T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 3 OCAK 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Fehmi KORU

Uyanış yılı

Dün sevindirici bir ekonomi haberi daha geldi: 7.3 milyar dolarlık aralık ayı ihracatı ile 'aylık ihracat rekoru' kırılmış; 73 milyar doları bulan toplam ihracat da 'yıl rekoru' teşkil ediyor zaten... 2005 yılının özelleştirmeleri ayrı bir rekor... Borsa indekste 40 bini aşarak yılı tarihî rekorla kapattı. Enflasyon ve faiz oranları da son 40 yılın en iyisi durumunda... Yabancı sermaye kapı kapı dolaşıp satın alınacak banka, fabrika, tesis ve şirket arıyor... Bu tabloya bakınca, yorumcular arasından, "Ekonomik göstergeler hayallerimizi bile aştı" diyenler çıkmasını doğal karşılamamız gerekiyor.

Bunlar elbette sevinilecek gelişmeler... Ancak, sevincimizi sınırlı tutup ekonomideki yapısal bozukluklar üzerinde yoğunlaşmakta yarar var. Elde avuçta ne varsa satıp savarak, ya da ucuz işgücü ve hormonlu ihracatla elde edilmiş göstergelere takılmak yerine, sorunları kökünden çözmeyi amaçlayan kalıcı tedbirler aramalıyız.

Türkiye'nin başının belâsı borçları... Sata sata bir yıl içerisinde özelleştirmeden elimize geçen bütün meblâğı yatırdığımızda borçlarımızın faizlerini ödeyemiyoruz. Ana para yerli yerinde duruyor, ona eklenen faizlerle borç yükü her yıl bir Ağrı Dağı kadar yükseliyor. Böyle giderse, devletin hazinesini ülkemizdeki dağlar ve tepelerle değil, Himalayalar ve Everest tepesi ile mukayese etmemiz gerekebilecek...

Bugün yaptığımız, borcu yeniden borçlanarak ödemekten ibaret. Ülkeler ve firmaları derecelendiren yabancı kuruluşlar, borçlarımızı kuruşuna kadar ödemeye devam ettiğimizi görüp ekonomik reytingimizi yükseltiyorlar. Özelleştirme başarısı, ya da kamu alacaklarının tahsilinde kaydedilen ilerlemeler onların da ekonomideki sorunlu noktaları görmezden gelmelerine sebep oluyor. Ekonominin sağlık karnesi dışarıdan bakanlara göre hiç kuşkusuz 'iyi', hatta 'pekiyi'; ancak hükümetlerin görevi ekonomiyi kendi ülkesi vatandaşları için de 'pekiyi' alacak duruma getirmektir.

Oysa, iç dengeler açısından ekonomimiz ancak 'geçer' not alabilecek durumda.

Başarıyı küçümsüyor veya yapılmak istenenleri görmezden geliyor değiliz. Tam tersine, bugüne kadar elde edilen başarılarla, Türkiye, taahhütlerini yerine getirmede hassas bir ülke olduğunu dosta düşmana kanıtladı. Yabancı sermaye Türkiye'ye boşuna ilgi duymuyor; kalabalık nüfusumuz ve tüketme arzumuz iştah kabartıyor. Ancak başkasının kesesinden yiye yiye bir yere varamayacağımızı, dağlaşan borçların uluslararası ilişkilerde de bizi zora düşürebileceğini sürekli aklımızda tutmalıyız.

Borçlar konusunda daha keskin bir politika benimsenmesi gerektiği açık; önceliği belimizi esas büken iç borçlara vererek... Türkiye'de enflasyonun bu kadar düşük olduğu bir dönemi bizim nesil hiç görmemiş sayılabilir; ancak enflasyon ile faiz oranları arasındaki açı farkı da herhalde hiç bu kadar fazla olmamıştı. Hazine hâlâ çok yüksek faizle borçlanıyor ve bu da ekonomik dengeleri bozuyor.

Son zamanlarda sıkça görülmeye başlanan siyasî istikrarı bozucu girişimler de ekonomide tahribat yapıyor. Erken seçim olacakmış, ya da hükümetin ömrü kısalacakmış sonucu çıkartılan her girişim, bir yere varmayacak olsa da, faiz oranlarını olumsuz etkiliyor. Merkez Bankası zaten muhafazakâr alışkanlıklara sahip; bu da her yüzde 1'lik payı 7,5 milyar dolar anlamı taşıyan ek yük olarak borçları kamçılıyor.

2006 yılıyla ilgili ekonomik beklentilerini dile getiren hemen herkes pembe tablolar çiziyor, umut aşılıyor. Kimsenin umudunu kırmak istemeyiz; ancak 2006 yılıyla ilgili en gerçekçi beklenti, ekonomiyi sağlıklı bir zemine oturtacak toplumsal fedakârlıklara kendimizi hazırlamaktır. İktidarı ve muhalefetiyle siyasî kadrolar, ayak oyunlarını ve ağız dalaşını bırakıp ekonomik reform için işbirliğine gitmelidir.

Gelin 2006'yı uyanış yılı yapalım.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi