T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
İ Z D Ü Ş Ü M 22 OCAK 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

YÖNETEN:
Abdullah MURADOĞLU

Demirel rejimi yıkacakmış!

Kontr-Gerilla iddiaları Kemal Yamak Paşa'nın yazdığı kitap ve Ağca'nın tahliyesiyle yeniden gündemde. Ecevit, 1978'de Demirel'i rejimi yıkmayı göze almakla suçladı.

Kontrgerilla ilk kez 12 Mart döneminde ortaya atıldı. Tartışmaları alevlendiren Ecevit oldu. Ecevit ilk defa 1973'de Kontr-gerilla iddialarını dile getirdi. İddialarını Başbakan olduktan sonra da sürdürdü. Demirel'e göre ise Ecevit'in karışık zihni, suçu devlete bulaştırıyordu. Asker kanadına göre ise Kontrgerilla diye bir örgüt yoktu, Özel Harp Dairesi, ülkenin işgali durumunda önceden bir hazırlıktı, iç olaylarda da kullanılmamıştı.

DEMİREL, ECEVİT'İ SIKIŞTIRDI

3 Ocak 1978'de Başbakan Ecevit, Devletin istihbarat örgütlerine açık rejimin gereği olan nitelik kazandırılacağını söyledi. 27 Ocak'ta ise Kontr-gerilla'nın faaliyetlerinin incelendiğini bildirdi, "Bir organa devletin denetimi dışında görev verilemez" dedi. 2 Şubatta bir açıklama yapan CHP'li Milli Savunma Bakanı Hasan Esat Işık da "Ordu içinde Kontr-gerilla yoktur" dedi. Ertesi gün Ecevit, tartışmaların bitmesini istedi, ayrıca bu adla resmi bir devlet kuvveti olmadığını söyledi. Demirel ise "Kontr-gerilla iddiaları karanlığa terkedilemez" dedi. Demirel, Ecevit'i askerlere doğru yönlerdirmeye çalışıyordu. Ecevit, Demirel'in iktidardan düşmeyi içine sindiremediğini, bu yüzden rejimi yıkmayı göze aldığını belirterek, "Türk ordusu Demirel'in hırsı uğruna maceraya sürüklenemez" diye cevap verdi. MHP lideri Alparslan Türkeş de, Ecevit'ten 1977'deki 34 kişinin öldüğü 1 Mayıs olaylarına karışan suçluları bulmasını istedi. Türkeş, devlet sırlarının ıspanak fiyatına satıldığını söyledi.

GLADİO'YA BENZETİLDİ

Tartışmalar 1990'da Kenan Evren'in Milliyet'te yayınlanan anılarıyle tekrar başladı. Ecevit eski iddialarını tekrarladı. Demirel ise, Ecevit'in 1978-1979'da Başbakan olduğunu belirterek, "Ecevit neden o zaman ortaya çıkarmadı? Eliyle armut mu topluyordu" dedi. Türkeş'e göre ise Kontrgerilla diye bir örgüt yoktu. Tartışmalar 1990'ların başında, NATO bünyesinde kurulan Gladio'nun tasfiyesi sürecinde ve Susurluk Davası sırasında da gündeme geldi. Geçtiğimiz günlerde Özel Harp Dairesi eski Başkanı emekli orgeneral Kemal Yamak bir kitap yazdı, Kontrgerilla iddialarına da değindi. ÖHD eski başkanı emekli org. Sabri Yirmibeşoğlu da tartışmalara katıldı. Bu arada Mehmet Ali Ağca'nın tahliyesi ortalığı karıştırdı. 12 Mart, 12 Eylül öncesi yeniden gündeme geldi. Tartışmalarda sağdan soldan pek çok gencin kullanıldığı öne sürüldü. 12 Mart 1971'den önce 9 Mart cuntasında yer alan Talat Turhan da darbe öncesinde pek çok eylemin Kontr-gerilla'nın eseri olduğunu söylemişti. 9 Mart Cuntası'ndan eski Dev-Genç'li Sarp Kuray da devrimcilerin kullanıldıklarını, suça itildiklerini, darbeye zemin oluşturmak amacıyla eylem yaptıklarını itiraf etmişti.

"KOMPLOYA KURBAN GİTTİK"

1969'da ordudan çıkarılan Sarp Kuray, Dev-Genç liderlerindendi. 1980'deki darbe öncesinde yurt dışına kaçan Kuray, 1993'te Milliyet'e verdiği söyleşide şunları söylüyordu: "Hepimiz vardık bu işin içinde. Denizler de var, Mahirler de var, biz de vardık. Deniz'i saklandığı bir evden diğerine Orman Bakanı Turhan Şahin'in makam arabası taşıyordu. Şahin Nar Limited Şirketi'nde İrfan Solmazer'le ortaktı. Ve hazırlanıp düşük doğan 9 Mart olayının içindeydiler. Yukarıdaki kadrolarda mevzilendikleri için de, bir yandan bizi, bir yandan komuta merkezini, bir yandan Amerika'yı çevire çevire oynattılar. (...)Bu iş çok karışık, örneğin Hasan Cemal'i ele alalım, Uluç Gürkan diyelim. Bunlar o zaman Devrim gazetesindeydiler. Bu 9 Mart olayının düzenlenmesinde en uç adamlardı. O gün Hasan Cemal'in kaleminden kan damlıyordu. Adını saydığım kişiler sayesinde, CIA'nın komplosuna kurban gittiğimiz inancını taşıyorum. Üstüme gelirlerse daha çok konuşurum. Ama bu tarafı hiç kurcalanmadı. Uğur Mumcu ile ölmeden önce konuştuk, kaset yapıp verdim. Niçin olayın bu yönüyle üstüne gitmediğini sordum: 'Demokrasi diyorsunuz, Celil Gürkan olayını ele alıyorsunuz, 9 Mart'ı bir yere kadar getiriyorsunuz. Bunları da anlatmak gerek Uğur ağabey' dedim. Bana, 'Onun arkasına kudretimiz yetmez Sarp' dedi."

Geçtiğimiz günlerde eski davalardan müebbet hapse mahkum edilen Kuray'a göre 12 Eylül öncesinde ülkücü-devrimci çatışması da kışkırtılmıştı. Abdullah Çatlı da Fransa'da hapiste iken solcu bir kişi aracılığıyla Sarp Kuray'la haberleşmiş. Kuray, Türkiye'ye geldikten sonra, 12 Mart öncesinde karşı tarafta olan eski ülkücülerle barışmış, hatta aynı şirketlerde yönetim kurulu üyeliği yapmış. Kuray'ın "Komando Mustafa" lakaplı eski ülkücü Mustafa Ok'un cenaze törenine katılması "68'liler cenazede buluştu" manşetleriyle verilmişti. Kuray, bir kuşağa vefa duygusuyla cenazeye katıldığını söylemişti. Kuray'ın yöneticilik yaptığı şirketlerde eski Dev-Genç'liler Atilla Sarp ve Nasrullah Ayan, eski ülkücü Mustafa Ok da yer aldı. Aynı şirkette yer alan bir diğer tanıdık isim de Ağca'nın avukatı Doğan Yıldırım'dı. Ağca'nın hapisten kaçırılması davasında da yargılanan ve beraat eden Yıldırım 12 Mart öncesinde Deniz Harp Okulu'ndan tard edilmiş. Daha önce farklı kutuplarda yer alan bu isimler, yıllar sonra arkadaş, fikirdaş, hatta iş ortağı olmuşlardı.

MAO'CUYA EYLEM TALİMATI

Doğu Perinçek'in eski dava arkadaşı Gün Zileli, "Havariler" isimli anılarında 12 Eylül'den önce TİKP üyesi bir gencin karanlık olaylarda kullanıldığını şöyle anlatıyor: "O günlerde Perinçek beni, yeni bir itirafçı ile tanıştırdı. Ancak, 19-20 yaşlarında gösteren bu genç, diğer itirafçılardan farklı olarak, MHP'nin değil, bizim partinin üyesiydi. Kendisinin anlattığına göre, partinin Elazığ örgütüne mensup bu gence, yerel MİT örgütü el atmış, onu fiilen ajanı haline getirmiş ve bir yıla yakın bir süre ajanı olarak kullanmıştı. Gencin anlattıkları, devletin istihbarat örgütü MİT'in neyin peşinde olduğunu açıkça ortaya koyuyordu. MİT, bu genci sağı solu bombalamakta ve şiddet eylemlerini tırmandırmakta kullanmıştı. Bombaları bizzat MİT temin ediyor ve gence, hedefi söylüyordu. İşin ilginç yanı, bu hedeflerin 'sağ-sol' ayrımı yapılmadan tespit edilmiş olmasıydı. Örneğin aynı genç, birkaç gün arayla, hem MHP, hem CHP binalarını bombalamıştı. Tek başına bu bile, 12 Eylül öncesi şiddetin önemli bir bölümünün, bizzat devlet ve darbeciler tarafından körüklendiğini göstermeye yeter de artar bile."

AZ KALSIN ALDO MORO GİBİ OLACAKTI!

Ecevit'in Başbakanlık yaptığı 1978'de DİSK (İşçi sendikası) ve TÖBDER(Öğretmenler derneği) gibi radikal sol eğilimli kitle örgütlerinin gerçekleştirdiği eylemlerin arkasında ABD'nin olduğu kuşkusu duyuluyordu. Bu kuşku, CHP üst yönetiminden kaynaklanıyordu. İddialara göre CHP içinde illegal Türkiye Komünist Partisi sempatizanı epey milletvekili vardı. NATO üyesi Türkiye'de işbaşında olan CHP'nin iç yapısı NATO çevrelerinde kuşku uyandırıyordu. Ecevit'in durumu Kızıl Tugaylar 'ca öldürülen İtalyan'ın sağcı Başbakanlarından Aldo Moro'ya benziyordu. Moro, komünistlerle koalisyon kurmayı düşünecek kadar ılımlıydı. Bu yüzden öldürülmesinde CIA parmağı aranıyor. Ecevit de Kontr-gerilla hakkındaki açıklamaları nedeniyle suikast girişimlerine maruz kaldığını söyleyecekti.

SOL EYLEMLERDE AMERİKA

DİSK ve TÖBDER'in iş durdurma ve okul boykot eylemleri CHP Hükümetini zor durumda bıraktı. Cumhuriyet'te bir yazı yazan Uğur Mumcu, "Olaylar Ecevit'in Amerika'ya karşı kesin tavır takınmasından sonra birdenbire arttı" diyordu. Ecevit, Altan Öymen'in DİSK Başkanı Abdullah Baştürk'le görüşmesini istemiş. Baştürk ise Öymen'in telefonlarına çıkmamış. O dönem CHP yönetiminde yer alan Cahit Kayra anılarında şöyle der: "Gerçekten yeni kurulmuş ve Sol karakterli olmaya istekli bir hükümete karşı DİSK'in, TÖBDER'in davranışının planlı ve güdümlü olduğu ve daha fenası bu hareketin arkasında Amerika'nın ve bildiğimiz tanıdığımız radikal eğilimli Solcuların bulunduğu izlenimi veriyordu."

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi