|

Çocuk seslerinin yerini füze aldı

Savaşa rağmen hayatta kalmayı başaran çocuklar için yaşamlarının geri kalanı güçlüklerle dolu. İsrail'in daha önceki işgallerinden kurtulanlar da yaralarını sarabilmiş değil. Çocuk seslerinin yerini füzelerin aldığı yıkık evlerden hâlâ hüzün yükseliyor.

Elvide Demirkol
00:00 - 28/08/2014 Perşembe
Güncelleme: 22:49 - 27/08/2014 Çarşamba
Yeni Şafak
Çocuk seslerinin yerini füze aldı
Çocuk seslerinin yerini füze aldı

Ateşkes kararı alınsa da İsrail'in Gazze'de 50 günde açtığı yaralar uzun yıllar kapanacak gibi görünmüyor. Gazzeliler, 2 bin 145 kişinin hayatını kaybettiği, 11 bin 100 kişinin de yaralandığı bir işgalin kalıntısıyla baş başa. 2007'den bu yana abluka altında yaşam mücadelesi veren halk ateşkese rağmen temkinli. Zira geçmiş yılların tecrübesi, her zaman en kötüsüne karşı hazırlıklı olmalarını öğütlüyor Filistinlilere. Daha önceki saldırılar nedeniyle sevdikleri ellerinden alınan Gazzeli annelerin acısı, sığınacak güvenli bir yer bulmak için ülkeden ülkeye geçen mültecilerin dramı ve İsrail'in yetim bıraktığı gençlerin sözleri de savaş mağduru çocukları bekleyen geleceğe dair ipuçları veriyor.

Gazzeli Saada Zeğalan'ın, eşi ve çocuklarıyla yaşadığı mutlu hayat, İsrail bombasıyla kararmış. İHH İnsani Yardım Vakfı'nın destek verdiği 34 yaşındaki anne Zeğalan, bundan 3 yıl önce, Şubat 2011'de yaşadıkları olayı şöyle anlatıyor:

'Gazze seması, hareket eden her şeyi gözetleyen uçaklarla doluydu. Evimize 5 metre mesafede bulunan polis merkezi vuruldu. Bombaların etkisiyle ev üzerimize yıkıldı. Evimiz küçüktü ancak içinde gönül rahatlığı vardı. Eşim yanımdaydı, o zaman 6 aylık olan küçük oğlum Ahmet aramızda yatıyordu. Uyandık ama her zamanki gibi kuşların ötüşü ile ya da küçük çocuklarımın sesleriyle değil. Bu sefer F-16 füzeleri uyandırmıştı. Kocama baktım, Behcet diye seslendim, beni duymuyordu, evin teras bölümü üzerine düşmüş ve şehit olmuştu.

TÜM FİLİSTİNLİ ANNELERİN ACISI

Oğlum Ramazan arkasında güzel bir ahlak bıraktı. İman ise artık ilkokul üçe gidiyor. Küçük kızım Rime'ye gelince o daha 5 yaşında şuanda oyun oynuyor ama büyüyünce Yusuf ağabeyini tedavi etmek için doktor olmayı istiyor. Zannediyorum ki benim başıma gelen bu olaylardan dolayı çok üzülmüşsünüzdür, bazılarınız da etkilenerek ağlamıştır ve eminim ki bazılarınız da bir kadın olarak bu acılara nasıl tahammül ettiğimi düşünüyordur. Sadece ben değilim. Birçok Filistinli annenin çok daha fazla acılara ve fedakârlıklara katlandığını söyleyebilirim. Bu topraklar özgürleşene kadar ve Mescid-i Aksa'da namaz kılıncaya kadar sabretmeye devam edeceğiz. İHH'ya Yusuf'uma yaptıkları yardım için teşekkür ediyorum.'

İsrail'in 7 Temmuz'da başlayan ve 50 gün süren 'Koruyucu Hat' adlı operasyonu çocuklarda ve çaresiz annelerin yüreğinde onulmaz yaralar açtı. Yıllardır acı çeken Filistin halkının hayatında unutulması zor izler bıraktı

Yusuf eski haline dönemedi

Eşini kaybettiği saldırıda oğlu Yusuf'un ağır yaralandığını söyleyen anne Saada Zeğalan, oğlu Yusuf'un hayatını karartan olayı aktarırken eski günlere dönüyor: 'Yıkıntılar arasında çocuklarımı arıyordum, kimseden ses yoktu. Uzaktan gelen bir ağlama sesi duydum, 'anne, anne neredesin' diyordu. Kızım Rime ve İman'ı bulmuştum. Oğlum Yusuf hareket edemiyordu. Büyük oğlum Ramazan ise paramparça olmuştu. O anda kendimi kaybettim. Yusuf'a gelince yıkım esnasında aldığı darbeler ve yeteri derecede nefes alamamasından dolayı artık konuşamıyor ve yarı felç durumda hayatını devam ettiriyor. Birçok hastaneyi gezdik belki Yusuf'umu eski hale getirebilecek birini buluruz diye. Hayatımız değişti. Küçük evimiz yıkıldıktan sonra yalnız kaldım. O küçük evimizde çocuklar koridorlarda koşuyordu. Öğle yemeğini hep beraber yiyorduk. Sevgili eşimle ve çocuklarımla çok güzel anılar yaşadık.'

Bu yaşta salıncağa biniyorum

İstanbul'da biyomedikal mühendisliği eğitimi alan Gazzeli Zekeriyya Ferhad (21), son İsrail saldırılarında yaralanan ve tedavi edilmek üzere Türkiye'ye getirilen yaralı Filistinlilere hem refakatçilik hem de tercümanlık yapıyor. Henüz bir çocukken İsrail saldırısı sonrası yetim kalan Zekeriya, yaşadıklarını şöyle anlatıyor: 'İsrail'in son saldırılarında komşularımız şehit oldu. Yanımızdaki ev bombalandı. Dışarısı bombalandığı için taziye çadırı bizim evimizde açıldı. Ölü sayısı gün geçtikçe arttı.'

Babasını 2001 yılında kaybettiğini söyleyen Gazzeli genç, 'Babam saldırıdan 20 gün sonra Allah'ın rahmetine kavuştu. Öğretmendi, daha sonra polis olarak görev aldı. Kendi görevlerini yaptıkları için onlara üzülmeyiz, kendimize üzülürüz biz' diyor.

'KORKMA ŞEHİT OLURUZ'

Gazzeli çocukların nasıl bir atmosferde büyüdüğünü sorduğumuzda Zekeriya'nın cevabı şu oluyor: 'Biz 10 kardeşiz. Bir süre önce evimi aradım ve kız kardeşimle telefonla konuştum. Olanlardan bahsetsin diye onu konuşturmaya çalıştım. 'Elhamdülillah her halimize' dedi. 'Bombalardan korkuyor musunuz?' dedim. Sustu. Savaştan bahsetmeyince anladım ki bir sorun var. 'Korkmuyorum' dedi, sonra da 'Biraz korkuyorum' dedi. Dedim 'Neden korkuyorsun?'. 'Bomba atılınca evimiz sarsılıyor. Bazen uyuyamıyoruz' dedi. 'Evimize bomba düşerse ne olur?' diye sordum. 'Ölürüz' dedi. 'Ölürüz değil, şehit oluruz' dedim. Şehadet yüksek bir mertebe. Sabır telkin ediyordum, ağlamaya başladı. 14 yaşında. 'Tamam, abi artık korkmuyorum' demeye başladı.

'VATANIMA DÖNECEĞİM'

Çocukluğumuzu yaşayamadık. 2.5 yıldır Türkiye'deyim. İstanbul'da parklardaki salıncaklara binerim. Ben öyle yapınca arkadaşlarım gülmeye başlar. Çocukluğumda Gazze'de parklar olsaydı bu yaşta salıncağa binmek istemezdim. Üniversite bittikten sonra Gazze'ye dönmek istiyorum. Orada hocalık yapmak, okuduğum bu bölümü öğretmek istiyorum. Bu dönemlerde vatanımızın bize ihtiyacı var. Annemin yanında ölmek istiyorum. Babam öldü, annem bizi bırakmadı. Yetim almak isteyen de vardı. Ancak annem bizi güzel bir aile yaptı.'

BURUK SEVİNÇ

Gazze'de kutlanan ateşkesi sorduğumuzda ise Zekeriya'nın cevabı, 'Bir yandan şehitler, yaralılar ve evsizler için üzgünüm. Diğer yandan da bu zaferi kutlamam gerektiğini hissediyorum. Çünkü İsrail amaçladığı hiçbir şeyi yapamadı' oluyor.

Ne aile var ne de vatan

Filistin'den uzak topraklarda da savaşın izlerini çocuklarda görmek mümkün. Onlardan bazıları, önce Suriye'ye, orada da patlak veren savaş nedeniyle daha sonra da Lübnan'a sığınmak zorunda kalan bir neslin üyeleri. Lübnan'ın kuzeyindeki Filistin kampında görevli Ahmed Muhammed Kaid, 1948'den sonra göç eden Filistinlerin kaldığı bu bölgede halkın yaşadığı güçlüğe dikkat çekiyor. İnsani yardım derneğine yöneticilik yapan Kaid, Nehr'ul Barid Mülteci Kampı'ndaki dramı şöyle özetliyor:

'Burada hayat zor. Okula gidebiliyor çocuklar. Ancak ne ev sahibi olabilirler ne de vatandaşlık alabilirler. Ne anavatanları Filistin'e dönebiliyorlar ne de Lübnan vatandaşı olabiliyorlar.'

Çocuklar ne istiyor?

'Futbol oynamak istiyorlar, yer yok. Yüzmek istiyorlar, yer yok. Bazen denize gitmek istiyorlar, izin verilmiyor barikatlarla. Daha büyümediler. Önlerindeki asıl zorlukları henüz bilmiyorlar. Sadece kamptan çıkıp seyahat etmek istiyorlar. Kamp dışında kimseyi tanımıyorlar, zaten babaları yok, tanıdıkları yok.'

Peki ya Suriye'den gelen Filistinlilerin durumu?

'Suriye'den kaçan Filistinliler de geldi. Kamptaki çocuklarının durumu gelenlerinkinden daha iyi. Orada kalan çocukların ailesi var. Birisi para getiriyor, okula da gidiyor. Yeni gelenlerin ise kimsesi yok, okula da gidemiyorlar. Suriye'den gelenlerin ailelerinden en az iki kişi ölmüş. Bazılarının ailesi yok, kalacak, yatak yerleri yok, yiyecekleri yok. Çocuklar oynamak, eğlenmek ister. Ancak bu imkânlar kamptaki çocuklarda da yok.'

İnsani yardımın 130 katı silahlanma için harcanıyor

Ramazan ayının 15. gününün 'Dünya Yetimler Günü' ilan edilmesinde öncülük eden İHH'nın raporuna göre, her gün 10 bine yakın çocuk yetim ve öksüz kalıyor. Bu da iki saniyede bir çocuğun anne veya babasını kaybetmesi demek. UNICEF'e göre 200 milyon civarında çocuk şu anda yetim. Kayıtlara geçmeyenlerle birlikte bu rakamın 400 milyona yakın olduğu tahmin ediliyor. Birçoğu, gıda, barınma ve eğitim gibi temel haklarından yoksun, dünyanın elini uzatmasını bekliyor. İnsani yardıma yapılan destek denizde damla ile ölçülürken, 'savunma' adı altında gerçekleşen silahlanma yarışı ise daha çok savaş mağduru üretmeye hizmet ediyor. Gelişmiş ülkeler, silahlar ve ordular için insani yardımlara verdikleri desteğin 130 katı para harcıyor.

ABD İÇİN 160'TA BİRİ

Stockholm Uluslararası Barış Araştırma Enstitüsü (SIPRI) ve Birleşmiş Milletler (BM) verilerine göre, geçen yıl dünya genelinde askeri harcamalar 1,75 trilyon dolara yaklaşırken BM, 17 ülkede 52 milyon insan için 13 milyar dolar ile şimdiye kadarki en yüksek yardım talebinde bulundu. Dünyada istikrarsızlıkların ve savaşların artması yüzünden 2014 yılında askeri harcamaların, 2 trilyon dolara yükselmesi öngörülüyor. Ordu ve silahlara 2013'te 640 milyar dolar harcayarak ilk sırada yer alan ABD, insani yardım faaliyetlerinde yıllık sadece 4 milyar dolar ayırıyor. ABD, sahip olduğu 7 bin 352 nükleer başlıkla 2 milyar insanı öldürebilecek gücü elinde bulunduruyor.


10 yıl önce