T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 20 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Nar-ı Beyza
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Kulis
Taha KIVANÇ


Bu kadar muhabbet yeter

'Yeşil' muhabbeti bitti mi acaba? Bir Emniyet yetkilisi, hem de İstanbul Emniyet Müdürü unvanını taşıyan Celalettin Cerrah, "Ölmüş adamı niçin arayalım ki kardeşim?" dedi. Bir başka Emniyet yetkilisi, hem de Emniyet Genel Müdürlüğü sözcüsü unvanını taşıyan İsmail Çalışkan, "Yeşil'in öldüğüne dair bir kaydımız yok" dedi. Öyleyse bu muhabbet ilânihaye devam eder...

İyi de Yeşil muhabbeti neden açılmış olabilir? 'Yeşil' kodadlı Mahmut Yıldırım'ın oğlu, örgütü olduğu söylenen bir grupla birlikte yakalandı. Örgüt, "Babam Yeşil'in selâmı var" deyip para talep ediyormuş bazı adamlardan... Görünür sebep bu. Ancak, yine de insan "Acaba bu işin içinde başka bir iş olabilir mi?" diye sormadan edemiyor.

Bir nokta: Bundan epey önce, Mehmet Eymür, "Yeşil'in oğlu Murat beni arayıp 'Babam sağ mı?' diye soruyor" demişti. Murat Yıldırım kuşkusunu üzerinden atmış olmaılı ki, babası adına para talep etmek üzere bir örgüt oluşturmuş...

"Yeşil muhabbeti nereden çıktı?" konusunda bir dostumun teorisi var. Ona göre, Emniyet, aslında kafa karışıklığı sergilemedi; hayır, her şey danışıklı dövüş bir oyundu. İstanbul "Öldü", Ankara ise "Ölmedi" derken kendileri dışındaki bir yerlere mesaj iletme gayretindeydiler... Aynı dost, "Hayli zaman önce, Mahmut Yıldırım'ın Ankara yakınlarında bir yerde dışarıyla ihtilâttan men edilerek tutulduğuna dair söylentiyi Kulis'e taşımamış mıydın?" diye sormayı da ihmal etmedi.

Doğru hatırlıyor. Bir ara o yönde bir söylenti güçlü bir biçimde ifade ediliyordu; sonra ne olduysa artık Yeşil'in adı o yerle birlikte anılmaz oldu.

Sessizce dinleyen bir masa müdavimi, "Ben bu işlerden anlamam ama" diye başladığı cümlesini şöyle sürdürdü: "Bizim oralarda belâlı biri vardı; çok sonraları uzak bir yerde çatışmada öldüğü kulaklarımıza gelmişti. Bir ara, 'O döndü, yeniden buralarda' dedikodusu yayıldı ve ardı ardına birkaç cinayet işlendi; hepsi de o belâlıya mâl edilen cinayetler... Oysa, adam gerçekten de çatışmada ölmüştü... Ne hikmetse, cinayetleri planlayan birileri, belâlının döndüğünü duyurup işlediler cinayetlerini..."

Bu sözleri söyleyene, "Ne yani" diye mukabele edecek oldum, masamıza çağıran dostum kaş göz işaretiyle ileri gitmemi önledi.

İki gündür bu senaryoyu kafamda taşımamı önleyemedi ama. 'Belâlı' analojisi yapan kişinin dediğine kulak verilecek olursa, önümüzdeki günlerde üzerine 'Yeşil' kartvizi bırakılmış cinayetlere hazır olmamız gerekiyor. Muhabbetin açıldığı ilk günden başlayarak yazılan çizilenler kamuoyunu böyle bir gelişmeye hazırlamış oldu, dillendirilen o senaryoya göre...

'Deli saçması' diye gözardı edilmeyi hak eden senaryoyu sizlerle paylaşmamın bir sebebi var: Kulağı delik bir gazeteci dostum birkaç hafta önce bir-iki günlüğüne Ankara'ya gelip çeşitli düzeyde yetkililerle görüştü. Konuştuğumuzda, bana, "Önümüzdeki günlerde asayişle ilgili olumsuz gelişme beklentisi var" diye aktardı görüşmelerinin muhassalasını... Hatta bir tanıdığı, "İyi saatte olsunlar yeniden devrede; ortalığı karıştırmaya hazırlanıyorlar" bile demiş...

Konuyu konuştuğumuz akşam ikimiz kıdemli bir istihbaratçıyla birlikte olduk. Ununu elemiş eleğini duvara asmış tanıdığımız, her eski istihbaratçı gibi, hâlâ kulağı kirişte olan biri. Bir kere istihbaratçı oldun mu ömrü billâh alışkanlıklarını terk edemiyorsun... Hâlâ teması sürdürdüğü birilerinin kendisine aktardığı önemli bir bilgiyi bizimle paylaştı: "Özelliği olan bir dairenin elemanları şu sıralarda Anadolu'ya dağılmışlar, gittikleri yerlerde uğradıkları birimlerde işe yarayacak kişileri tespit ediyorlarmış..."

'Özelliği olan daire' tanımlamasıyla nereyi kast ettiğini dilim varıp da soramadım.

Yemek masaları çoğu kez daldan dala konuşmalara tanık olur ya, bu defa da biri, "Yeşil muhabbeti ile bir süre önce serbest bırakıldıktan sonra yeniden cezaevine tıkılan Mehmet Ali Ağca olayı arasında bir irtibat olabilir mi?" diye sormasın mı! Haydi, gelin de çıkın işin içinden... Hepimiz birbirimize bakıp omuz silktik...

Nihayet içimizden biri şunları söyledi: "Ağca'nın dışarıya çıkartılmasında bir âciliyet olduğunu düşünüyordum; yeniden içeri alınınca bir an yanıldığımı sandım. Ama bugün dünden daha fazla eminim: Onu mutlaka serbest kılacak bir gelişme çok geçmeden yaşanacak... Hukuk yoluyla veya başka bir yolla... Bu sebeple de sorunuz büsbütün boşlukta kalmıyor. Ağca ile Yeşil adlarını şu demde birarada zikretmemizi gerektiren bir dizi bağlantı olması şart. İki adın peşi sıra anılması da bu yüzden tesadüf değil..."

Esrarengiz cümleleri birbiri ardına sıralayan kişiye bakıp kaldım. Ne garip dostlarım var benim böyle...


Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi