T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 23 OCAK 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Cevdet AKÇALI

21. asrın iki kâbusu

İnsanlar bazı felaketlerin varlığını hissederler fakat bunları açıkça tartışmaya cesaret edemezler. Dünyaya hükmedenlerin kafasında bu korkular daima olmuştur.

Bugünün yöneticilerin kafasında da Çin'in ve Hindistan'nın kalkınmasının yarattığı endişe mevcuttur. Bu endişe yeni değil. Bazı dinlerin naklettiği bir senaryo var. Dünya bir gün, kısa boylu bir ırkın istilasına uğrayacaktır. Dünyayı Mehdi isminde bir kimse gelip kurtaracaktır. Bazı yorumlara göre, bu ülkeler Çin ve Japonya'dır.

STALİN'İN ENDİŞESİ

1953-54 yıllarında Fransız eski Cumhurbaşkanı Herriot, Stalin'i ziyaret etmiştir. Stalin, Batı ülkelerinin tutumundan şikâyet etmiş ve konuyu komşusu Çin ile Avustralya arasında mukayeseye getirmiştir:

-Batılılar dünyayı istismar ediyor. Çin'de bir milyar insan yaşadığı halde, ayni genişlikteki Avustralya'da sadece on milyon insan yaşıyor. Bir gün Çinliler, bu toprakları işgal etmek isteseler haksız sayılırlar mı?

Herriot'nun cevabı dikkat çekicidir:

-Haklısınız. Ama Sibirya'da da sadece birkaç milyon insan yaşıyor. Çin'in aynı gerekçeyle Sibirya'ya da göz dikebileceğini hiç düşündünüz mü?

Haberi veren gazeteci yazısının sonuna şunu ekliyor: Stalin ise derin derin düşündü ve cevap vermedi.

21. asrın en büyük problemi de budur: Büyüyen Çin ve Hindistan ekonomileri karşısında, dünya devletleri ekonomilerini nasıl ayakta tutacak?

NÜFUSUN GÜCÜ

Bu iki ülkede, dünya nüfusunun üçte ikisine yakın insan yaşamaktadır. Bunlar aynı anda öksürseler, dünya Tsunumi faciasından daha büyük bir felaketle karşılaşır. Çin ve Hindistan'daki petrol tüketimi Amerika'daki seviyeye ulaşırsa dünyadaki petrol rezervleri birkaç senede tükenir.

Bu korkuyu giderebilmek için Batı'nın bulduğu çare nüfus planlamasıdır. Ancak bu plan tutmamıştır. Nüfus ve gıda arasında dengeyi sağlamanın iki yöntemi vardır: Pastayı büyütmek veya ortak sayısını azaltmak.

Bazı Batı ülkeleri nüfus planlaması politikalarını terk etmişlerdir. Türkiye'de ise nüfusun hızla artmasından şikâyet edenler, gelirimizi artıramak yerine pastadan pay alanları azaltmak politikasına inananlardır.

Oysa Türkiye'nin dünya politikasındaki etkinliğinde nüfus yapısının rolü çok büyüktür. AB'nin Genişlemeden Sorumlu Üyesi Olli Rehn, "Bir gün Türklerin çalışmaları sayesinde Avrupa'daki emeklilerin maaşlarının ödeneceğini" söylemiştir.

Yaratan'ın insanlara bahşettiği nimetler ileride doğacak insanlara da yetecektir. Yeter ki insanlık, bu nimetleri ortaklaşa paylaşmayı bilebilsin.

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi