T Ü R K İ Y E ' N İ N B İ R İ K İ M İ |
||
Y A Z A R L A R | 3 OCAK 2006 SALI | ||
|
Bunu sağcı bir taraftar değil, Prof. Ayşe Buğra söylüyor; "Sol, halkın sorunlarıyla ilgilenmiyor, slogan üretiyor. Türkiye'de solun her zaman iktidar potansiyeli var ama siyaset yapma biçimi yanlış. Soyut laflar edip, sadece iktidarın yaptıklarına karşı çıkarak alan kazanmaya çalıştıkça olmuyor." Buğra, "AB'den sapma"nın sakıncalarına da değiniyor; "Çünkü" diyor, "Türkiye'de hâlâ demokrasiye inanmayan, sosyal hakları ciddiye almayan bir kesim var ve hedeften kopma çok tatsız bir bir politik ortam doğurabilir. Bu, AKP'yi de bölünme roktasına getirebilir." Olabilir mi? Bizim burada ciddiyetle üzerinde durmamız gereken konu, Buğra'nın dikkat çektiği o tatsız politik ortam. Kutuplaşma, çatışma, vs... Sağ-sol, Alevi-Sünni, laik-antilaik travmasını aşamamış Türkiye'nin yeni bir kutuplaşmaya itildiğini görmek zor değil. Bu defaki, Avrupa Birliği'nden yana olan "satılmışlar"la, Türkiye'yi Avrupa'ya karşı koruyan (!) "vatanseverler"in kavgası... Çatışmacı aktörleri iki öbekte toplamak mümkün: Her koşulda AB'ye evet diyenler. Bütün olumlu şartlara rağmen AB'yi reddedenler. Bir de AB'nin olmazsa olmaz bir hedef sayılamayacağını, girsek de girmesek de AB standartlarını mutlaka yakalamamız gerektiğini, o zaman "girsek mi, girmesek mi" meselesinin önemini yitireceğini, hatta girmemenin daha iyi olacağını söyleyen üçüncü öbek var ama, meram güçlüğü çektikleri ya da karşıtlar ısrarla "anlamamayı" tercih ettikleri için zımnen birinci öbeğe yakın duruyorlar. Çatışmacı aktörler arasında sesleri en gür çıkan, kuşkusuz, bütün olumlu şartlara rağmen AB'ye hayır diyenler. Bunlar üçe ayrılıyor: Birincisi, Avrasyacı AB karşıtları. İkincisi, Çinci AB karşıtları. Üçüncüsü, hem batıcı hem Amerikancı AB karşıtları. Tabii Avrasyacı AB karşıtları da islamcılar, milliyetciler, neo-kemalistler ve İlhan Selçuk olmak üzere kendi aralarında dörde ayrılıyor... Bence, Batıcı ve Amerikancı AB karşıtları daha rasyonel siyaset güdüyor. Doğrudan Washington'dan yönlendirildikleri ve finansman sıkıntısı çekmedikleri için, bu kavgadan galip çıkma şansları oldukça yüksek. Hem rasyonel siyaset güdüyorlar, hem de "tarafmış gibi" yaparak kafa karıştırıyorlar. Soru şu: Peki bu karşıtlık günün birinde çatışmaya, çatışma kavgaya, kavga da "iç savaş"a dönüşür mü? Bunun cevabını stratejistler versin. Biz işin "ekmek" boyutuyla ilgiliyiz. Bu kavgadan ekmek çıkar mı? Bence çıkar. Çıktı bile. Hangi "sivil toplum ihtiyacı"na göre kurulduğunu bilemediğimiz "beşli sivil inisiyatif karikatürü"nün etkin bir elemanı (ünlü bir sendika ağasıydı, politikaya girdi, milletvekili seçildi, inşaallah bakanlığını da görürüz) hem "Brüksel muhibleri"nin, hem de AB karşıtlarının bildirgesine imza atmıştı. Kavga nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın, ikbal garanti. Karşıtlar bildirgesine imza atan başkaları da var... Prof. Ayşe Buğra'nın işaret ettiği "iktidar potansiyeli yüksek" partinin üyeleri... Çapsız oldukları ve ilk seçimde sandığa gömülecekleri için deşifre etmiyoruz, insanlık bizde kalsın! Bu çatışmadan "ekmek" devşiren birileri daha var; hani ATO Başkanı Sinan Aygün, "Niye böyle yaptılar, bilemiyorum, kafam çok karışık!" diyordu ya... Kim olduklarını, ne yaptıklarını yine Sinan Aygün açıklasın.
|
|
Ana Sayfa |
Gündem |
Politika |
Ekonomi |
Dünya |
Aktüel |
Spor |
Yazarlar Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın |
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi |