|

Uluslararası sistem iflas etti

Uluslararası sistem, bundan 21 sene önce Bosna Hersek''te kaybettiği ''barışı inşa etme'' ve ''güvenliği koruma'' imtihanını bu defa Suriye''de çok daha acı ve dehşetli bir fatura ile kaybediyor. Suriye krizi bir kez daha gösterdi ki, yeni bir dünya düzeni şart.

Murat Aksoy
00:00 - 18/03/2013 Pazartesi
Güncelleme: 23:03 - 17/03/2013 Pazar
Yeni Şafak
Uluslararası sistem iflas etti
Uluslararası sistem iflas etti

İki yılı geride kalan Suriye''deki insani dramın en somut sonucu uluslararası sistemin çaresizliği oldu. Libya''daki olaylara kısa sürede müdahale eden sistem Suriye''de iki yıldır yaşanan dram karşısında sessiz. Bu çok şaşılacak durum değil. Uluslararası sistem, bundan 21 sene önce Bosna Hersek''te kaybettiği ''barışı inşa etme'' ve ''güvenliği koruma'' imtihanını bu defa Suriye''de çok daha acı ve dehşetli bir fatura ile kaybediyor. Birleşmiş Milletler (BM), Avrupa Birliği (AB), İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Arap Birliği Suriye krizinde ''Nasıl etkisiz olunur?'' sorusuna cevap vermek için adeta birbirleriyle yarışıyorlar. İnsanlığın gözü önünde on binlerce insan ölürken ve milyonlarca Suriyeli insani bir trajedi yaşarken uluslararası sistemin ve aktörlerin sergilediği bu umursamazlık vicdanları yaralıyor ve gelecek için ümit vermiyor. Suriye krizi, iki yılın sonunda, uluslararası sistemin iflasını ilan ediyor ve yeni bir sistem inşasının gerekliliğini yer kürenin sakinlerine acı tecrübelerle öğretiyor. İşte uluslararası kurumların karnesi.

Arap Birliği''nin sessizliği

Arap Birliği, Ekim 2011''de Mısır''da toplanarak Esed yönetimini şiddeti durdurmaya ve tarafları ulusal diyaloga davet etti ama sonuç alınmadı. 12 Kasım''da Suriye''nin üyeliği askıya alındı. Bu kararın ardından 27 Kasım''da Suriye''ye ekonomik ve siyasi yaptırıp uygulanmasına karar verdi. Muhalif gruplara katılım arttı. Göstericilerin Esed''e ''reform yap!'', telkininden ''görevi bırak!'' noktasına gelinmesinde de katkısı oldu. 1945''te kurulan ve 22 üyesi bulunan Arap Birliği''nin, üye ülkelerin otoriter rejimlerce yönetilmesi ve BMGK üyeleriyle ve küresel ve bölgesel güçlerle çok çeşitli ilişkiler ve ittifaklar içerisinde olması Arap Birliği''nin inisiyatifinin de Suriye krizinde sonuçsuz kalmasını sağlamıştır.

BMGK''nin çaresizliği

Suriye krizi BM gündemine 31 Ocak''ta geldi. Fas tarafından BMGK''ye sunulan karar tasarısı, Çin ve Rusya''nın vetosu sebebiyle reddedildi. Uluslararası toplumun sessizliği ve etkisizliği ve küresel aktörlerin Suriye krizindeki tavırları Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)''ne yansıyor. BMGK üyelerinin Suriye krizindeki anlaşmazlıklarının faturasını ise Suriyeliler, bölge ülkeleri ve insanlık ödüyor. BMGK ne uçuşa yasak bölge ilan edebiliyor, ne de acil insani yardıma muhtaç Suriyelilere yardımların ulaştırılması için insani yardım koridorları açılmasına yönelik karar alabiliyor.

İslam İşbirliği Teşkilatı seyirci

İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ise maalesef İslam dünyasındaki pek çok krizde olduğu gibi yine çaresiz ve etkisiz. Ağustos 2012''de İran''ın tepkilerine rağmen Suriye''nin üyeliğini askıya almaktan ve Suriye''ye insani yardım ulaştırmak için gerçekleştirilen birkaç istişare toplantısından öte somut bir adım atamayan İİT''nin yetersizliği Suriye krizi vesilesiyle bir kez daha ortaya çıkmış oldu.

Suriye''de devam eden kriz hem Batı hem de İslam Dünyası''nın etkili birlik mekanizmalarına ihtiyacının ne kadar hayati olduğunu göstermiştir.

Türkiye Esed''i değil halkı seçti
Türkiye''nin Suriye politikası Başbakan Erdoğan''ın Dış Politika Danışmanı Doç. Dr. İbrahim Kalın ile konuştuk.
Türkiye''nin Suriye politikasının esasları nelerdir?

Türkiye, hak, özgürlük ve adalet için meşru taleplerini dile getiren bütün halkların yanında oldu. Tunus, Mısır ve Libya''da olduğu gibi Suriye''de de Türkiye tarihin doğru tarafında yer aldı ve halkların meşru değişim taleplerini destekledi. Suriye rejimi başta reform yapacağını, muhalefetle diyalog kuracağını, hatta Beşar Esed''in kendisi bu değişim sürecinin öncüsü olacağını söyledi. 2011''de Türkiye''den beklenen rejimi buna ikna etmekti. Başbakanımız 2011 yılında bunu gerçekleştirmek için çaba gösterdi; Esed''i dört defa telefonla aradı, özel temsilcilerini gönderdi. Dışişleri Bakanımız, defalarca Şam''a gitti ve hepimiz o dönemde yani 2011''de değişimin olacağı, reformların yapılacağı umudunu taşıdık.

Ama olmadı...

Reform yapmak yerine Şam yönetimi sürekli yalan söyledi ve oyalama taktiklerine yöneldi. Esed rejimi önce Suriye halkına, sonra muhalefete, sonra Türkiye, ardından Arap ülkelerine, Arap Birliği''ne ve nihayetinde uluslararası topluluğa yani Birleşmiş Milletler''e yalan söyledi. Ne zaman ki rejim toplu katliamlara yöneldi ve artık reform ve diyalog için hiç bir zemin kalmadı, o zaman Türkiye tercihini rejimden değil halktan yana yaptı. Bunu da hem Suriye rejimine hem de bütün dünyaya ilan etti. Ve Esed rejimi Dera''da, Deyrizzur''da, Lazkiye''de, Halep''te masum insanları acımasızca öldürmeye devam edince, Türkiye Suriye ile diplomatik ilişkilerini 2011 Eylül''ünde dondurduğunu açıkladı. Dolayısıyla Türkiye bu süreçte üzerine düşen siyasi, insani ve ahlaki sorumlukları yerine getirmiştir.

Türkiye Suriye''de yalnız mı kaldı?

Türkiye''nin Suriye''de yalnız kaldığını ileri sürenler ya bu süreçlerden tamamen habersiz ya da hükümeti karalamak yahut yıpratmak için böyle konuşuyorlar. Türkiye kamuoyunun, Suriye halkının ve dünya ülkelerinin kahir ekseriyeti Türkiye''nin çabalarını takdir ediyor ve Suriye politikasını destekliyor. Türkiye bu süreçte tarihin doğru tarafında yer almıştır. Küçük siyaset peşinde koşan çevreler sırf hükümeti eleştirmek, başkanımızı ve dışişleri bakanımızı yıpratmak için adeta Esed yanlısı bir görüntü veriyor. Türkiye tarihi boyunca hep mazlum halkların yanında oldu. Osmanlı döneminde Yahudiler, Macarlar, Polonyalılar, Beyaz Ruslar ve diğer milletler gelip Anadolu topraklarına yerleştiler. Esed rejiminin zulmünden kaçan yarım milyona yakın Suriyeli... Türkiye bu insanlara her zaman kucak açtı. Bu merhamet, Anadolu insanının mayasında var. Sırf hükümete saldırmak adına birileri bunu görmese de tarih ve insanlık bunu görüyor ve takdir ediyor.

Mültecilere en iyi şartları sunuyoruz

Türkiye''deki mülteciler Başbakanlık AFAD koordinasyonunda misafir ediliyor. Başkan Dr. Fuat Oktay AFAD olarak yaptıklarının anlattı.

Devletimiz Suriyeliler için önce çadır kentler ve daha sonra konteyner kentler inşa etti. Bu gün itibariyle 8 ilimizde yaklaşık 188 bin kişinin barındığı 14 çadır kent ve 3 konteyner kentimiz bulunmaktadır.

Sadece barınma ve beslenme hizmeti vermeyip; sağlık hizmeti, okul çağındaki çocuklara eğitim hizmeti, dil eğitim ve meslek edindirme kursları, psikolojik destek hizmeti sunuyoruz.

KAMPLAR İYİ DURUMDA

Gerek BM, gerekse diğer ülkelere kıyasla tüm kamplarımızda BM standartlarının çok üstünde bir hayat kalitesi sunmaktayız. Bu insanların birçoğu yakınlarını kaybetmiş veya geride bırakmış. Psikolojik anlamda yıkılmış insanlar.

Dolayısı ile misafirlerimize mevcut şartlarda iyi bir hayat sunmaya çalışıyoruz.

Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan''ın açık kapı politikaları çerçevesinde, AFAD ülkemizin imkanları dahilinde devam eden göç hareketlerin karşı sürekli hazırlıklar yapmaktadır. Bunun sürdürülebilir olması için uluslararası camiayı ve STK ları ısrarla bu sistemin bir parçası olmaya davet ediyoruz.

İnsani yardım alanında yürüttüğümüz tüm bu çalışmalar; getirdiğimiz yüksek standartlar ve hayat kalitesini artırmak adına attığımız adımlardaki ciddiyetimiz ülkemizin uluslararası kredibilitesine çok büyük katkılar yapmaktadır. BM başta olmak üzere uluslararası camia ile ilgili ülke ve organizasyonlarda Türkiye Cumhuriyeti öncü ve model bir ülke konumuna ulaşmıştır.

Temennimiz ve beklentimiz Suriye''deki iç çatışmaların bir an önce bitmesi, sorunun siyasi çözüme kavuşması ve ülkemiz ile birlikte başka ülkelere sığınmak zorunda kalan insanların güvenli bir şekilde yuvalarına dönmesidir.

Yarın: Rusya ve İran Esed''i neden destekliyor? Bundan sonra neler olur?
11 yıl önce