T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
Y A Z A R L A R 2 TEMMUZ 2006 PAZAR
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Bugünkü Yeni Şafak
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Kültür-Sanat
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye
 
  Arşiv
  Favorilere Ekle
  Giriş sayfası yap

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Hüseyin HATEMİ

Antisemitizm

İsrail yönetimi Filistin'e son hücumu ile "antisemitizm" şampiyonluğunu başka hiçbir yönetime bırakmak istemediğini göstermiş oldu. İsterse bütün insanlık İsrail'i bu zulmünde haklı görsün, Allah'ın ve dolayısı ile Ahlâk'ın hükmü değişmez: Yapılan barbarlık ve ırkçılıktır, suçtur. Kur'an-ı Kerim, bugünün haberini yedinci milâdî yüzyılda vermiştir. (Bakara, 2/85).

Hristiyan ve müslüman Filistinliler "samî" değil midir? Şu halde İsrail soydaşlarına uyguladığı bu zulümle Hitler'in yanında yer almıyor mu? Bu zulmün kökeninde, yoksa aşağılık kompleksi mi var? Sami kökeninden nefret eden bazı yöneticiler, bu aşağılık komplekslerini "samiler" içinde şamar oğlanı arayarak Araplar üzerinde mi gidermeye, tatmin etmeye çalışıyorlar? Bilmiş olsunlar ki aslında din ve ırk özdeşleştirilemez. İsmail'i (A.S.) ve soyunu Kabil (Kain) yerine, kendilerini de -sevsinler!- Habil yerine koyarak ve Ahd-i Atıyk'e bakarak uzun bir süre Mesih beklediler. Bu sırada da kendilerine zulümler, haksızlıklar yapıldı, horlandılar. 1666 yılında bekledikleri kurtuluşu elde edemeyince "Hakk ve sabr" ile öğütleşmekten vazgeçenleri imanlarını kaybederek "bâtıl"a "bâtıl" ile karşılık verme yolunu seçtiler. İşte bu seçim, Dâbbe-t-ul-Arz'ın yeryüzünde ortaya çıkışını ifade ediyordu. Bu çok kötü bir seçimdi. Benî İsrail peygamberleri, birer "soy peygamberi" değil idiler. İnsanları hidayete çağırıyorlar, hidayete erenler de "Yahudi" olarak anılıyordu. Oysa onsekizinci yüzyıl başlarında, 1666 hayal kırıklığının da öfkesi ile, sevgi maskesi geçirmiş bir kin örgütü şeklinde örgütlenen Dâbbe-t-ul-Arz, Musa'yı (A.S.) Kelimullah olmaktan çıkartıp -neûzübillah- bir üstün ırk "Führer"i derekesine indirgemeye uğraştı. Sağduyulu müslümanlar bu bâtıldan etkilenmediler. Kur'an-ı Kerim'e îmanı olanlar, Musa'yı, Süleyman'ı, Davud'u "sevgili sevgi elçileri" olarak görmeyi sürdürdüler. Buna karşılık Dâbbe-t-ul-Arz örgütü İslâm'a karşı şu itirazı ileri sürdü: Davud ve Süleyman bizim millî hükümdarlarımızdır, peygamber değildirler ve sizinle hiçbir ilgileri yoktur! Sağduyulu müslümanlar, Dâbbe-t-ul-Arz'ın bu dalayıp sokmasından da masun kaldılar ve Davud ve Süleyman'ı, Musa'yı, haklarındaki yakışıksız isnadlardan tenzih ettiler ve imanın ikinci ilkesi olan "nübüvvet" inançlarını bozmadılar. Ortaya çıkışından üçyüz yıl sonra, Dâbbe-t-ul-Arz büsbütün azgınlaştı ve doğrudan doğruya gerçekleştiremediği: İslâm'ın infazı ilâmını, Washington infaz savcılığına verdi.

Biz Dâbbet-ul-Arz tahriklerine kapılarak sevgi ve adalet yolundan ayrılmayız. Bizim kitabımızda hiçbir millet, hiçbir ırk, hiçbir din için, ters yönlü bir "Armagedon infaz ilâmı" yoktur. Bütün insanlık için ve âlemler için bir bildiri içeren (Zikru'n-lil-âlemîn) Kur'an-ı Kerim'de, Dâbbet-ul-Arz tarafından dalanan Yahudiler için sadece genel bir uyarı vardır: (İki kez Mabed'in yıkılışından sonra) Rabbinizin size acıyacağı umulur, fakat tekrar (adaletten, sevgiden) dönerseniz, Biz de (cezalandırmaya) döneriz.. (İsrâ, 17/8).

İsrail Yönetimi'ne tavsiyemiz şudur: Yeterince yoğun bir aşağılık kompleksine ve silâh gücüne sahip her yaratık; kendi çapında bir Hitler olabilir. Ne var ki üstünlük Hitler olmada değil sevgi yolunda olmadadır. Ben de size bu mektubu gönderiyor, sizi İsrâ Suresi'nin 8. âyeti üzerinde düşünmeye ve zulümden vazgeçmeye çağırıyorum.

Gerçek kitab ehli "öteki İsrail" mensuplarını da göreve çağırıyor, onlara da şu "tebliğ"i iletiyorum: "Hitler bu cinayetleri işlerken siz insan olarak neredeydiniz?" (Ademoğlu, neredeydin?) sorusu, sadece İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ortaya çıkıp da Almanlar'a yöneltildikten sonra unutulacak bir soru değildir. Derhal söyleyeyim ki şimdi de yalnızca size yöneltilecek bir soru da değildir. Almanlar "Ademoğlu, neredeydin?" sorusunun bilincine vardılar ve "Tanrı Önünde Sorumluluk Bilinci"ni Anayasaları'nın bir güvencesi saydılar. Oysa siz belki de Kötülük Ağacı ardında gizlenebileceğinizi sanarak, "zulümlere katılmadım" cevabı ile, vicdan azabından ve dolayısı ile sorumluluğunuzdan kaçamazsınız. Biz de kaçamayız. Kimse kaçamaz!

Dâbbet-ul-Arz dalamasına, saçmasına, sokmasına karşı tek devâ, Habl-ul-Metin ve Urvet-ul-vuskaa (sakaleyn) eczahanesindedir. Vampirleşmek istemeyen, buyursun!

Geri dön   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi