T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 10 OCAK 2006 SALI
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Taha KIVANÇ

Merakım yine ayakta

Bütün gazeteler yazdığına göre haber doğru olmak zorunda: Mehmet Ali Ağca önümüzdeki birkaç gün içerisinde aramıza katılacakmış... Şimdilerde Kartal Cezaevi'nde konuk edilen Ağca'yı, İtalyanlar, 2000 yılında cumhurbaşkanı affıyla serbest bırakmışlardı; Türkiye'de hakkında açılmış bir 'gasp' dâvâsı yüzünden beş yıl yattı Ağca...

Peki, Abdi İpekçi dâvâsı ne oldu? Gazeteler, 'zaman aşımına uğradığı için', Ağca'nın o dâvâdan yargılanamadığını yazıyor.

İlginç olan şu: Ağca'nın serbest bırakılması tam da 'derin devlet' üzerine başlayan tartışmalara denk geldi. 'Derin devlet' denildiğinde akla ilk gelen yer olan 'Özel Harp Dairesi'nde görev yapmış Kemal Yamak ve Sabri Yirmibeşoğlu gibi orgeneral rütbesinden emekli subaylar, "Derin devlet yoktur" tezini işleyen ve "Varsa bile hayırlı işler yapmıştır" görüşünü dile getiren açıklamalarıyla gündemi belirlediler...

Ağca ile 'derin devlet' arasında ne ilişki mi var?

Bu sütunun sürekli okurları Ağca konusunun özel ilgi alanım olduğunu biliyorlar. Ne zaman adı gündeme gelse son bilgileri sizlerle paylaşıyorum. Bir açıklama yapıyor, onu gerçeklerle karşılaştırıyorum. Papa veya İpekçi dâvâlarında kendisiyle birlikte anılmış isimler kitap yazıyor, onları ele alıyorum, yine Ağca gündeme taşınmış oluyor... Birkaç kez de hakkında yazılmış kitaplardan hareketle konuyu gündeme getirdiğimi hatırlıyorum...

Papa 2. Jean Paul Vatikan'da vurulduğunda (13 Mayıs 1981) ABD'nin Boston kentindeydim. Nereden bulmuşsa bulmuş, ABD'nin en önemli gazetelerinden sayılan Christian Science Monitor'un kıdemli bir muhabiri benimle temas kurarak 'zanlı' hakkında bilgi edinmeye çalışmıştı. Adını tuhaf bir biçimde telâffuz ettiği halde suikast sanığının Ağca olduğunu çıkarmış, muhabiri Abdi İpekçi suikastı konusunda bilgilendirmiştim.

O gün bugündür olay takıntımdır.

Vardığım sonucu buraya yazmakta hiç beis görmüyorum: Papa suikastı, tıpkı İpekçi cinayeti gibi, suikastçının yakalanmayacağı varsayımı üzerine planlanmış ve şaşırtmaca için bütün tedbirler alınmıştı; ben, Mehmet Ali Ağca'nın bile kendisini Sen Pietro Meydanı'na gönderen gerçek gücün 'kim' olduğunu bildiğini sanmıyorum...

Başka kanıtlar var da, benim için en değerlisi bir roman üzerine burada yazdıklarıma ailesinin gösterdiği ilgidir. Tad Szulc adlı bir New York Times muhabirinin kaleme aldığı sonradan 'Papa'yı Öldürmek' adıyla Türkçeye de çevrilen (Doğan Kitapçılık) 'To Kill the Pope' romanında Ağca konusu derinliğine işlenir. "Canım ne olacak, roman işte?" diyenleri uyarır romanın yazarı... Papa 2. Jean Paul ile ilgili bir kitap yazarken konuyla ilgilendiği sırada, Ağca suikastının Vatikan tarafından soruşturma konusu yapıldığı kulağına fısıldanmıştır. Romancı, soruşturma raporunu temin ederek okumuş ve romanının çatısını da raporun bulgularına göre kurmuş...

Tezi daha önce okuduğunuz için merak etmiyorsunuzdur, ama ben yine de özetleyeyim: Polonyalı Papa'nın bazı fikirlerinden hoşlanmayan ve kiliseyi siyasete âlet edebileceğinden endişe eden bir kardinal vardır suikastın arkasında. Ağca'ya uzanan dolaylı yolda, Kardinal'in görev yaptığı ülkedeki (romanda Fransa'dır o ülke) bazı 'radikal İslâmcı' tiplerin kapısı çalınmış, o da irtibatlı olduğu Türkiye'deki bir örgütten 'kiralık suikastçı' teminini başarmıştır... Romana (daha doğrusu, Vatikan soruşturması bulgularına) göre, 'suikastçı', kendi fanatik düşünceleri etkisiyle cinayeti işleyebilecek biridir; bu yüzden kimse arkadaki güçten kuşkulanmaz...

Oysa, biliyoruz, 'resmî görüşe' göre, Ağca'yı Papa'nın üzerine Bulgar istihbaratı göndermiştir; Bulgarlar da bunu Moskova'dan aldıkları tâlimatla yapmışlardır. Yıllar sonra, komünist döneme ait Bulgar arşivleri açıldığında, bu görüşü destekleyen belgeler bulunduğu da duyuruldu. Görmediğim için gerçeklik derecelerini bilemiyorum, ama belge varsa bile, onların da 'iz şaşırtmak' amacıyla üretildiğine eminim...

Arkasında ister bir Kardinal bulunsun, ister Bulgar-Rus operasyonu olsun, Papa suikastı ile bizdeki 'derin devlet' arasında ne irtibat var? İrtibat şu: Birçok ipucu, yayımlanan hatıralar, gazetelere yansıyan tanıklıklar, Ağca'nın İpekçi sanığı olarak tutulduğu Kartal Askeri Cezaevi'nden subay kıyafetiyle kaçırılmasını 'derin devlet' ile irtibatlıyor. Kaçıranlar, Milliyet'e, altında Ağca'nın imzası bulunan ve Papa'yı öldürmeyi düşündüğünü ifade eden bir mektup da postalamışlardı...

Mehmet Ali Ağca tam 27 yılını demir parmaklıklar arkasında geçirdi. Acaba, o uzun yıllar boyunca, odağı olduğu olayları derinliğine gözden geçirmiş midir? Geçirdiyse vardığı sonuç nedir?

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi