|

Bu filmi ödül almak için yapmadım

Önümüzdeki hafta vizyona girecek olan 'Başka Dilde Aşk' filmiyle ilk kez senarist kimliğini ön plana çıkaran oyuncu Mert Fırat “Bu filmi ödül almak için yapmadım. Eğer böyle birşey düşünseydim çok daha popüler bir senaryo yazardım” şeklinde konuşuyor

Aysel Yaşa
00:00 - 12/12/2009 Cumartesi
Güncelleme: 22:45 - 11/12/2009 Cuma
Yeni Şafak
Bu filmi ödül almak için yapmadım
Bu filmi ödül almak için yapmadım
Bin bir Gece dizisinde canlandırdığı Burak karakteriyle tanınan, isminin önüne oyuncu titrinden sonra bir de senaristliği ekleyen Mert Fırat önümüzdeki hafta vizyona girecek olan filmi Başka Dilde Aşk'la iddialı geliyor. Şimdilerde Kapalıçarşı dizisinde de rol alan Fırat'la ofisinde buluşup uzun uzadıya bir sohbet gerçekleştirdik. Röportajda Mert Fırat'ın oyunculuğunu, çok güvendiği filmi Başka Dilde Aşk'ı ve yeni projelerini bulabilirsiniz.

Başka Dilde Aşk'ın hem senaristi hem de başrol oyuncususunuz. Filmin senaryosu alışılmışın dışında. Yazmaya nasıl karar verdiniz?

Ben Ankara Üniversitesi Tiyatro bölümü mezunuyum. Orada yazarlık dersi aldım. Zaten ortaokulda ufak tefek skeçler yazmaya başlamıştım. Ama hiçbir zaman yazdıklarımı saklamak aklıma gelmemişti. Sonra kafamda böyle bir aşk hikâyesi yazma planı vardı. Tesadüfen İlksen Başarır'la tanıştım. Sonra birlikte oturduk ve ilk senaryomuzu yazdık.

Bu öykü yakınlarınızda yaşandı mı?

Ortaokuldayken işitme engelli bir arkadaşım vardı. Bu yüzden o dünyayı iyi biliyorum. Bir de dizilerde ve filmlerde tüm karakterlerin idealize edilmiş olması benim canımı sıkıyordu. Hepsi batman gibi. Bana gerçekçi gelmiyordu yani. Onur'u idealize edilenin tersine kurdum.

Onur da biraz ideal bir karakter olmuş ama...

Genelde hiçbir problemi olmayan insanlar idealize ediliyor. Biz ise tersini yapıp, bir işitme engelliyi idealize ettik. Kızın çağrı merkezinde çalışması da tam da bu sebepten ötürüdür. Amacımız çağımızın sorunu olan iletişimsizliği tersine kurmaktı, bir paradoks yaratmak.

Başka Dilde Aşk'a sadece aşk filmi demek mümkün mü?

Biz hep aşk filmi diye tanımlıyoruz. 21. yüzyılın aşkı nasıl olur diye soruyoruz. Filmin cümlesi hiç konuşmadan anlaşabilir miyiz? İletişimin çok şekli ve yönü var ama o da bir yerde tıkanıp kalıyor. Yine anlaşamıyorlar, yine problem yaşıyorlar. Tam da bu noktadan hareketle alternatif bir iletişim yolu bulduk ve insanlara bunu anlattık. En ilkele döndük, insanların birbirini izleyerek anlaşabileceğini anlattık. Başka Dilde Aşk'ta ötekileştirilen her şeye karşıyız biz. Dinde, mezhepte, ırkta ötekileştirmeye de karşı çıkarak kurduk filmi. Bu, Türkçe bilmeyen bir Kürt erkeğin Türk kıza da aşkı olabilirdi. Orada da iletişimsizlik var sonuçta.


POPÜLİST OLMAYAN BİR İŞ YAPTIK
Ama bu çok klasik bir konu olurdu.

Biz de buradan kurmak istemedik. Bu durumu basite indirgeyen ve bana göre daha popülist bir şey. Bizi çoğu zaman popüler olmakla suçladılar ama biz popüler kodları kullanarak, popülist olmayan bir iş yaptık.

Filmde birden çok konuya temas etmenize rağmen izleyiciyi boğmuyorsunuz.

Evet, çok şey anlatıyoruz gibi düşünülebilir ama bunların hepsi bir temanın altında: İletişim. İşitme engelli bir çocuğun yaşadığı zorlukları ajite ederek de anlatabilirsiniz. Biz o yolu seçmek yerine, bu durumun altını komik unsurlarla süsledik. Duyguyu bir yerde tutarak ağlatmak yerine orada ne olduğunun bilincine vardırdık.

Role hazırlanırken sizi en çok etkileyen şey neydi?

Bir kere işitme engelliler tüm hissettiklerini mimiklerine yansıtıyorlar. Asla riya yok. Çok samimi, kısa ve öz konuşuyorlar. O dünya beni çok etkiliyor. Bazen hayatta öyle zamanların yaşanmasını istiyorum.


ONUR'U CANLANDIRACAĞIMI BİLMİYORDUM
Bir oyuncu için filmde hiç konuşmamak zor mu?

Ben Onur'u canlandırırken kendime tek bir soru sordum: Söyleyecek hiçbir sözüm olmasaydı ne yapardım? Sözler oyuncunun silahı oluyor, evet. Ama elinden sözlerini aldığınızda daha sahici bir şey çıkıyor ortaya.

Kendinize rol yazmak zor oldu mu?

Zor değil de ilginç oldu. Biz İlksen'le filmi yazarken bunu başka bir yönetmenin çekeceğini ve Onur'u başka birinin oynayacağını düşünüyorduk. Yani ben kendime değil başka bir oyuncuya rol yazdım. Senaryo bittikten sonra İlksen bana 'Bu rolü sen alsana. Nasılsa olaya hâkimsin' dedi. Ben de İlksen'e 'Filmin yönetmeni de sen ol' dedim.

Başka Dilde Aşk filmindeki performansınız takdir ediliyor ama Antalya'dan da Bursa'dan da ödül gelmedi. Ne düşünüyorsunuz?

Bizim ilk filmimiz. Oralarda çok da anlamlı ödüller aldık. En iyi erkek ödülüne gelince öyle takdir edilmiş diyorum. Jüri öyle karar vermiş ve içleri de ferahsa hiçbir sorun yok.

Ödüller sizin için önemli bir kriter değil mi?

Asla değil. Ödül jürideki beş kişinin değerlendirmesi demek. Ancak verilirse teşekkür edilecek bir şeydir bu. Kaldı ki ben ödül almak için çekmedim bu filmi. Kariyerimde büyük bir sıçrama da hedeflemedim. Eğer böyle bir şey düşünseydim çok popüler bir film çeker, orada oynardım.

Bundan sonrası için senaristliğe devam edecek misiniz?

Evet, hatta ikinci senaryomuzu yazdık. Filmin ismi Atlı Karınca. O da Türkiye'de sıklıkla yaşanan ensest ilişkiyi anlatıyor. Kaçtığımız her şeyle yüzleşmek istiyoruz. En azından ben yazdığım senaryolarda özellikle bunun üzerine düşüyorum.


OYUNCULUK BİR LABORATUAR

Yurtdışında da eğitim aldınız. O deneyim size neler öğretti?

Ben çok okula gidemedim, çünkü maddi koşullarım yeterli değildi. Zaten o yüzden çok fazla iş yaptım. Garsonluk, aşçılık, sosis sattım. Tiyatronun kafesinde ve vestiyerinde çalıştım. Aynı tiyatroda küçük rollerde oynadım. Yani yapmadığım iş kalmadı, okula gitmek haricinde. Okul proje bazında ilerliyordu zaten. Hayat tecrübesi kattı bana.

İlk oyuncu olacağım dediğiniz zamanı hatırlıyor musunuz?

Ortaokulda bahsettiğim skeçlerde oynarken kafaya koymuştum. Ama ailemi ikna edemiyordum. Annem çok klasik bir şekilde önce bir meslek edin sonra oyuncu olursun diyordu. Ben oyuncunun bir meslek olduğunu anneme anlatamadım. Sonra onun içine sinebilecek bir alan olan radyo televizyonu seçtim. Ama orada da okuyamayacağımı anlayıp, tekrar oyunculuğa döndüm.

Oyunculuk bir laboratuar diyorsunuz. Neler tahlil ediliyor bu laboratuarda?

Birçok hayat tahlil ediliyor. Bu koşullar içerisinde yaşarsam ne olur deneyini yapıyorsun o laboratuarda. Mesela hiç duymasaydım diyorsun, tahlil etmeye başlıyorsun. Laboratuardan kastım karşılaşılan koşullar ve bunların insan üzerinde yarattığı etkileridir.

Oyunculuk size neler öğretti?

Oyunculuk hiç bitmeyen öğrenme süreci. O laboratuarda aldığınız tahlil sonuçları size çok şey katıyor. Oyunculuk bin basamaklı bir merdivense ben daha birinci basamağındayım. Tüm oyuncular en iyi performansını göstermeden ölecek mesela. Ben en iyi filmimi oynadım diyemeden öleceğim, o kesin.

Şimdi Kapalıçarşı'da Arda karakterini canlandırıyorsunuz. Sizin için önemli bir adım oldu değil mi?

Kapalıçarşı oyuncu kadrosu açısından benim için mucize bir ekip. Dolu dolu bir kadro var. İkinci bir rüya oldu bu dizi. Oyuncu kadrosu kadar teknik ekip de kaliteli.

Sette diyaloglar nasıl?

Biz bir aile gibiyiz. Herkes herkesin problemini biliyor. İçteniz, samimiyiz.


HERKESİN İSTANBUL'U KENDİNE

Ankara'dan kalkıp İstanbul'a geldiniz. İstanbul'a kolay adapte olabildiniz mi?

Ben İstanbul'a öğrencilik yıllarımda gidip geliyordum. Bir de yurtdışına çıktığım için İstanbul korkutmadı beni. Stockholm'de, Londra'da kaldım. İstanbul daha ne kadar kötüsü olabilir ki dedim. Ama çok kötüsüymüş, anladım. Daha yaşanabilir bir şehir yine de. Ulaşımı zor, pahalı, insanlar yorgun… Şöyle de bir şey var ki ben kendi İstanbul'umu kendim yarattım. Herkesin İstanbul'u kendine. Bu şehirde yaşamak benim için zor değil.

İstanbul'da en çok nereleri seversiniz?

Beşiktaş, Moda, setin olduğu yer ve ofis yani Kuledibi. Ben bu üçgende gidip geliyorum. Dolayısıyla benim İstanbul'um kendime. Daha bu şehirde görmediğim birçok yer var. Aman gidip oraları da göreyim gibi bir telaşım yok. Hayatımın izin verdiği ölçüde belirli yerlere gidip geliyorum.

Keşfetme isteği yok herhalde…

Bu benim kendimle ilgili büyük bir problemim. Ben arşın arşın gezmeyi sevmiyorum. Oturayım kitabımı okuyayım, oyunlara gideyim ve film seyredeyim. Benim istediğim bu. Çok özgür bir ruhum var ama kendi içimde.



14 yıl önce