|

Yüzde 30 tehlikeliymişim!

Mavi Marmara Aşdot Limanı'na yanaştıktan sonra ellerimiz kelepçeli gemiden iniyoruz.... İki MOSSAD ajanı kollarıma girerek sorgu için özel hazırlanmış çadıra götürüyor beni... Dosyama yeniyetme ajanlar fark etmeden gözatıyorum. Üzerinde kırmızı büyük harflerle "Yüzde 30 tehlikeli" ifadesini görüyorum.

Murat Palavar
00:00 - 8/06/2010 الثلاثاء
Güncelleme: 21:53 - 7/06/2010 الإثنين
Yeni Şafak
Yüzde 30 tehlikeliymişim!
Yüzde 30 tehlikeliymişim!

Mavi Marmara, kanlı saldırının ardından Aşdot Limanı'na yanaştı. İsrail askerlerinin kelepçe taktığı Gazze gönüllüleri tek tek gemiden indirildi. Limana girdiğimde iki MOSSAD ajanı kollarımı kelebek gibi sararak özel hazırlanmış sorgu çadırına götürdü. Ellerim kelepçeli halde, ajanlar iç çamaşırlarıma varana kadar detaylı arama yaptı. Bu sırada stajer ajan tavırlarıyla dikkatimi çeken iki MOSSAD ajanıyla sohbet etmeye başladım. Biri 24, diğeri 22 yaşında olduğunu söyledi. Ajanlardan biri TRT'den Tuğba diye birini sordu. Türk televizyonlarını izlediğini, Tuğba'yı tanıdığını anlattı. İki alanda fotoğrafımı çektiler.

SORGUDA FİŞLEME

Benim için hazırlanan dosyayla ajanlardan biri ilgilendi. Bu arada yanımdaki görevli "İkinci gün gitmeyi düşünmediğimi" söylememi istedi. Sorgunun ardından 4 kişilik cezaevi arabasına bindirildim. Benim için hazırlanmış dosyayı en son gördüğümde kırmızılarla "yüzde 30" yazdığını fark ettim. Bu ifadenin hemen yanında ise 'tehlikeli' ibaresi dikkatimi çekti. MOSSAD ajanlarının sorgudan edindiği izlenime göre "yüzde 70 tehlikesiz"dim. Kırmızı boyalı kalemlerle büyükçe dosyaya yazılan o not ve İsrail'in güldüren İstihbarat toplama biçimi aklımdan çıkmayacaktı.

AYAZDA KLİMALI EZİYET

Sorgunun ardından 4 aktivistle bir cezaevi otobüsüne bindirildik. Otobüsün yarısı mahkumlara, yarısı da askerler ayrılmış. Kapı kapatılıyor. Daracık yerde sıkışıyoruz. Bu arada gece hava buz gibi soğuk. Birden araba yol almaya başlayınca klimalar devreye giriyor büyük gürültü ile.. Araçta sıcaklık eksilere kadar düşüyor. Arada büyük florasan ışık yanıp sönüyor. Işığın yanıp sönmesinin anlamı nedir bilmiyoruz ama herkesi rahatsız ediyor... Cezaevine yolculuk 2 saat sürüyor. Arşhavi, Filistinliler için özel hazırlanmış hücrelerden oluşan büyük bir hapishane. Her koğuş otomatik olarak açılıp kapatılıyor. Görevliler tarafından sıraya geçirilerek bilgi formlarının doldurulmasının ardından herkes kalacağı bölüme doğru ilerliyor. Karşı blokta kadınları görüyorum...

YEDİNİZ, TEMİZLEYİN!

Akşam verilen yemeğin ardından İsrail askerlerinin 'siz pislettiniz temizleyin' talimatı ile aktivisitlerden 4'ü süpürgelerle yerleri temizliyor. Bu arada ben de sileceklerle yardım ediyorum dostlarıma.... Görevli gelince “ha şöyle bak ne güzel olmuş” diyerek alaycı bir şekilde konuşuyor. Banyolarda hayvan pislikleri gözümüze çarpıyor. Kapısı olmayan, kameralarla donatılmış banyolarda hayvan pislikleri dikkatlerimiz çekiyor. Koğuşların ortasındaki camekanlı bölüme daha önce görmediğimiz MOSSAD ajanlarının geldiğini görüyoruz. Yeniyetme istihbaratçı olduları her hallerinden belli olan ajanlar, uzun uzun bizi izleyip işlemlerle ilgili bilgi alıyorlar...

GECENİN 3'Ü KALKIN

İkinci gecede Türk vatandaşları çıksın anonsu ile uyanıyoruz. Anons sonrasında dosyalardaki isimler okunuyor. Aktivistlerin, dosyalarına yazılan 'tehlike oranları'na göre sıraya konup tek tek havalimanına götürüleceğini anlıyoruz. Büyük heyecanla cezaevi araçlarına binip Ben Gurion Havaalanı'na giderken Türkiye vatandaşı olmanın gururunu yaşıyor gönüllülerimiz... Yunan aktivistin "Türkiye Başbakanı bizi de kurtarır mı?" sorusu kulaklarımda çınlıyor... İçimden "Kurtarır, kurtardı da" diyorum.

ÇOCUKLAR, BAKIN BUNLAR...

Havalimanında inişimizde iki otobüs dolusu 5-6 yaşlarında çocuklar görüyoruz. Camlardan bizi gösteriyorlar. Büyükleri bizi onlara nasıl tanıttı bilmiyorum ama ama gelecek nesillerini nasıl yetiştirdiklerini gözlemlemek mümkün.


Kaptanınız konuşuyor: Sizinle gurur duyuyorum

Havalimanında, İstanbul'dan gelen 3 THY uçağından birinin pilotu bizi karşılıyor. Uçağa binince kaptanın anonsu İsrail'in kanlı saldırısını yaşayan Gazze gönüllülerinin gururunu okşuyoru: "Sizinle aynı ülkede yaşamakatan aynı havayı solumaktan gurur duyuyorum..." Daha sonra Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Bir kişi kalmayacak hepsi gelecek" talimatı gereği pilot ikinci bir anons yapıyor: Bir kişi bile kalsa havalanmayacağız...


İtalya'ya 'istemediler' bize 'gelmiyor' yalanı

Türkiye'nin İsrail Büyükelçisi Oğuz Çelikkol, yaralılar ve aktivistlerin Türkiye'ye tahliyesi noktasında canla başla çalıştı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın "İsrail'in yalanlarından bıktık" dediği saatlerde, Tel Aviv, Çelikkol'a çelme atma derdindeydi. İtalyan yaralıyı Türkiye'ye götürmek için İsraillilere başvuran Çelikkol, “Sizinle gelmek istemiyor” cevabını aldı. Çelikkol hemen İtalyan Büyükelçisi'ni aradı. İtalyan Büyükelçi'den gelen cevap ise İsrail'in yalanını ortaya çıkardı. Büyükelçi, İsrailli yetkililerine kendisine "Türkiye geç vakit olduğu için İtalyan esirleri almak istemedi" dediğini aktardı.


Kırmızı sakallı asker, 1 saat sonra başka bir kılıkta

Yardım filosu aktivisitleri, tam donanımlı İsrail askeri tarafından rehin alındı. İsrail askerlerinin elinde kimyasal gaz tüfekleri, bomba atar silahlar, tam otomatik silahlar, nokta ve lazer vuruşlu tüfek ve tabancalar, deniz piyadesinde bulunan tam donanım silahları bulunuyordu. Gemide her 2 metrede bir İsrail askeri görev yaptı. Silahlar elde ve tetikte, çoğunlukla esirlere dönük vaziyette tutuldu. Askerler, kar maskeli ve değişik maskelerle yüzlerini gizlerken bir tanesi gözüme takıldı. Kırmızı sakallı asker, yaklaşık bir saat sonra bu kez başka bir kıyafet giyerek ve tam donanımlı olarak değişik silahlarla görev yerine geldi. Askerlerin yaptığı tam anlamıyla bir gövde gösterisiydi. Askerden emekli bir aktivistin deyimiyle: “Mike Tayson ringde, köylü Mehmet ağayı dövdü.”



٪d سنوات قبل