T Ü R K İ Y E ' N İ N    B İ R İ K İ M İ
S İ N E M A 14 TEMMUZ 2006 CUMA
  Ana Sayfa
  Gündem
  Politika
  Ekonomi
  Dünya
  Aktüel
  Spor
  Yazarlar
  Televizyon
  Sağlık
  Yurt Haberler
  Son Dakika
 
 
 
  657'liler Ailesi
  Ankara'da Şafak
  Bilişim
  Çalışanın Sesi
  Diziler
  Düşünce Gündemi
  İzdüşüm
  Sinema
  Röportaj
  Sinema
  Yemek
  Zamanda Yolculuk
 
  Bize Yazın
  İnsan Kaynakları
  Abone Formu
  Temsilcilikler
  Reklam
  Künye

  Yeni Şafak'ta Ara
 

Sadâkat, ihanet, sevgi ve intikam üzerine

Son yıllarda atağa kalkan Güney Kore sinemasının yetenekli yönetmeni Kim Ji-Woon, senaryosu çok da yeni şeyler söylemeyen "Acı Tatlı Hayat"ı son derece "taze" bir sinema diliyle etkileyici bir görsel şölene dönüştürmeyi başarıyor

ACI TATLI HAYAT
(Dalkomhan Insaeng)

2005, Güney Kore Yapımı
Yönetmen: Kim Ji-Woon
Oyuncular: Lee Byung-Hun, Kim Young Chul, Shin Mina, Hwang Jung-Min
Süre: 120 dakika
Özel Sınırlamalar: (İçerdiği yoğun şiddet sahneleri nedeniyle çocuklar ve gençlerin izlemesi için uygun değildir. Bu nedenle bir çok ülkede 18 yaş altı izleyici sınırlamasına sahip bulunuyor.)
Uluslararası İzleyici Yargısı: 7.5 / 10 (Kaynak: www.imdb.com sitesi)
Dağıtıcı: Bir Film
Hayatınızdan bir kaç saat vermeye değer Hayatınızdan bir kaç saat vermeye değer Hayatınızdan bir kaç saat vermeye değer
Bir kaç bölümde şiddet var Bir kaç bölümde şiddet var Bir kaç bölümde şiddet var Cinsellik/çıplaklık yok Argo yok
(İmlecinizi yıldızların ve simgelerin üzerine getirerek anlamlarını okuyabilirsiniz)

Seul'deki lüks otellerden birinde müdürlük yapan Sun Woo, aynı zamanda otelin sahibi, kudretli mafya babası Bay Kang'ın da sağ koludur. Yedi yıldır bu tehlikeli adamın yanında çalışan ve ona Kore usûlü mutlak bir teslimiyet içinde bağlı olan genç adam, günün birinde sadâkatinin sınanacağı özel bir görev alacaktır. Üç günlüğüne ülke dışına çıkacak olan Bay Kang, fedaisine kendisinden epeyce küçük yaştaki sevgilisini emanet eder. Ancak, yaşlı ve kıskanç mafya babalarına özgü bir tavırla, Sun'a, nicedir yaşıtı biriyle gezip tozduğundan şüphelendiği bu müzisyen genç kızın olası bir ihanetini sezerse her iki "suçlu"yu tereddütsüz biçimde temizlemesini emretmeyi de ihmal etmez.

Bay Kang yokluğunda haklı çıkar ve Sun, patronu tarafından "kapatma" yapılmak istenen genç kızın yaşıtı bir gençle duygusal ilişki içinde olduğunu saptar. Her ikisini de öldürecekken, son anda bir yandan adına "vicdan" denilen duygunun baskısıyla, öte yandan da henüz bir kaç gündür tanıdığı genç kıza duyduğu belli belirsiz ilgiyle bundan vazgeçer. Ancak, "itaat ve sadâkat", Kore mafya kültürü içinde tartışılması mümkün olmayan iki tabudur. Sun da infazları yapıp yapmama konusunda inisiyatif kullanmasının bedelini, sonradan kendisi bir "hedef"e dönüşerek ödeyecektir.

Beklenmedik derecede iyi

Doğrusunu söylemek gerekirse, çok da derinlemesine tanımadığım Güney Kore sinemasından böylesine olgun bir yapıt izleyeceğimi hiç ummadan girdim salona; ancak karşılaştığım sonuç oldukça şaşırtıcıydı. Geçen hafta gösterime giren, fakat basın gösterimini kaçırmam nedeniyle ancak bu hafta ayrıntılı olarak tanıtabildiğim "Acı Tatlı Hayat", "Jet Lee" tarzı aşırı stilize (ve gerçekdışı kareografilerle bezeli) şiddet gösterilerinden gına getirmiş olan gözlere, farklı ve olgun üslûbuyla ilginç gelebilecek bir çalışma... Gerçi bu filmin de -içerdiği kavga dövüş ve kan düzeyi açısından- son yıllarda Uzakdoğu'da sürüsüne bereket üretilen diğer şiddet filmlerinden pek aşağı kalır tarafı yok; dahası "patronun sevgilisine aşık olan genç yardımcı" teması, vaktiyle Cüneyt Arkın avantürlerine kadar inmiş son derece beylik bir öykü sayılabilir. Buna karşılık, yetenek ışığına sahip usta bir sinemacının gerektiğinde en bayat senaryoları bile nasıl silkeleyebileceğinin yeni bir göstergesi olarak, bu filmde fazladan "ruh" da var.

Önceki filmi "Karanlık Sırlar" (A Tale of Two Sisters) ile geniş kitlelerin beğenisini kazanan yönetmen Kim Ji-Woon, Asya sinemasının çekik gözlü oyuncularında sık rastlanan abartılı jest ve mimikleri törpüleyip onlara daha gerçekçi bir oyun stili kazandırabilen bir sanatçı. Bir kere, hayatta hiç kimsesi olmayan, yalnız ve sessiz fedai Sun rolündeki Lee Byung Hun filmin en önemli kozu. Etkileyici bir oyunculuk stiline sahip bulunan 1970 doğumlu bu yıldız, gerek dövüş sahnelerindeki kıvraklığı ve sergilediği müthiş "cool" kareografi, gerekse filmin diğer sakin anlarında yüzüne sinen o hüzünlü ifade ile rolüne cuk oturmuş. Ayrıca, Woon, oyuncu biçimlendirme konusundaki yeteneğini yalnızca Hun'da değil filmin diğer bütün oyuncularında da ortaya koyduğu için, öyküden gelip geçen karakterler arasında her şeyi komik bir beden dili eşliğinde bağıra bağıra söyleyen birine rastlanmıyor.

Keza filmdeki resim çerçeveleri, ışık ve müzik kullanımı da son derece başarılı. Özellikle, kahramanımızın, öldürülmesine yalnızca bir kaç dakika kalmış biri olarak, kan içindeki vücudu ve kırılmış eliyle düzinelerce adamın arasından sıyrılmak için metruk bir fabrikada verdiği ölüm-kalım mücadelesi, filmin sinemasal anlamda zirveye çıktığı, soluk kesici bölümlerinden biri. Finaldeki çatışma sahneleri de bana göre benzer türdeki Amerikan filmlerini fersah fersah aşan bir gerçekçilik düzeyine ulaşıyor.

Öte yandan, bu "şık" filmin bende uyandırdığı şaşkınlık duygusunun en önemli nedenlerinden biri de öykünün ana kahramanının -yaptığı iş itibarıyla acımasız bir mafya klanının içinde yer almasına karşın- ateşli silah edinebilmek için verdiği o yoğun mücadele oldu. Hayatta en güvendiği insanlardan ardarda kazıklar yiyen Sun, onlardan intikamını alabilmek için nihayetinde bir "tabanca"ya gereksinim duyuyor. Ama bunu temin edebilmek adına bir sürü karanlık tiple temas kurmak zorunda kaldığını görüyoruz. Gerek kendisinin, gerekse fare deliğinden farksız yerlerde barınan satıcıların yapılan alışveriş sırasındaki tedirginliklerini kendi adıma oldukça anlamlı buldum. Yönetmen Woon, aksiyon sinemasının diğer kalburüstü örneklerinde görmeye hiç de alışık olmadığımız türden bir "risk"in altını özenle çizerken, beyazperdenin kitlelerin bilinçaltına yönelik güçlü etkisini kullanarak küresel ölçekteki milyonlarca izleyiciye de aslında son derece stratejik bir mesaj veriyor.

"Acı ve Tatlı Hayat" vesilesiyle, Güney Kore'de asker ya da polis olmayan birinin -ne kadar nüfuzlu ve zengin olursa olsun- canı her istediğinde öyle kolayca çeşit çeşit tabanca satın alamadığını öğrenmiş olduk. Mafyanın en eli kanlı üyeleri bile birilerini haklamaları gerektiğinde ya "martial arts" denilen uzakdoğu sporlarının ölümcül darbelerine ya da nisbeten daha kolay bulunabilen kesici aletlere başvurmaktaydılar. Kaldı ki filmi izleyişimin hemen ardından internette yaptığım kısa bir araştırma, senaryonun gerçekten de doğruları söylediğini, Güney Koreli yetkililerin sivillere ateşli silah ruhsatı verme konusunda azamî düzeyde hassas davrandıklarını onayladı. Bizim gibi, en tehlikeli silahların 15 yaşındaki çocukların ellerine düştüğü, şiddete eğilim açısından "kırmızı alarm" veren ülkelerin de bir an önce bu tür ciddi sınırlamalara yönelmeleri öylesine önemli ki…

"Farklı sinemalar" tanımanın önemi

Sürekli "fuck" ve "shit" sözcüklerinin havada uçuştuğu, artık neredeyse kare kare ezberlediğimiz Amerikanvari diyalog ve tavırların egemen olduğu basmakalıp Hollywood filmleri izlemek, izleyicide çok ciddi bir "tek tip"leşmeye yol açıyor. Bu bakımdan, arada sırada da olsa farklı kültürlerden gelen, (Koreceyi anlayamasak bile!) jenerik yazılarıyla, diyaloglarıyla ve üslûbuyla, alışageldiğimiz sinemanın dışına çıkan örnekler izlemek gerçekten de yararlı bir deneyim. Böylelikle, dünyada Amerikalılar haricinde sinema yapanlar (üstelik bunu gayet iyi yapanlar) olduğunu da hatırlıyor insan... Nitekim, "farklılığa" ilişkin bu bilinçaltı özlem nedeniyle olmalı ki Woon'un yapıtı kendi ülkesinin yanısıra gösterime girdiği diğer bütün ülkelerde de oldukça iyi gişe hasılatı elde etti.

Biraz sert, ama nitelikli ve aynı zamanda da hüzünlü bir aksiyon izlemek istiyorsanız, "Acı ve Tatlı Hayat" oldukça doğru bir tercih... Aksiyondan hoşlanan eşlerle birlikte de izlenebilir, ancak çocuklar için fazla şiddet yüklü...

Bu arada, her zaman olduğu gibi, filmin herhangi bir erotik içerikli sahne barındırmadığını da belirtelim.

Geri dön   Mesaj gönder   Yazdır   Yukarı


ALPORT Trabzon Liman İşletmeciliği

Ana Sayfa | Gündem | Politika | Ekonomi | Dünya | Aktüel | Spor | Yazarlar
Televizyon | Sağlık | Bilişim | Diziler | Künye | Arşiv | Bize Yazın
Bu sitede yayınlanan tüm materyalin her hakkı mahfuzdur. Kaynak gösterilmeden çoğaltılamaz. © Yeni Şafak
Tasarım ve içerik yönetimi: Yeni Şafak İnternet Servisi