T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 27 ŞUBAT 2006 PAZARTESİ
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Bugünkü Yeni Şafak
 
  657'liler Ailesi
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Okur Sözcüsü
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Koray DÜZGÖREN

Gül'ün sözleri 28 Şubatçı medyayı niye üzdü?

Yıldönümü yazısı yazmayı pek sevmem. Yarın 28 Şubat'ın yıldönümü. Ve ben de 28 Şubat'zede bir gazeteci olduğum halde 28 Şubat'la ilgili yazmayı düşünmüyordum.

Sabah erken saatlerde bir internet sitesinde, 28 Şubat'ta basının nasıl generallerin emrine girdiğini anlatan Can Ataklı'nın konuyla ilgili yeni açıklamalarını okuduğum halde düşünmüyordum.

Ancak Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, geçtiğimiz hafta basınla ilgili olarak yaptığı bazı açıklamalara basın kuruluşlarının ve birçok köşe yazarının verdiği tepkiler üzerine yaptığı açıklamayı anımsayınca fikrimden vazgeçtim.

Arşive döndüm ve bakanın sözlerine, basın kuruluşlarının ve köşe yazarlarının tepkilerine ve bakanın 'özür dileme' olarak değerlendirilen açıklamasına bir daha baktım.

28 Şubat'ta hepimizin gözleri önünde olup biten, gazetecilik mesleğinin yüzkarası sayılacak ve manipülasyon lafının yetersiz kaldığı olaylarla karşılaştırdığımda, Gül'ün sözleri hafif bile göründü bana.

Gül tabii kibar bir insan. Kanıtlamakta zorlanacağı bazı gerçekleri dile getirmiş olmak onu da rahatsız ettiği için sözlerini düzeltti. Buna rağmen medyayla ilgili genel düşüncesinin aynı olduğunu da belirtti.

Aslına bakılırsa sözlerinin arkasında durdu. "Ben herhangi bir basın mensubunun herhangi bir maddi çıkar karşılığı veya para karşılığı herhangi bir şey yaptığını düşünmedim de, bunu söylemedim de. 'Servis' lafının yanlış anlamalara yol açabileceğini bugün görüyorum" dedi.

Arkasından da şunları söyledi:

"Yalnız bütün toplum olarak yönlendirmelere çok açık olduğumuz da gayet açık. Bunun da işaretleri çok ortadadır. Bazen reyting uğruna, birkaç bin daha fazla satma uğruna nelerin yazılıp çizildiğine hep beraber şahidiz. Gönül ister ki, basın dünyamız kendi içerisinde özgürce bir oto kontrol mekanizması geliştirir, kendi içerisinde, etik değerlerde ve bazı prensiplerde mutabakata varır, hiç kimsenin müdahalesine fırsat vermeyecek, kanuni bir mecburiyete fırsat vermeyecek şekilde, gelişmiş demokrasilerde, batılı ülkelerde olduğu gibi, kendi etik değerlerini kendisi oluşturur. Ne yazık ki bunda yeteri kadar olgunlaşılamadığı da gayet açık ortadadır."

28 Şubat'a döndüğümüzde...

Bugün Gül'e toplu olarak karşı çıkan ve "özür dile" tepkisi koyan koro, -hadi büyük bir çoğunluğu itibariyle diyelim- 28 Şubat döneminde askerlerle ve diğer 28 Şubatçı güçlerle bir 'servis' ilişkisinin de ötesinde işbirliği yapmakta bir sakınca görmeyenlerden ve sessiz kalanlardan oluşuyor.

O nedenle bu tür bir çalışma tarzının onlara çok yatkın olması gerekir.

28 Şubat'ta bağımsız davranmayı ve özgür gazeteciliğin gereklerini yerine getirmeyi düşünmeyip generallerle işbirliği yaparak 28 Şubat'a, demokratik hayata askerlerin müdahalesine karşı çıkan yanıbaşlarındaki çalışma arkadaşlarını gözlerini kırpmadan harcayanlar ve bu işler olurken seslerini çıkartmayıp yerlerini, köşelerini korumak adına gözlerini kapatanların, şimdi Gül'ün sözlerinden alınmış gibi yaptıklarının görüyoruz.. Acaba sadece Gül'ün sözlerindeki, 'Yabancı servislerin adamı olmak' lafına mı alındılar?

Nitekim Gül de sadece bu lafın maksadını aşan bir ifade olduğunu söylüyor.

"Bütün toplum olarak yönlendirmelere çok açık olduğumuz da gayet açık" diyor.

Dedim ya, kibar bir politikacı Gül. Sadece 'yönlendirme' demekle yetiniyor.

Tabii 28 Şubat'ı hesaba katmadan söylüyor bunları. Yine kibarlığından olsa gerek, bu tepkileri koyanların önemli bölümünün, 28 Şubatçı medyanın hâlâ yerlerini koruyan ve manipülasyonu bilen ustalardan oluştuğunu dile getirmiyor.

Onlar açısından, vatan, millet, cumhuriyet, laiklik adına -ve tabii koltuk, erk, para, servet, patronlarının bankası, holdingi, ilişkileri vb. adına- 28 Şubatçı generallerin emrine girmekle, yine aynı kutsal gerekçelerle, herhangi bir yabancı gücün, devletin, örgütün, şirketin -hadi biz de kibar davranalım- etkisine girmek arasında pek bir fark olmasa gerek.

Bakın Can Ataklı 28 Şubat gazeteciliği hakkında ne diyor?:

"Komutanlarla her gün konuşulup söyledikleri manşet yapılırdı. Bir gün, 'Paşam bugün ne yazalım?' diye sordular. Paşa da 'Kafanıza göre bir şey çakın' dedi. Sonra komutan söylemiş gibi haber yazdılar."

Söyler misiniz, hangi yabancı servis bu gibi gazetecilerden yararlanmak istemez?


Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Kültür | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi