, yitirdikleri insanlara ne olduğunu öğrenebilmelerini, böylece, adalet yerini bulmuş olmasa da, bu duygusal defteri nihayet kapatabilmelerini sağlayacak bir mekanizma oluşturulması planlanıyor. Nicedir, belli başlı partilerin tutumlarının, böylesi bir sürece olanak vermeyeceğine inanıyordum. Siyasi çözümden çok, çok uzaktı hepsi de. Ancak Desmond Tutu'nun rehberliğinde gerçekleşen bu süreç, mümkün olabilecekleri ortaya koydu. Katılımcıların çoğu, yaratılan bu anı, bir Protestan ya da Katolik veya bir asker ya da bombacı kimliğiyle değil, sadece insan olarak yakalamayı başarmış görünüyordu. İki tarafın, karşısındaki insanı fark ettiği bu anlara tanık olmak, bir gazeteci olarak yaşadığım en eşsiz deneyimdi.

Yıllar boyunca medyanın haber makinelerinde, insanların yaşadığı trajedilerin nasıl acımasızca metalaştırıldığını biliyorum. Ama her öykünün, her insan gibi, birbirinden farklı olduğunu da... İnsanların ne kadar cesur, inanılmayacak derecelerde yürekli olabileceklerini de öğrendim. Tıpkı, aşırı uçlardaki Protestan eylemci Michael Stone tarafından öldürülen Dermot Hackett'ın dul eşi Sylvia gibi insanlar... Ballywater House'da, gerilim had safhaya ulaştığı bir anda, Sylvia Hackett, ayağa kalktı ve kocasının katilinin elini sıktı."

Acaba bizler de, acılı annelerimiz, babalarımız, eşlerimiz, çocuklarımız, 'karşı taraf''a yönelik bu insani yaklaşımı, bir gün esenlik ve barışın egemen olacağı bir gelecek için gösterebilecek miyiz?

Bu iki gazetecinin yaklaşımını kıyaslayıp bu soruya olumlu cevap vermek çok zor.

Buna rağmen, çözüm için sadece barışçı yöntemlerin geçerli olmasını umut etmekten başka da bir çaremiz yok.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi